<H1 style="MARGIN: 0cm -7.85pt 0pt -9pt">İLERİ TEKNOLOJİ ve YALAN PROPAGANDA<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-comfficeffice" /></H1>

Dün, “koca” diye bahsettiğimiz dünya, bu gün artık küçük bir köy olmuş, en ücra yerdeki yaşananlar, dünyanın neresinde olursa olsun, gazeteler, televizyonlar ve en önemlisi de Internet vasıtasıyla anında haberimiz olmakta, istediğimiz bilgiyi, istediğimiz görüşmeyi, istediğimiz düşünceyi teknoloji sayesinde almakta ve verebilmekteyiz.

Bilgi paylaşımı, bu gün insanlığa elbette çok şeyler kazandırmaktadır. Kendi ülkemizde yaşadıklarımızı, diğer ülkelerdeki yaşananları, gelişmeleri, zenginlikleri ve yoksullukları, savaşları, çıkar çatışmalarını, ve benzerlerini oturma odalarımızdan, yerimizden kıpırdamadan, uydu ve gelişmiş teknolojiler sayesinde izlemekteyiz.

Ancak, bilmeliyiz ki, bu gün, tüm bu imkanları bize sağlayanlar, çoğunlukla, bu teknolojiye sahip olan uluslar arası tekeller, holdingler ve dünyaya hakim devletlerdir.

Sahipler bunlar olduğu müddetçe de, dikkat edelim, dünya üzerindeki her tür olay veya gelişmeleri, ancak ve ancak, kendi çıkarları doğrultularında kullanmakta, bu uluslar arası tekeller ve hakim devletler, dünya halklarının bilmeleri gerekenler kadar bilgi sunmakta, gerçekleri ters yüz etmekte, dünyayı kendi sistemlerinin doğruluğu konusunda yalan propagandalarında kullanmaktadırlar.

Bizler ise, bize sunulan bu yalan propaganda ve güdülenmelerle, evlerimizde, yaşananları bir film izler gibi izlemekte, olayları, bize empoze edilen şekliyle değerlendirmeye çalışmaktayız.

Daha dün, Dünya Jandarmalığına soyunan Amerika, kimyasal silah tehdidi bahanesi ve Irak halkını kurtarıyorum diye, bu gün açığa çıkan gerçek niyetiyle, Irak petrol yataklarına el koymak için yaptığı Irak’ı işgal planı ortaya çıkmadı mı? Küreselleşme ve ya Yeni Dünya Düzeni yalanlarıyla ülkeleri işgallerine İran’ı dahil etmeye çalışmıyorlar mı? Yarın sıranın Türkiye’de olmayacağını kim garanti edebilir ?

Bir yandan, zengin ülkelerin yoksul ülkelere, yardım adı altında halkları aldatma girişimleri, bir yandan zaten bunun müsebbibinin uluslar arası tekellerin olduğunun gizlenmesi değil midir?

Dünyanın yoksul halklarını Dünya Bankası, IMF ve benzeri kuruluşlarıyla ekonomik olarak bağımlı hale getiren bu uluslar arası sermaye ve devletleri, Küreselleşme ve benzeri yalan propagandaları ile de yaptıkları talan, işgal ve vahşi yüzlerini gizlemeye çalışmakta, bizleri aldatmaktadırlar.

İşin ülkemiz boyutunda da, bir yandan Avrupa Birliği diğer yandan Amerika’nın kendi emperyalist çıkarları doğrultularındaki girişim ve uygulamaları, gelmiş geçmiş ve mevcut hükümetlerimiz tarafından, bizlerin çıkarları doğrultusundaymış gibi sunulmakta, halkımız aldatılmaktadır.

Ülkemizin yer altı, yerüstü kaynakları, iletişim, petrol, tarım, orman, maden ve benzeri her türlü devlet diyeceğimiz kaynak ve zenginliklerimiz özelleştirme adı altında, gerek yerli büyük sermaye gerekse yabancı büyük sermayeye peşkeş çekilmektedir.

Tüm bunlar yaşanırken, bizlere, kendi yönettikleri basın-yayın kanallarıyla, ABD’nin dostumuz olduğu ve onun yaptıkları işgal ve dayatmalarını desteklememizin bizim çıkarlarımıza uygun olduğu, AB’ ye ne pahasına olursa olsun girmemiz gerektiği ve bunun ülkemizi refah seviyesine yükselteceği, Dünya Bankası ve IMF gibi uluslar arası tefecilerin bizim gibi ülkelere yardım gayesiyle borç verdikleri ve iyi niyetleriyle iyi niyet mektupları verdikleri yalanları, empoze edilmektedir.

Oysa, borç borçla finanse edilmekte, AKP hükümetinin iş başına geldiği 2002 sonundan bu güne iç borç stoku % 88 artarak 224.5 milyar YTL ye gelmiş, 161.7 milyar dolar dış borç stoku ile en çok borçlu 10 ülkeden biri olmuşuz, cari açığımız 2002 sonunda 1.5 milyar dolardan 2004 sonunda 156.6 milyar dolara çıkmış, SEKA ve TEKEL’ in kapatılması ve ekonominin önemli diğer kuruluşlarının satılması büsbütün işsizliği artırarak bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 11,5’a çıkmıştır.

Günü kurtarma politikaları, sorunları daha da artırmış, vergiyi tabana yayamadıklarından, vergi oranlarını azaltamamışlar, aksine yüzde 75’lere ulaşan dolaylı vergilerle halkın sırtına yıkılan yük artırılmıştır. Kayıt dışı ekonomi yüzde 65 seviyesine çıkmış, kayıtlı mükellef sayısı Gelir Vergisinde bir milyon altı yüzlere, Kurumlar Vergisinde altı yüz binlere düşmüştür. Bu da, kapanan işyerlerinin sayısını ve kayıt dışının ne boyutlara geldiğini açıkça göstermektedir.

İşin bir diğer boyutu da, tüm bu kapitalist sistemin doğruluğu ve sürekliliği propaganda ve uygulamalarına karşı çıkan sesler her türlü imkan kullanılarak susturulmaya çalışılmakta, muhtelif suçlar isnat edilmekte, ceza ve linçlere varan yönlendirmeler sahneye konmaktadır.

Gerek ekonomik, gerek siyasal, gerekse kültürel anlamda yapılan haklı talep ve istekler, aydınlarımızın susturulmasına, halklarımızın birbirlerini kırdırılmasına, ülkemizin bölüneceği paranoyasına kapılmasına vesile yapılmaktadır.

Kuruluşunda, bu vatanda yaşayan tüm halklar tarafından kanı ve canı pahasına sağlanan özgürlük, bağımsızlık ve birliğimiz bazen açık bazen gizli şekillerle, kapitalist devletlerin çıkarları doğrultusunda ve günlük politikaları gereğince parçalanmakta, bir kısım ırkçı ve bu savaş ortamından nemalananlar tarafından da körüklenmektedir.

Uluslar arası tekellerin ve dünyaya hakim olmak isteyen ABD, AB vb devlet veya toplulukların, onların oyun ve çıkarlarına alet olan yerli uzantılarına kanmamak, yalan propaganda ve tahriklerine kapılmamak, ekonomik sömürüye karşı durmak, siyasal bağımsızlığımızın yok edilmesine seyirci kalmamak ve bu ülke üzerinde yaşayan herkesin kültürel, siyasal, insanca yaşama haklarına sahip çıkmak, çağının insanı olarak bizlerin de görevi olmalıdır.

Çünkü, bizlerde bu ülkede yaşıyoruz, bizlerde ülkemizi seviyoruz, bizlerinde hem dünya ve özelikle de, bu ülkede yaşananlar ve yaşanacaklarla ilgili eylem ve görüş bildirmeye hakkımız var.