24/10/2005 09:12:05


HUKUKA GÖRE / Dr. A. Bumin Doğrusöz


bdogrusoz@e-kolay.net





Bilindiği gibi 4369 sayılı kanunla Vergi Usul Kanunu'nun suç ve cezalara ilişkin hükümleri yeniden düzenlenmiş, 1.1.1999 tarihi itibariyle kaçakçılık, ağır kusur ve kusur suç ve cezaları kaldırılarak yerine vergi ziyaı suç ve cezası ihdas edilmiştir.


Vergi ziyaı kavramı, Vergi Usul Kanunu'nun 341. maddesinde, "mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesi" şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 344. maddesinde ise vergi ziyaına sebebiyet verilmesi, "vergi ziyaı suçu olarak tanımlanmıştır. Bu suçun cezası da, aynı maddenin 2. fıkrasında, "ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için, bu kanunun 112. maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanan gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle bulunur." Bir başka anlatımla ceza kısaca, kayba uğratılan vergi ile gecikme faizinin yarısının toplamından oluşmaktadır.


Ancak vergi ziyaı suçu için bu şekilde öngörülen cezanın faiz üzerinden hesaplanan kısmının, suç ve cezaların belirgin olmasına ilişkin anayasal ilkeyi, cezaların yasallığı ilkesini, faizin yürütme organı tarafından belirlenmesi ve ayrıca cezanın idarenin müdahalesine açık olması yönüyle yasa ile konulmuş sayılamayacağı, eşitlik ilkesini ihlal ettiği şeklindeki sebeplerle Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin inancımızı defalarca yazdık. Bu konudaki Anayasa'ya aykırılık savlarımızı önce 1998 yılında bu suçu ihdas eden 4369 sayılı kanunun yayımından yaklaşık 1 ay sonra yayımladığımız "Vergi Reformu" adlı kitabımızda, daha sonra da gazetemizde yayımlanan 9.5.2002 tarihli yazımızda ileri sürmüş, ondan sonra da Anayasa'ya aykırılık iddialarımızın ayrıntılı gerekçelerini Yaklaşım Dergisi'nin 134. sayısında (Nisan 2004) yayımlanan bir makalemizde yazmıştık. Daha sonra da, köşemizde çeşitli tarihlerde yayımlanan yazılarımızda, tekrar tekrar aynı konuya değinmiş, hep bu cezanın kaldırılmasını talep etmiştik. Bizim ilk yazılarımızdan hemen sonra, vergi hukukunun önde gelen isimlerinden, hocam ve gazetemizin bir diğer vergi yazarı Dr. Veysi Seviğ de 17.10.2000 tarihli köşesinde yayınladığı, "Vergi ziyaı cezasının hesaplanış biçimi Anayasa'ya aykırıdır" başlıklı yazısı ile görüşümüzü desteklemiş ve aynı hususa dikkat çekmişti.


Bu konuda ileri sürülen iddiaları Ordu Vergi Mahkemesi ciddi bularak, 12.12.2000 tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurma kararı almış ve dosyayı Yüksek Mahkeme'ye göndermişti.


Nihayet başvurudan yaklaşık 4,5 yıl sonra Anayasa Mahkemesi, E.2001/3 K.2005/4 sayı ve 6.1.2005 tarihli kararı ile vergi ziyaı cezasını Anayasa'ya aykırı bulmuş ve 344. maddenin 2. fıkrasının yukarıya aktardığımız bölümünü iptal etmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı 20.10.2005 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.


Anayasa Mahkemesi iptal gerekçesi olarak cezaya esas alınacak bazın (gecikme faizi oranının) Bakanlar Kurulu tarafından belirlenmesini ve dolayısıyla cezanın belirsizliğini, esas almıştır. Böylece bir iptal sebebi zaten ortaya çıkmış olduğundan, Yüksek Mahkeme diğer Anayasa'ya aykırılık sebeplerinin "incelenmesine gerek görmemiştir."


Karar metni çok kısadır. Kanaatimce Anayasa'ya aykırılık çok bariz olduğundan, Yüksek Mahkeme uzun uzadıya gerekçe yazmaya gerek görmemiştir. Zaten Yüksek Mahkeme'nin buradaki Anayasa'ya aykırılık kararını oy birliği ile vermiş olması, bir başka deyişle hiç bir muhalefet şerhinin bulunmaması da Anayasa'ya aykırılığın barizliği konusundaki bir başka göstergedir.


Ancak bu karar hemen yürürlüğe girmeyecektir. Zira Yüksek Mahkeme iptal hükmünün, kararın yayımından 6 ay sonra yürürlüğe girmesini öngörmüştür. Dolayısıyla iptal hükmü, 20.4.2006 tarihinde yürürlüğe girecektir.


Bu kararın gösterdiği bir önemli sonuç da, yıllardır bu cezaya muhatap olanların, Anayasa'ya aykırı bir cezaya maruz kalmış olmalarıdır. Ordu Vergi Mahkemesi'nin başvuru kararının bir örneği ilgili vergi dairesine de tebliğ edildiğinden, bakanlığın bu başvurudan 4,5 yıldır haberdar olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Ancak bu sonuçta hiç şüphesiz dosyanın incelenme sırasının 4,5 yıl sonra gelmesinin de etkisi vardır. (Bu konuda belki Anayasa Mahkemesi'ne, mahkemelerden gelen başvurularda da yürürlüğü durdurma kararı verebilme olanağının sağlanması bir çare olarak düşünülebilinir.)


Şimdi, geçmişi bırakalım, geleceğe bakalım. Acaba Maliye Bakanlığı 6 aylık sürenin sonuna kadar bu haksız ve hukuka aykırı cezayı uygulamayı mı sürdürmeyi mi tercih edecek, yoksa hemen bu konuda yeni bir düzenleme mi yapacak?


Umarım son günlere kadar beklenilip, son günlerde de -Yeni Türk Ceza Kanunu'nun vergi suçlarına etkisini bertaraf etmede yapıldığı gibi- herhangi bir kanun tasarısının sonuna gelişigüzel bir hüküm eklenerek ve böylece sorun geçiştirilerek çözüme kavuşturulmaz.


Özellikle hürriyeti bağlayıcı cezalar konusundaki sıkça yazdığımız haksızlık ve adaletsizlikler de nazara alındığında bize göre, vergi suç ve cezalarının bir an önce ve bir bütün halinde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Ancak bu düzenlemenin, halen Meclis'te bulunan tasarıdaki gibi, ceza alt sınırlarını artırmak gibi ceza adaleti anlayışına ters, kolaycı ve yüzeysel şekilde değil, ciddi, köklü, adil ve etkin bir sistem kurulacak şekilde yapılması gerekmektedir.