Bilim adamları yüz yılın sonuna değin dünyanın ortalama sıcaklığının birkaç derece artacağını söylüyorlar. Soğuktan pek hoşlanmayanlar bu habere sevinip “Ne olacak canım bir birkaç dereceden? Biraz ısınsak fena mı olur?” diyor olabilirler. Ama bilim bu konuda insanlığın bu rahatlığını olumlu bir tavır olarak algılamıyor ve insanlığı uyarıyor.


Bu yıl, Dünya Çevre Gününde yeni bir karar aldım: Artık dünyaya daha az zarar vereceğim.
Sonra düşündüm, peki ben dünyaya çok mu zarar veriyordum? Sokakta yerlere çöp atmam, kağıtları ziyan etmeden kullanmaya çalışırım, hayvanlara ve bitkilere zarar vermem, doğaya karşı hiçbir olumsuz davranışta bulunmam.
Bilimsel bulgular bize, dünyada kimi işlerin o kadar da iyi gitmediğini söylüyor. Bunun en önemli göstergelerinden biri, insan etkinlikleri nedeniyle küresel ısınma sorununun başlaması. Bu, dünyanın giderek ısındığı anlamına geliyor.
Bilim adamları yüz yılın sonuna değin dünyanın ortalama sıcaklığının birkaç derece artacağını söylüyorlar. Soğuktan pek hoşlanmayanlar bu habere sevinip “Ne olacak canım bir birkaç dereceden? Biraz ısınsak fena mı olur?” diyor olabilirler. Ama bilim bu konuda insanlığın bu rahatlığını olumlu bir tavır olarak algılamıyor ve insanlığı uyarıyor.

Küresel ısınmanın önlenebilmesi için iklim değişikliklerine çözüm olabilecek bir takım adımlar atılıyor. Gezegenimizi bu kötü sondan korumanın yolları aranıyor. Bu adımlardan biri de ABD’nin tüm karşı çıkmasına rağmen Şubat ayında Rusya’nın da taraf olmasıyla yürürlüğe giren Kyoto Protokolüydü. Kyoto Protokolü her ne kadar küresel ısınmaya karşı alınması gereken acil önlemleri düzenleyip bunların yürürlüğe sokulması için yapılması gerekenleri içerse de, hem gelişmekte olan ülkeler, hem de sivil toplum örgütlerince en çok eleştirilen anlaşmalardan biri oldu. Bunun nedeni, protokolün hedefe ulaşmak için getirdiği bir takım düzenlemelerdi.
Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli (IPCC) tarafından incelenen dünyadaki beş bölgeden birinin içinde Türkiye de yer alıyor. Böylece, IPCC tarafından Endüstri Devrimi öncesine göre atmosferik karbondioksitin iki katına çıkmasının beklendiği yıllara yönelik senaryolar Türkiye için de geçerli. Bu senaryolara göre 2030 yılında Güney Avrupa ve Akdeniz ülkeleriyle birlikte Türkiye’de de kuraklık, ani seller, su seviyesinde yükselmeler gibi doğal afetlerde ve ekolojik problemlerde büyük artışlar gerçekleşmesi bekleniyor.

İklimler değişiyor

Bilim adamlarının araştırmalarına göre iklimler değişiyor. Kanada’da yaşayan Eskimolar, Kuzey Kutbu buz kütlesinin yavaş yavaş yok olduğunu görüyorlar. Güney Amerika’da ve Asya’nın güneyinde yaşayanlar çok büyük fırtınaları ve selleri izliyorlar. Avrupalılarsa orman yangınlarını ve öldürücü sıcak dalgalarını yaşıyorlar.
Dünyamız bin yıldır, geçtiğimiz 30 yıl içerisinde ısındığı kadar hızlı ısınmadı. Yirminci yüzyılın en sıcak 10 yılı, yüzyılın son 15 yılı içinde yaşandı. Bunlar arasında, 1998 yılı en sıcağıydı. 2001 daha da sıcak oldu. Peki, gezegenimiz neden ısınıyor?
Araştırmalar, bunun doğal bir süreç olmadığını, gelişimini sürdüren insanlığın bunun en önemli nedeni olduğunu gösteriyor.
Peki, nedir iklim? İklim, dünya üzerindeki bir bölgenin uzun bir dönem süresince içinde bulunduğu atmosfer koşulları olarak tanımlanıyor. İklim değişikliği denildiğindeyse uzun süreli değişimler anlaşılır.
İklim zaman içinde ısınabilir ya da soğuyabilir. Buna bağlı olarak başka değişimler de ortaya çıkabilir. Gerçekte gezegenimizin iklimi değişken yapıya sahip. İklimcilerin araştırmalarına göre, gezegenimiz dönem dönem ısınıyor ve soğuyor. Uzun dönemli değişimler, on milyon, yüz milyon yıllarla ifade ediliyor.
Bu değişimlere bağlı olarak yeryüzünün büyük oranda buzullarla kaplandığı dört büyük buzul çağı saptandı. Bunun yanında, son iki milyon yıl içinde küçük çaplı (buzulların genişlediği, yeryüzünün kısmen buzlarla kaplandığı) yaklaşık 20 buzul çağı yaşandı.

Gezegenimiz giderek ısınıyor

Bilim adamları, bu değişimleri, dünyanın eksenindeki dönem dönem kaymalar, kıtaların yer değiştirmesi, dağ oluşumları, yanardağ etkileri, güneşteki birtakım değişimler gibi doğal olaylara bağlıyorlar. Ayrıca yanardağ patlaması gibi bazı etkilerle gezegenimizin sıcaklığında kısa dönemli değişimler de olabiliyor.
Bu ısınma ve soğuma dönemlerine bakıldığında, şu anda gezegenimizin bir soğuma döneminde olması gerektiği görülüyor. Ancak son yüz elli yıllık dönemde, bunun tersi gözleniyor. Yani gezegenimiz giderek ısınıyor. Yirminci yüzyılda, gezegenimizin ortalama sıcaklığı 0,6 derece yükseldi.
Deniz seviyelerinde yaklaşık 25 cm’lik bir artış oldu, önemli buzulların bir kısmı yitirildi, bir kısmında önemli oranlarda geri çekilmeler gözlendi. Dünyanın çeşitli yerlerinde yağış miktarları değişti, göl sularının sıcaklıklarıyla dünyanın kimi bölgelerinde yaşanan fırtınalar ve seller arttı.
Bütün bu etkilerin yanı sıra, fırtınalar, şiddetli yağışlar, sel ve taşkınlar gibi afetler, su ile bulaşan hastalıkların artması gibi durumlarda, ısı dalgalarındaki artışların sonucu olarak kapımızda bekliyor.
Küresel ısınma ile beraber özellikle sivri sinekler yoluyla bulaşan hastalıkların yayılacağı öngörülüyor. Afetlerin artması ile yaşanacak göçler, su ve besin kaynaklarının azalması da senaryolarda öngörülen sonuçlardan.
Artık herkes bunun farkında. Bilim dünyası alarm zillerini yıllardır çalıyor. Bilime meraklı olanlar tüm detaylarıyla biliyorlar.

Biz ne yapabiliriz?

Her birey bu konuda üzerine düşeni elinden geldiğince yaparsa küresel ısınmanın en azından yavaşlamasına katkıda bulunabiliriz.
Bunun başında, az enerji tüketmek geliyor. Evimizde kullandığımız elektriğin çoğu fosil yakıtların yakılmasıyla üretiliyor. Otomobiller fosil yakıtlarla çalışıyor. Evimizi, kömür ya da doğalgaz gibi fosil yakıtlarla ısıtıyoruz. Satın aldığımız ürünlerin bir çoğunun üretiminde fosil yakıtlar kullanılıyor.
Fosil yakıtları kullanmaktan bütünüyle vazgeçemeyecek olsak da, küresel ısınmaya karşı alabileceğimiz bazı önlemler var. Olanaklar ölçüsünde bunları uygulayabiliriz. Örneğin, otomobil yerine toplu taşıma araçlarını kullanabilir, daha iyisi yürüyebiliriz.
Evimiz gereğinden fazla aydınlatmayabilir; TV, bilgisayar gibi elektrikli aletleri, kullanmadığımızda kapatabiliriz. Üretiminde ve kullanımında az enerji gerektiren ve geri kazanılabilir ürünleri satın alabiliriz. Evimizi, güneş enerjisi ile ısıtabiliriz.
Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir. Ayrıca, atmosferdeki karbondioksit oranının azalmasını sağlayan ormanları koruyarak da önemli bir katkıda bulunabiliriz. Bu sorun tüm dünyayı ilgilendiriyor ve bu nedenle tüm insanların bir araya gelip bu önlemleri uygulaması kaçınılmaz.