Ekonomik yapıdaki değişim ve uygulanan Maliye politikasız


06/09/2005 09:25:15


BİZE GÖRE / Veysi Seviğ





İstanbul Ticaret Odası tarafından açıklanan ağustos ayına ait ücretliler geçinme indeksine göre perakende fiyatlar bir önceki aya göre yüzde 1.4 oranında artış göstermiştir. Bu oran "Perakende fiyatlardaki değişimi yansıtan ağustos ayları itibariyle son beş yılın en yüksek değeridir. "Bu bağlamda "giyim ve ev eşyası harcamalarındaki azalışa rağmen, ağustos ayında gıda, kültür-eğitim ve eğlence, konut ulaştırma ve haberleşme harcamalarındaki artışlar genel enflasyon üzerinde etken olmuştur."


Diğer yandan, ülkemizde ihracattaki artış hızı gerilemiş ithalat ise artmaya devam etmiştir. Temmuz ayı verilerine göre ihracatın, ithalatı karşılama oranı yaklaşık yüzde 57 olmuştur. Geçtiğimiz yıl aynı dönemde yüzde 64.5 olan ihracatın ithalatı karşılama oranındaki bu düşüş son derece önemlidir. Ayrıca dünya üzerinde ham petrol fiyatlarında ortaya çıkan artış ithalat rakamlarının gelecek aylarda daha da artacağını göstermektedir.


İthalat rakamlarının değerlendirilmesinden de anlaşılacağı üzere ithalat rakamlarının artışında yatırım malından daha çok ara malı ithalatının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Ancak söz konusu ara malı ithalatındaki artışın üretime aynen yansımadığı anlaşılmaktadır. Bu durum ülkemizde ara malı olarak tanımı yapılan mal grubunun nelerden ibaret olduğunun bilinmesi zorunluluğunu gündeme getirmektedir.


Gerçekte Türkiye'de 2005 yılında büyüme rakamlarında da belli bir düşüş gözlenmektedir. Tekstil, hazır giyim, deri sanayii ve hatta son aylarda otomotiv sektöründe dahi belli bir daralma ve durgunluğun etkili olmaya başladığı anlaşılmaktadır.


İç piyasadaki tüketimin geçen yıla göre geride kaldığı görülmektedir. Dolayısıyla 2005 yılında yüzde 5 büyüme hızını yakalamak giderek zorlaşmaktadır. Konut sektöründeki canlanmanın temel dayanağı kredili konut edinimine yönelik olarak yapılan yönlendirmelerdir. Mali sektörün kredi piyasasındaki darboğazı aşabilmek için konut edinimini kredilendirmesi, yeni bir ekonomik sorunun habercisi niteliğindedir.


Konut kredilerinin kaynağı özel nitelikte dış borçlanmalardır. Bu tür kredilerde var olan vade ile borçlanılarak temin edilen fonların vadeleri arasında belli bir uyum bulunmamaktadır.


Her ne kadar konut sektöründeki canlanma bir yandan istihdam olanağı yaratırken, diğer yandan konut üretiminde kullanılan malların talebini de olumlu yönde etkilemekte ise de, bu gelişmede vade uyumsuzluğu riski vardır.


Türkiye'de her şeye rağmen istihdam sorununun çözümüne yönelik olarak kalıcı bir politika oluşturulamamıştır. Bu bağlamda yapılan yasal düzenlemenin yetersiz ve etkisiz olması da sorunun devam etmesine neden olmaktadır.


Ülkemizde sanayi kesiminde yaşanan sorunlar giderek artmakta olup, ucuz Uzakdoğu mallarının piyasayı adeta istila etmesi sonucunda, üretim yerine ithal malı ticareti tercih edilir hale gelmiştir.


Böyle bir durumdan endişe etmemek mümkün değildir. Böylesine bir durumun aşılabilmesi için yapılması gerekenleri doğru tespit edebilmek üzere öncelikle bu durumun tarafsız bir gözle anahatları ile belirlenmesi zorunlu olmaktadır.


Bu tablonun temel nedenlerini ise şöylece belirleyebiliriz;


* Uygulanan Maliye politikaları, mevcut ekonomik veriler dikkate alınmadığından bir süre sonra vergi gelirlerinin yetersiz kalmasına, buna karşılık dolaylı vergilere ağırlık verilerek özellikle sanayi kesiminin mali açıdan zayıflatılmasına, kayıtdışılığın ve özellikle yabancı malların reel kesimin içine düştüğü darboğazdan yararlanmasına neden olmuştur.


* Denetimsiz para dolaşımı nedeniyle, uygulanan para politikasının etkisiz hale gelmesine ortam hazırlamıştır.


* Mevcut durum nedeniyle bireysel nitelikteki ekonomik tercihlerde düşülen yanılgılar özellikle mali sektörü olumsuz etkilemiştir.


* Mevcut resmi veriler dikkate alınarak yapılan değerlendirmelere göre alınan kamusal nitelikteki kararların yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.


Bu gerçekler ekonomiyi riskli hale getirmiştir. Diğer yandan bir süredir uygulanan Maliye politikaları vergi gelirlerinin yapısını değiştirmiş, hasılat artırmaya yönelik olarak yapılması gereken düzenlemelerde, vergi tekniği ve vergilendirmede adalet ilkelerine göre hareket edilmemiştir.


Türkiye'de dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı ilk altı aylık dönemde yaklaşık yüzde 72 olmuştur. Bu durumda dolaysız vergilerin vergi gelirleri içindeki payı yüzde 18'dir. Özel tüketim vergisi ile katma değer vergisinin toplam vergi gelirleri içersindeki payı ise yüzde 59 olmuştur.


Dolaylı vergilere hangi hallerde ağırlık verilebilir? Bu konu oldukça teknik bilgi ve araştırmayı gerektirmektedir. Ancak dolaylı vergilerin tüketimin daraldığı dönemlerde beklenen hasılatı sağlaması mümkün değildir. Bu dönemlerde dolaylı vergilerden vazgeçilmesi veyahut da dolaylı vergi yükünün hafifletilmesi gerekir.


Dolaylı vergilerin ilk ödeyicileri sanayiciler ve tacirlerdir. Dolayısıyla dolaylı vergilerin özellikle sanayi ve ticari kesim üzerinde finansman sorunu yarattığını önceden bilmek ve tercihleri buna göre yapmak gerekir.


Bir sanayici herhangi bir malı üretirken kullanmak zorunda olduğu hammadde için ödemiş bulunduğu dolaylı vergileri ancak üretim gerçekleştikten ve üretilen malın satılması aşamasında yansıtması mümkün bulunmaktadır. Bir başka anlatımla sanayicinin başlangıçta üstlenmiş bulunduğu dolaylı vergiler üretilen mal satılana kadar kendi bünyesinde kalacak, bu nedenle yüklenilen vergi finansman yükünü olumsuz etkileyecektir. Söz konusu malın talep eğrisi de bu malın fiyatına ve alıcının gelir düzeyine göre, malın niteliği ve tüketim gerekliliği ile birlikte önem arz edecektir. Bir başka anlatımla özellikle mal ve hizmet bedeli ile birlikte dikkate alınan dolaylı vergiler talebi etkilediği kadar ve belki de daha fazla üretici ile söz konusu malı pazarlayanlar üzerinde bir süre kalan yük olarak da önem arz eder.


Maliye politikalarında dolaylı vergilere ağırlık verilirken, bu vergilerin kesimleri nasıl etkileyeceği konusunda bir ön çalışmanın yapılması ve hatta ekonominin durgunluk dönemine yönelmesi halinde bu vergilerinden fedakarlık yapılarak ekonomiye hareketlilik ortamının sağlanması gerekir.


Türkiye'nin iç üretime, istihdam ve rekabet edebilecek maliyet oluşumuna yönelik, reel sektörün gelişmesine ve büyümesine açık mali politikaların oluşturulması zorunludur. Bu tür politikaların oluşturulmasında gecikme olması halinde gecikilen sürenin ortaya çıkaracağı kayıpları karşılamak bazı hallerde mümkün olamayabilir.