<TABLE =Ms&#111;normalTable style="WIDTH: 100%; mso-cellspacing: 2.2pt; mso-padding-alt: 0cm 0cm 0cm 0cm" cellSpacing=3 cellPadding=0 width="100%">
<T>
<TR style="mso-yfti-irow: 0; mso-yfti-firstrow: yes">
<TD style="PADDING-RIGHT: 2.25pt; PADDING-LEFT: 2.25pt; PADDING-BOTTOM: 7.5pt; PADDING-TOP: 7.5pt">
DÜNYA<?:NAMESPACE PREFIX = O /><O:P> </O:P>
08.09.2005, PERŞEMBE<O:P> </O:P>
Haksız alınan verginin iadesinde faiz<O:P> </O:P></TD></TR>
<TR style="mso-yfti-irow: 1; mso-yfti-lastrow: yes">
<TD style="PADDING-RIGHT: 2.25pt; PADDING-LEFT: 2.25pt; PADDING-BOTTOM: 0.75pt; PADDING-TOP: 0.75pt" colSpan=2>

<B style="mso-bidi-font-weight: normal">Dr. A. Bumin Doğrusöz <O:P></O:P>[/B]


Bilindiği gibi mükellefler, vergi borçlarını ödemede gecikmeleri veya önceki beyanları üzerinde yapılan incelemelerde haklarında ikmalen veya re'sen vergi tarh edilmesi halinde, bu mali yükümlülüğün dışında ayrıca, piyasa faiz oranının üzerinde bir faizi, gecikme faizi veya gecikme zammı adı altında ödemekle de yükümlü olmaktadırlar. Bunun nedeni ise kısaca, mükelleflerin Hazine'ye ait bir tutarı haksız olarak kullanmak suretiyle menfaat elde ettikleri, aslında bu menfaatin Hazine tarafından sağlanması gerektiği şeklinde açıklanmaktadır. Ancak, mükelleflerden haksız olarak talep edilen veya mükelleflerce ihtirazi kayıtla beyanda bulunularak ödenen vergilerin, ileride haksızlığının ortaya çıkması ve iadesinin gerekmesi halinde, bu güne kadar mükelleflere bir faiz ödenmemekte idi. <O:P></O:P>


Aslında burada da, aynı mantıkla bakıldığında, bu defa mükellefin parasını kullanan Hazine olmakta, mükellef parası haksız kullanılmak suretiyle haksız zenginleşmeye yol açılmakta ve mükellefin parayı kullanarak elde edeceği sermayelerden mahrum bırakılmasına yok açılmaktadır. <O:P></O:P>


Eşitlik, adalet ve hukuk devleti anlayışı, bu ikinci durumda da, bu defa Hazine'nin bir faiz veya tazminat ödemesi gerektiğini göstermekle birlikte, açılan davalarda yargı Hazine aleyhine tazminata hükmetmekten kaçınmaktaydı. Yerleşik içtihat, böyle bir faiz ödenmesi için, yasalarda açık hüküm olmadığı gerekçesine dayanmaktaydı. Hatta mükellefin vergi idaresinin cebri takibinden ve haciz tehdidinden kurtulmak için banka kredisi kullanarak vergi borcunu ödediği, ancak daha sonra işlemlerin haksızlığının anlaşılması ve yargı kararı uyarınca alınan verginin iadesinin gerektiği bir durumda, mükellefin sırf bu yüzden bankaya ödediği kredi faizinden oluşan zararının tazmini talebi dahi, yargı tarafından reddedilmişti. <O:P></O:P>


Ancak geçtiğimiz günlerde elimize geçen ve Danıştay 7. Dairesi tarafından verilmiş E. 2002/28 K.2005/237 sayı ve 24.2.2005 tarihli karar, bizi pek şaşırttı. Zira kararda, "mükellefin ihtirazi kayıtla beyan ettiği verginin, emsal yerleşik içtihatlara rağmen idarece tahsil edilmesi, ancak yargı kararı ile haksızlığına ve iadesine hükmedilmesi halinde, söz konusu vergi tutarının mükellefe gecikme faizi tutarında bir faizle iade edilmesi gerektiğine" hükmedilmiş. <O:P></O:P>


Dava, THY'nin finansal kiralama yoluyla uçak edinimi sırasında kiracı durumunda olmasına rağmen kendisinden taşıt alım vergisi talep edilmesi üzerine ve verginin ihtirazi kayıtla yatırılması dolayısıyla açılmış ve davada hem haksız alınan verginin iadesi, hem de faizi talep edilmiş. <O:P></O:P>


Burada bir husus belirtelim. THY'nin burada, ihtiyari olarak bu vergiyi dava sonunu beklemeden ödemesinden söz edilemez. Zira finansal kiralama müessesesine yabancı olamayanlar bilirler, bu vergiyi ödemeden taşıtın tescilini yaptıramazsınız. İhtirazi kayıtla verilen beyanlara karşı açılacak davalarda da, bilindiği gibi, yürütüme kendiliğinden durmaz. Öte yandan, uçağın bir an önce sicile tescil ile işletmeye başlamak isteyen bir tacir de, yürütmeyi durdurma kararını bekleyecek kadar zamana sahip değildir. <O:P></O:P>


Kararın gerekçesini okudukça, kararın vergi hukuk bilimi açısından bir devrim niteliğinde olduğu görülmektedir. Bu nedenle kararı yazanları, kanaatimce özel olarak kutlamak gerek. (Kararın tam metni, Mali Pusula Dergisi'nin Eylül 2005 sayısında ve ayrıca Oluş Mali Hukuk Bürosu'nca yayınlan Yargı Kararları Sirkülerleri arasında yayınlanmıştır). <O:P></O:P>


Kararın gerekçesi arasında yer alan bazı önemli noktaları satırbaşları itibariyle aşağıya aktarıyorum. <O:P></O:P>


"- Ekonomilerde bir değişim vasıtası olan para çeşitli ticari, sınai, zirai faaliyetlerde kullanılmakla sahibine kimi ekonomik yararlar sağlayan ekonomik bir değerdir. Paranın sahibi dışındaki kişi ve kuruluşlarca kullanılması, sahibinin bu ekonomik değerden mahrum bırakılması sonucunu yaratması yanında; yüksek enflasyon etkisinde olan ekonomilerde, paranın değerini, yani alım gücünü enflasyon ölçüsünde yitirmesine neden olmaktadır. Faizlerin yüksek olduğu dönemlerde bundan borçlu yararlanmakta, alacaklı ise zarara uğramaktadır. Hukuk sistemlerinde paranın başkası tarafından kullanılmasının doğurduğu zarar, faiz adı verilen ek ödemelerle karşılanmaktadır. Burada faiz, tazminat işlevini üstlenmektedir. <O:P></O:P>


- Hukuk devletinde bu zararın karşılanabilmesi için açık yasa hükmünün varlığını aramak düşünülemez. Aksi anlayış, devletin ve ona bağlı idarenin eylem ve işlemlerinden doğan hertürlü zararın tazmini için de yasanın varlığını gerektirir ki; bu düşünce, Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında yer alan "idari kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür" amir hükmü ile bağdaştırılamaz. <O:P></O:P>


- Vergi idaresi, VUK'nun 112. maddesinde, bu yönde uğrayacağı zararı, yargının kararına dahi ihtiyaç duymadan kendiliğinden kamu gücü kullanarak gidermek olanağına sahip kılınmıştır. <O:P></O:P>


- İdari rejimi kabul eden hukuk sistemlerinde, idarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinden dolayı idare edenleri uğrayacağı zararların giderilmesi "idarenin sorumluluğu ilkesi" uyarınca kusurlu veya kusursuz sorumluluk ilkelerine göre giderilir. Zaten yargının işlevi de budur. <O:P></O:P>


- İdarenin hukuka aykırı işlem ve eylemlerinin hizmet kusurunu oluşturacağı ve buradan doğan zararın kusurlu sorumluluk esasında giderilmesi gerekeceği, Danıştay'ın yerleşik içtihatlarındadır. Vergi idaresi de bir idari birimi olduğuna göre onun kusurlu vergilendirme işlemleri ile mükellefler nezdinde yol açacağı zararlarında işlemi yapan idare tarafından karşılanması, hukuk devleti olmanın ve anılan Anayasa kuralının gereğidir. <O:P></O:P>


- İdarenin, benzer davlarda oluşan yerleşik içtihatları nazara almayarak ihtirazi kaydı kabul etmemesi ve vergiyi tahsil etmesi, üstelik bu tahsilatın da hukuka aykırılığına karar verilmiş olması, hizmet kusurunun varlığını gösterir. Dolayısıyla idarenin bu suretle mükellef nezdinde oluşuma sebebiyet verdiği zararın tazminatı gerekir. <O:P></O:P>


- Hukuka aykırı olarak tahsil edilen vergiler dolayısıyla vergi idareleri tarafından mükelleflere ödenecek maddi tazminat miktarının, hukuka aykırı olarak tahsil edilen verginin Devlet hazinesinde kaldığı süre için öngörülen gecikme faizinin oranı uygulanarak hesaplanacak miktar kadar olması, Anayasa'da öngörülen eşitlik ve adalet ilkelerinin gereğidir." <O:P></O:P>


Karar oy çokluğu ile verilmiş bir karardır. Karşı oy gerekçesi, yukarıda aktardığım önceki yargı kararlarının gerekçeleri ile aynıdır. Ancak burada, karşı oy gerekçesinde yer alan "eşitlik, adalet gibi kavramlar savunulurken, kanunların kamu yararının sağlanması amacının zaafa uğratılması ihtimali"nden söz eden gerekçeye katılmamın mümkün olmadığını da bir hukukçu olarak belirtmek istiyorum. Bir hukuk devletinde hiç kamu yararı, eşitlik ve adalet kavramlarının önüne geçemez. Eşitliğe aykırı, adaleti zedeleyen kamu yararı olamaz. Zira olursa, hukuk devleti olmaz. <O:P></O:P>


Şu andaki temennimiz, yerleşik içtihadın, bu yeni içtihat doğrultusunda oluşması. <O:P></O:P></TD></TR></T></TABLE>