Bakanlar Kurulu'na tanınan yetkiler ve verginin yasallığı ilkesi






<TABLE cellSpacing=0 cellPadding=0>
<T>
<TR>
<TD =date vAlign=top>20/10/2005 08:47:12</TD></TR></T></TABLE>


HUKUKA GÖRE / Dr. A. Bumin Doğrusöz


abumin@e-kolay.net





Bu yazımızda, geçen yazımızda söz ettiğimiz üzere, Türk vergi sisteminde Bakanlar Kurulu'na ve/veya Maliye Bakanlığı'na tanınan yetkilerin, "verilerin yasallığı" ilkesi açısından bir değerlendirmesini yapmak istiyoruz.


Bu konuda ilk dikkati çeken husus, hemen her vergisel düzenlemelerin ardına "Bu konudaki usul ve esasları düzenlemeye Maliye Bakanlığı yetkilidir" türünden bir yetki cümlesinin eklenmesi. Usul konusunda, müesseselerin işleyişi konusunda Maliye Bakanlığı'na yetki verilmesi doğal olsa da, esası düzenleme konusunda bakanlığa yetki verilmesi mümkün değildir. Zira "vergilerin yasallığı ilkesi", "esas"ın yasa koyucu tarafından düzenlenmesini gerekli kılmaktadır. İdarenin sahip olduğu yetkilerin vergi hukukundaki sınırlarını, yürütmenin subjektif hakları etkileyen düzenlemeler ihdas edebileceği, bu yönde yeni kurallar koyabileceği şekilde anlama ve genişletme olanağı yoktur. Özellikle kanun konusu olması gereken konularda, subjektif hatları etkileyen hususlarda düzenleme yapma yetkisi idareye veya yürütme organına bırakılamaz. Ancak bütün bunlara rağmen idareye "esas"ı düzenleme yetkisi tanınması ve idarenin bu yetkiyi kullanma çabalarında bulunması, geçmişte Danıştay'ın konuya ilişkin pek çok iptal kararının da oluşumuna sebebiyet vermiştir.


Maliye Bakanlığı tanınan yetkilerin en uç noktalarından birisini de Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 257. maddesinde yer alan yetkiler oluşturmaktadır. Bu madde ile Maliye Bakanlığı, "bu kanuna göre tutulacak defter ve düzenlenecek belgelerin tutulması ve düzenlenmesi zorunluluğunu kaldırmaya, düzenlenmesini veya tutulmasını öngördüğü defter ve belgeleri belirlemeye" yetkili kılınmıştır. Maliye Bakanlığı bu yetkisini kullanarak, örneğin Vergi Usul Kanunu 182. ve 183. maddeleri ile zorunlu kılınmış yevmiye defterini tutma zorunluluğunu (yasanın emredicilik gücünü) kaldırarak, her şeyini kendi belirlediği "öz yevmiye" adında bir defterin tutulması zorunluluğunu getirebilir. Kanaatimce bu yetki vergilendirmeye ilişkin olmanın da ötesinde, adeta kanun hükümlerini kaldırma veya değiştirme yetkisini dahi içerecek şekildedir.


Bu konuda üzerinde durulması ve tartışılması gereken bir diğer yetki de Bakanlar Kurulu'na tanınan "sıfıra" kadar indirme yetkisidir. Bu yetki bazen vergi oranları için, bazen stopaj oranları için tanınmakta, bazen de (Emlak vergisinde olduğu gibi) belli mükellef gruplarına özgü istisna konusunda verilmektedir. Bu tür yetkilendirmede tartışılması gereken, oranın sıfıra kadar indirilmesinin "vergiyi kaldırma" anlamını veya sonucunu doğurup doğurmayacağıdır. Zira eğer sıfırlama yetkisinin kullanımı, verginin kalkmış olması (en azından oran yeniden yükseltilinceye kadar) sonucunu veriyorsa, o halde bu yetki münhasıran TBMM'ye ait olan vergiyi kaldırma yetkisine dönüşmüş olmaktadır. Geçmişte sadece stopaj oranı konusunda Anayasa Mahkemesi kararlarına konu olan bu husus, üzerinde önemle durulması gereken noktalardan birini oluşturmaktadır.


Bu konuda tartışılması ve üzerinde durulması gereken konulardan biri de Bakanlar Kurulu'nun oran değiştirme yetkisini kullanmak suretiyle kanun yapısını değiştirip değiştiremeyeceğidir. Zira yasa koyucu kanunları yaparken, gerek vergi oranlarını saptarken gerek stopaj oranlarını belirlerken belli bir denge oluşturmaktadır. Örneğin 2000 cm3 üzeri hacme sahip araçların ÖTV'si 1600 cm3 altı hacme sahip araçların ÖTV'sinde belli oranda yüksektir. Acaba Bakanlar Kurulu, oran değiştirme yetkisini kullanarak bu yapıyı ters çevirebilir mi? Bir başka deyişle, Bakanlar Kurulu'na tanınan yetki, 1600 cm3 altı araçların 2000 cm3 üzeri hacme sahip araçlardan daha fazla vergi ödemeleri sonucunu doğuracak şekilde kullanılabilir mi? Kanaatimizce bu soruya olumsuz yanıt vermek gerekmektedir.


Bu arada idareye veya yürütme organına tanınan yetkilerin sınırlarına da, Anayasa'nın belirlediği "sınırlar" anlamında gereken konulardan biridir.


Görüldüğü gibi yetki konusu, anayasal ilkelerin korunması ve hukuk devleti ilkesi açısından şekli olarak yaklaşılmaması ve üzerinde titizlikle durulması gereken konulardan birisidir.