DÜNYA<?:NAMESPACE PREFIX = U1 /><U1:P> </U1:P><?:NAMESPACE PREFIX = O /><O:P></O:P>
18.07.2005,PAZARTESİ<U1:P> <O:P></O:P>
Mükellef ve eksik hakları-II<O:P> </O:P>
<O:P></O:P>
<B style="mso-bidi-font-weight: normal">HUKUKA GÖRE / Dr. A. Bumin Doğrusöz <O:P></O:P>[/B]


Geçen yazımızda Türk vergi hukuku açısından mükellef haklarını değerlendirmiş, çeşitli ülkelerden söz etmiş, mükellef haklarının genel haklar ve özel haklar diye ikiye ayrıldığını vurgulamıştık. Genel hakların, daha ziyade temel hukuk ilkelerinin yasaya genel hüküm olarak yansıması şeklinde oluştuğunu belirterek, Vergi Usul Kanunu'nun bu eksikliğini gidermek için birde madde önermiştik. <O:P></O:P>


Ancak önerdiğimiz maddenin yazımında bir kelime düşünce, anlamı tam vermediğini gördüğümüzden, aşağıda madde taslağını yeniden yazdık. Hem belki de yeniden yayınlama, konuyu daha dikkat çekici kılar. <O:P></O:P>


"Mükelleflerin Genel Hakları <O:P></O:P>


Mükerrer Madde 8 - Vergi mevzuatı mükelleflere adil, eşit, kişisel haklarını zedelemeyen ve saygılı hizmet anlayışı içerisinde uygulanır. <O:P></O:P>


Vergi mevzuatında mükelleflerin hak ve ödevlerini ilgilendiren genel ve düzenleyici işlemler, ancak yürürlüğe girmesinden makûl bir süre önce Resmi Gazete'de yayınlanmakla yürürlüğe girebilir. <O:P></O:P>


Her mükellef, vergi idaresinde kendisi hakkında bulunan bilgileri, henüz işleme konulmamış veya inceleme yahut araştırma safhasında bulunan ihbarlar ile istihbarat bilgileri hariç olmak üzere, istemek ve öğrenmek, kontrol etmek ve hatalı bilgilerin düzeltilmesini talep etmek hakkına sahiptir." <O:P></O:P>


Mükelleflerin özel hakları ise mükelleflerin vergiler ve vergilendirme müesseseleri içerisindeki bireysel haklarını ifade etmektedir. Gerçi bu hakların bir kısmı vergi kanunlarında ilgili yerlerde, bir kısmı da idari Yargılama Usulü Kanunu'nda mevcuttur. Ancak mevcut haklar, kanaatimizce yetersizdir. <O:P></O:P>


Mükelleflerin gönüllü uyumunun sağlanması amaçlanıyorsa, mükelleflerin haklarının da sağlanması ve saygı gösterilmesi gerekir. <O:P></O:P>


Vergi kanunlarında eksikliği gözümüze çarpan hakları aşağıda sıralıyoruz. Hiç şüphesiz bu liste tam değildir. (Eksikliğine inandığınız başkaca haklar varsa ve mail ile bildirirseniz, ben de inceler ve listemi geliştiririm). <O:P></O:P>


1. Önce vergi mevzuatı anayasal buyruklar açısından taranmalı ve Anayasa ile çelişen hükümlerin kaldırılması gerekir. İşte bir örnek. Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 49. maddesinde yer alan ve emlak vergisi için arsa değerleri tespitine ilişkin komisyon kararlarına karşı, mükelleflerin dava açma haklarını kısıtlayan hüküm, Anayasa'nın "bütün idari işlemlere karşı dava açılabilir" diyen 125. maddesine, hak arama hürriyetine ilişkin 33. maddesine aykırıdır ve kaldırılması gerekir. Burada, "davaların çok olacağından", "yargının yavaş işlediğinden" söz ederek, kimse bu hükmü savunmasın. Zira aynı yere ilişkin davaların birleştirilerek görülmesi ve daha basit yargılama usulleri öngörülerek, bütün bu eleştiriler giderilebilir. <O:P></O:P>


2. Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinde yazılı gecikme faizinin işleme süresi üç yıl ve her durumda mükellef hakkında incelemeye başlanılma süresi ile sınırlandırılmalıdır. İnceleme elemanlarının incelemeyi geciktirme veya zamana yaymasının veya kamunun geç incelemeye başlamasının yahut yargının yavaş çalışmasının sorumlusu, her halde mükellef değildir. <O:P></O:P>


3. Mükelleflerin, tarhiyatlar aleyhine dava açtıklarında faiz işlemesini durdurmak için ödeme yapmaları veya ihtirazi kayıtla beyanda bulunarak ödeme yapmaları halinde, ödedikleri vergileri yargı kararına göre geri aldıklarında, arada geçen süre için faize hak kazanmaları gerekir. Bu nedenle, VUK'un 112. maddesinin, sadece hazine menfaati gözetilerek kaleme alınmış, bu nedenle hukuk ve adaletden yoksun 4 ve 5 numaralı fıkraları gözden geçirilmelidir. <O:P></O:P>


4. Mükelleflere, vergi incelemelerinde ve tutanak yahut bilgi alınması aşamasında ve uzlaşma görüşmelerinde, yanlarında avukatlarını ve/veya mali müşavirlerini de bulundurma ve gerektiğinde onlara danışabilme hakkının tanınması gerekir. Uygulamada birçok inceleme elemanı mükellefe bu hakkı sağlamakla birlikte, bu hakkın bir yasal hak olarak düzenlenmesi zorunludur. <O:P></O:P>


5. İnceleme elemanlarına, inceleme sonuçlarının olumlu olması ve matrah farkı bulunamaması halinde de rapor yazma zorunluluğu getirilmeli ve bu raporlar mükellefe de tebliğ edilmelidir. <O:P></O:P>


6. İhtirazi kayıtla beyan müessesesinin pişmanlıkla verilen beyanları da kapsadığı, uygulamada karşılaşılan ve genelde çelişik içtihatlardan kaynaklanan duraksamaları da giderecek şekilde yasada düzenlenmelidir. <O:P></O:P>


7. Mükelleflerin özelge (mukteza) taleplerine cevap verme, zorunlu kılınmalıdır. Bunun sağlanması için ise "60 gün içerisinde cevap verilmeme halinde, özelge talebinde savunulan görüş idarece de benimsenmiş kabul edilir" şeklinde bir hükmün yasaya eklenmesinde yarar vardır. <O:P></O:P>


8. Mükelleflerin idarece verilen yazılı izahatlarla yanıltılması halinde, Vergi Usul Kanunu'nun 369. maddesine göre mükelleflere ceza kesilemez. Ancak bu durumda vergi ve gecikme faizi, mükelleflerden alınmaktadır. Gecikme faizi oranları, zaten enflasyonun üzerindedir. Bu gibi hallerde, gecikme faizi yükünün de, idare (Hazine) ile mükellef arasında paylaştırılması gerekir. Bu sebeple bizim önerimiz, bu gibi hallerde gecikme faizinin yarı oranda ödeneceğinin yasada düzenlenmesidir. Böyle bir düzenlenmenin, daha adil olacağına inanıyoruz. <O:P></O:P>


9. Vergi Usul Kanunu'nun düzeltme ile ilgili hükümleri, sadece 117 ve 118. maddelerde sayılan hata türleri ile sınırlı olarak uygulanabilmektedir. Bu maddeler gözden geçirilerek, düzeltme hükümlerinin kapsamı genişletilmeli ve mükelleflere yargıya gitmeden önce deneyebilecekleri bir "barışcıl idari başvuru" yolu açılmalıdır. Zaten bu günkü düzenlemeler, hatanın niteliği konusunda duraksama yaşayanları, hak kaybına uğramamak için bu yola başvurmaktan alıkoymaktadır. <O:P></O:P>


10. Mükelleflerin hak arayışlarını ve yargı yollarını tam olarak kullanabilmeleri için, haklarında bir başka rapora atıfla hazırlanan raporlarla birlikte, atıf yapılan raporun tebliği de zorunlu kılınmalıdır. Burada, atıf yapılan raporun bir başkasına ait olması ve mahremiyet ilkesi gibi gerekçeler, bir başka mükellefin hak arayışlarının üzerinde olamaz.<O:P> </O:P>
<O:P></O:P> </U1:P>