Verginin yasallığı ilkesi


17/10/2005 09:29:16


HUKUKA GÖRE / Dr. A. Bumin Doğrusöz


abumin@e-kolay.net





Anayasamız'ın 73. maddesin 3. fıkrasında yer alan "vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülükler kanunla konulur, kaldırılır ve değiştirilir" hükmü ile ifade olunan "verginin yasallığı ilkesi", Batı demokrasilerinde uzun bir tarihsel gelişme sonucu ortaya çıkmış ve çağdaş anayasalara girmiş bir ilkedir.


Anayasamız'ın bu ilkeyi benimseyen hükmü, kanun koyma hak ve yetkisini TBMM'ye veren 87. maddesi ve yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine ilişkin 7. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde; vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin TBMM tarafından konulup kaldırılabileceği veya değiştirilebileceği, yasama organının bu yetkisinden vaz geçemeyeceği ve bu yetkisini yürütme organına bırakamayacağı veya devredemeyeceği veya böyle bir sonucu doğuracak bir tasarrufta bulunamayacağı ortaya çıkmaktadır. Anayasamız'ın benimsediği bu kuralın da iki istisnası vardır. Bunlardan birincisi 73. maddenin son fıkrasında, ikincisi ise 167. maddede düzenlenmiştir ki, bu günkü yazımızın konusunu bunlardan birincisi oluşturmaktadır. Ancak burada, Anayasa Mahkemesi'nin bir vergi kanununu Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmesi ve dolayısıyla söz konusu verginin kalkması halinin, bir yasama yetkisinin kullanılması halini oluşturmayacağını da belirtelim.


Burada şu soru akla gelebilir. Bir verginin kanunla konulması ne demektir veya ne zaman bir vergi kanunla konulmuş sayılabilir. Bu sorunun yanıtını Anayasa Mahkemesi onlarca kararı ile vermiş ve konuyu büyük ölçüde netliğe kavuşturmuştur. Örneğin Yüksek Mahkeme örnek olarak verebileceğimiz bir kararında, "Anayasa koyucu her çeşit mali yükümün kanunla konulmasını buyururken, keyfi ve takdiri uygulamaları önlemeyi amaçlamıştır. Kanun koyucunun yalnız konusunu belli ederek bir mali yükümün ilgililerine yükletilmesine olur vermesi, bunun kanunla konulmuş sayılması için yeter neden olamaz. Mali yükümlerin matrah ve oranları, tarh ve tahakkuku, tahsil usulleri, yaptırımları, zamanaşımı, yukarı ve aşağı sınırları gibi çeşitli yönleri vardır. Bir mali yüküm bu yönleri dolayısıyla, yasayla yeterince çerçevelenmemişse, kişilerin sosyal ve ekonomik durumlarını, hatta temel haklarını etkileyecek keyfi uygulamalara yol açabilmesi mümkündür. Bu bakımdan mali yükümler, belli başlı öğeleri de açıklanarak ve çerçeveleri kesin çizgilerle belirtilerek yasalarla düzenlenmelidir." (Anayasa Mahkemesi'nin E.1986/5 K.1987/7 sayı ve 19.3.1987 tarihli kararı)


Anayasa Mahkemesi'nin kararlarında da görüldüğü gibi. bir verginin yasama organınca konulmuş sayılabilmesi. İçin, onun yalnızca konusunun kanunla belirlenmesi. yeterli değildir. Verginin konusundan başka oranı veya miktarı, indirimleri, istisna ve muafiyetleri, tarh, tahakkuk ve tahsil usulleri, yaptırımları, zamanaşımı vb. konularında kanunla düzenlenmesi zorunludur. Bazı hususların ilgili kanunla düzenlenmeyip bir başka kanuna atıf yapılarak belirlenmesini de, Anayasamız açısından, mümkün kabul etmek gerekir.


Vergi ödevi dolayısıyla taraflar arasına doğan ilişki, yalnızca kamusal bir borç-alacak ilişkisi değildir. Bu maddi ilişkinin yanında, şekli vergi hukukunu oluşturan ve usule yönelik bir kısım ödevler de vardır. Kaynaktan kesme yönteminde olduğu gibi üçüncü şahısların vergilerini onlar adına ödeme, defter tutma, bildirimde bulunma, belgeler (fatura, serbest meslek makbuzu, perakende satış fişi düzenleme, irsaliye kesme vb.) düzenleme, defter ve belgeleri saklama gibi şekli yükümlülükler de geniş anlama vergi ödevinin kapsamında yer alır. Bu nedenle bu hususların da kanun koyucu tarafından düzenlenmesi zorunludur. öğretide genel kabul gören görüş, yürütme organına, vergiye ilişkin şekli bir mükellefiyetin getirilmesine ilişkin bir yasama yetkisinin devrine, Anayasa'ca cevaz verilmediği yönündedir.


Ancak özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında sosyal devlet ilkesinin gelişmesi, ekonomilere daha hızlı müdahale gereksinimlerin ortaya çıkması, yürütme ve icra organlarının artık seçimle oluşan organlar haline gelmiş olması dolayısıyla yürütmeye duyulan güvenin artması vb. gelişmeler verginin yasallığı ilkesinde de bazı yumuşamalar oluşmuş ve anayasalarda bu konunun istisnalarına da yer verilmeye başlanılmıştır. Nitekim bizim Anayasamız'ın 73. maddesinin son fıkrasında da, "vergi, resim harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kurulu'na verilebilir" hükmü yer almıştır. Görüldüğü gibi bu hükme göre yasama organı, Bakanlar Kurulu'na, vergi kanunlarının belirtilen konularına ilişkin hükümlerinde değişiklik yapma yetkisini bir kanunla verebilmektedir. Ancak bu yetkiyi tanıyan kanunun, değişiklik yapma yetkisinin hangi sınırlar içerisinde kullanılabileceğini de göstermesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla, bu yetkinin aşağı ve yukarı sınırları kanunla gösterilmelidir. Uygulamada da çeşitli vergi kanunlarına konulan hükümler ile Bakanlar Kurulu'na bu konuda yetki tanındığı ve kullanıldığı görülmekte ve bilinmektedir.


Ancak bu yetkiler tanınırken, sonuçlarının da dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasamız'la münhasıran yasama organına tanınmış bir yetkinin kullanılması sonucunu doğuracak şekilde, Bakanlar Kurulu'na yetki verilmesi mümkün olmamalıdır.


Türk vergi sisteminde Anayasa'nın 73/son hükmüne dayanarak, Bakanlar Kurulu'na veya Maliye Bakanlığı'na pek çok yetki bırakılmıştır. Şekli olarak ilk bakışta uygun gibi görünen bu yetki devirlerinin, özleri açısından da irdelenmesi zorunludur. Bu irdelemeyi de gelecek yazımızda birkaç örnekle yapmaya çalışacağız