Vergi hukukunda ivazlı ivazsız ayrımı
DÜNYA GAZETESİ,
01.08.2005
BİZE GÖRE / Veysi Seviğ





Vergi uygulamalarında "ivaz" sözcüğü bazı hallerde vergilendirmenin yapılabilmesi için önem arz etmektedir. Örneğin Veraset ve İntikal Vergisi Yasası'nın birinci maddesi hükmü gereği olarak "Türkiye Cumhuriyeti tabiyetinde bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye'de bulunan malların veraset tarikiyle veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir tarzda bir şahıstan diğer bir şahsa intikali veraset ve intikal vergisine tabidir."


Yasa maddesinde yer alan "ivazsız intikal" tabiri; hibe yoluyla veya herhangi bir tarzda olan ivazsız iktisapları ifade etmektedir.


Diğer yandan Gelir Vergisi Yasası'nın mükerrer 80/ı maddesi uyarınca "İvazsız olarak iktisap edilenler ile tam mükellef kurumlara ait olan ve iki yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri hariç, menkul kıymetlerin veya diğer sermaye piyasası araçlarının elden çıkarılmasından sağlanan kazançlar" değer artış kazancı olarak kabul edilmektedir.


Kısaca yasal düzenleme gereği ivazsız intikaller veraset ve intikal vergisinin konusuna girmekte, ivazlı intikaller ise bu vergiye tabi tutulmamaktadır.


İvaz bu bağlamda sözcük anlamı ile "karşılık" deyimini ifade etmekle beraber "eda" veya "edim" olarak da kullanılmaktadır.


İvazlarına göre, hukuki muameleler "ivazlı hukuki muameleler" ve "ivazsız hukuki muameleler biçiminde bir ayrıma tabi tutulabilir.


Bir kimsenin edindiği istifadeye karşı, bir yükümlülük altına girmediği muameleler "ivazsız hukuki muameleler" olarak kabul edilir. Hibe yani bağışlama durumunda kendisine bir şey bağışlanan kimse, mamelekinden (malvarlığından) bir şey çıkmadan veya kişisel bir yükümlülüğe girmeden bir malın mülkiyetini iktisap etmektedir.


Bir kimsenin edindiği istifadeye karşı, yükümlülük altına girdiği hukuki muameleler ise "ivazlı hukuki muameleler"dir.


Ayrı bir anlatım tarzı ile "ivaz" sözcüğü Türk hukuk lügatına göre hukuki muamelelerde, muamelenin diğer tarafça yapılan mukabil eda anlamına gelmektedir. Bu bağlamda ivaz, iki taraflı hukuki muamelelerde muamelenin bir tarafının taahhüdüne karşılık diğer tarafından yapacağı edadır. Bu edanın, ivaz olarak kabul edilebilmesi için, değer olarak diğer tarafın taahhüdünün eşit olması da şarttır. Ancak, tarafların karşılıklı taahhütleri değer olarak birbirine eşit değilse, aralarında değer farkı varsa eşitliği sağlamak için "denklik parası" adı altında herhangi bir ek ödeme de yapılmıyorsa, muamelenin ivazlı olarak nitelendirilmesine imkan bulunmamaktadır.


Dolayısıyla "ivaz", bedel niteliğindedir. Bu bağlamda eğer bir hukuki neden dolayısıyla belli bir bedel ödenmesi gerekiyorsa bu takdirde yapılan bu ödeme ivazın varlığını gösterir.


Örneğin maddi ve manevi bir zarar mukabili verilen tazminatlar ivazsız sayılmamaktadır. (Veraset ve İntikal Vergisi Yasası Madde: 2)


Gerçekte borçlar hukuku açısından hukuki muamelelerin ivazlı ve ivazsız olarak ikiye ayrılmış olması, bu bağlamda da bir kimsenin edindiği istifadeye karşı bir külfet altına girmesi halinde ivazlı; böyle bir külfetin olmaması durumunda da ivazlı hukuki muamelelerinin oluşması ivazsız muamelelerin veraset ve intikal vergisi kapsamına alınmış olması vergilendirmede bir özellik olarak kabul edilmektedir.


Buna göre uygulamada "kumar kazancının ivazsız bir intikal olduğu, bunun sonucunda veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerektiği" sonucuna varılmaktadır. (Danıştay 7'nci Daire E. No: 1998/96 K. No: 1999/1502)


Genel kabul görmüş tanımına göre, kumarın tarafların kâr etmek veya hoş vakit geçirmek gayesiyle birbirine zıt koşullar altında edanın yerine getirilmesini taahhüt ettikleri bir akit olduğu; kumar oyunun karşılığında ortaya konan paranın, kumar kazancının elde edildiği anda, mamelekte herhangi bir eksilme olmaksızın ve şahsi bir külfete katlanılmaksızın geri alınması sebebiyle kumarda katlanılan veya ödenen bir bedelden söz edilemeyeceği iddia edilse bile kumar kazancı ivazsız intikal olarak veraset ve intikal vergisine tabi tutulmaktadır.


Gelir Vergisi Yasası'nın mükerrer 80'inci maddesi uyarınca ivazsız edinilen hisse senetleri hariç olmak üzere satın alma suretiyle edinilen hisse senetlerinin belli bir süre içersinde satışından elde edilen kazançlar değer artışı kazancı olarak kabul edilirken, ivazsız edinilenlerin elden çıkarılmasında elde edilen bedelin gelir vergisine tabi tutulması öngörülmemiştir.