BİZE GÖRE / Veysi Seviğ





Gelir Vergisi Yasası'nın 37'nci maddesi uyarınca "Her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar ticari kazançtır". Bu bağlamda söz konusu yasa maddesinin ikinci fıkrasının (4) işaretli bendinde; gayrimenkullerin alım, satımı ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerinden elde ettikleri kazancın ticari kazanç sayılacağı ayrıca ifade edilmiştir.


Diğer yandan aynı yasanın mükerrer 80'inci maddesinin altıncı bendi gereği olarak ivazsız olarak elde edilen gayrimenkuller hariç, dört yıl içersinde elden çıkartılmasından sağlanan kazançların değer artışı kazancı olduğu hususu hükme bağlanmış bulunmaktadır.


Madde hükmünde sayılan ve elden çıkartılması değer artış kazancı olarak nitelendirilen mal ve haklar; arazi, bina, maden suları, menba suları, madenler, taş ocakları benzeri yerlerdir.


Uygulamada özellikle kişilere ait gayrimenkullerin satışından elde edilen kazançların değer artış kazancı mı, yoksa ticari kazanç mı olduğu hususu tartışma ve duraksama yaratmaktadır.


Gelir Vergisi Yasası'nın 37'nci maddesinde gayrimenkul alım-satım ve inşaasından elde edilen kazaçların ticari kazanç sayılarak vergilendirilmesi için devamlılık koşulu aranmıştır. Bir işlemin devamlılık taşıdığı ise işlemin aynı vergilendirme döneminde yinelenmesi ya da önceki vergilendirme döneminde de yapılmış olmasına göre belirlenebilmektedir. Maddi ve şekil anlamında bir ticari organizasyonun belirgin olmadığı durumlarda kazanç doğuran işlemin çokluğu, devamlılık unsurunu belirleyen nesnel ölçü olarak kabul edilmektedir. Devamlılık unsurunun gerçekleşmesi halinde, bu işlemlerin kazanç sağlamak amacıyla yapılmadığını kanıtlama yükü vergi mükellefine düşmektedir.


Örneğin bir kişinin kendi arsası üzerine yapmış olduğu binayı satması halinde bu satış işleminin ticari faaliyet olarak kabulü mümkün değildir.


Diğer yandan satın aldığı taşınmazları iki gün ara ile aynı kişiye satanın bu faaliyeti de ticari nitelikte sayılmamaktadır.


Danıştay'ın elli yıldır "devamlı olarak uğraşma" fiiline bakış açısı "bir muamelenin aynı vergilendirme döneminde birden çok kez yinelenmesi veya birden çok yılda bir kişi ile işlem yapılması halinde devamlı bir işle uğraşıldığının kabulü yönündedir.


Dolayısıyla gayrimenkul alım satımından elde edilen kazancın ticari nitelikte olabilmesi için söz konusu satış işlemlerinin bir yıl içersinde birden fazla olması veya aynı şahsa birden fazla yılda benzer nitelikte bir varlığın satışının yapılması gerekmektedir.


Bu nedenle bir sene önce alınan bir gayrimenkulun ertesi yıl satılması halinde elde edilen kazancın değer artış kazancı olarak kabul edilmesi gerekir.


Bir emlak komisyoncusunun satın almış olduğu taşınmazı özel parselasy~ona tabi tutarak bilahere satması halinde yapılan bu işin vergi hukuku açısından irdelenmesinde karşımıza özel nitelikte bir durum çıkmaktadır.


Burada ana faaliyeti emlak komisyonculuğu olan bir kişinin satın almış olduğu araziyi parselleyerek bilahere değer artış kazancında var olan süre sınırlamasını aşan bir süre içersinde örneğin sekiz-on yıl sonra satması halinde dahi durumun farklı değerlendirilmesi gerekmektedir.


Çünkü emlak komisyonculuğu faaliyeti yürütülürken ticari faaliyetin aktifine dahil edilmeyen taşınmaz ediniminin kişisel gereksinim nedeniyle satılabilmesi bu durumun ticari bir organizasyonu gerekli kılmayacak bir biçimde yapılmasına bağlıdır.


Bu nedenle "Emlak komisyoncusunun aldığı taşınmazı özel parselasyona tabi tutarak bilahere satmış olması sonucunda elde edilen kazanç ticari kazanç olarak kabul edilmektedir."


Kendi faaliyeti ile ilgili olarak bir kişinin gayrimenkul edinerek bilahere dört yıllık süre geçtikten sonra ticari organizasyonu gerekli kılacak bir biçimde satması halinde, bu durumun değer artış kazancı kapsamında değerlendirilmesi olanağı yoktur. Bu iş, bir ticari uğraşla bağlantılıdır.


Uygulamada daha çok gayrimenkul üzerinde gözlenen, gerçekte ticari amaca yönelik ve fakat belli bir süre beklendikten sonra değer artış kapsamı dışında kaldığı hususunda görüş oluşturulan hallerin vergi hukuku açısından çoğu kez kabul edilmesi olanağı yoktur. Burada; amaç ve işin gerçek mahiyeti önem arz etmektedir.