<h1>Haciz memuru borçluyu bilir mi?</h1>






Özellikle
içinde bulunduğumuz kriz ortamında borcunu zamanında ödemeyenler için
hacizle karşı karşıya kalma, beklenen bir durum... Her ne kadar
beklenen bir durum olsa da haciz uygulamaları bazen dramatik, bazen de
istenmeyen olaylara sebep olabiliyor... Bir de yaşanması muhtemel 'zor
kullanma' olayı var... Kanunlarımız bazı durumlarda, hakkında haciz
uygulanacak kişilerin mallarına ve şahıslarına karşı zor
kullanılacağına ilişkin hükümler içeriyor.
Zor kullanma, takibe
alınmış bütün borçları kapsıyor. Konu, kamu alacakları için 6183 sayılı
Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un (AATUHK); özel
alacaklar için 2004 sayılı İcra ve İflas Kanun'un (İİK) 80.
maddelerinde düzenlenmiş.

HANGİ DURUMLARDA ZOR KULLANILABİLİR?
Zor
kullanmaya hangi durumlarda başvurulabileceğinin sınırları
kanunlarımızda belirgin bir biçimde çizilmemiş. Kanunlardaki
düzenlemeden anlaşılan, borçlunun haczedilebilir nitelikteki mallarını
gizlemesi halinde bu yola başvurulabileceği. Başka bir deyişle borçlu
haciz yapılmasını engellerse veya haczi zora sokarsa zor
kullanılabiliyor.

ZOR KULLANILMASI DAYAK ATILMASINI GEREKTİRİR Mİ?
Borçlunun şahsına karşı zor kullanılması AATUHK 80/3'te hükme
bağlanmış:
'Borçlunun
üzerinde haczi kabil kıymetli mallar bulunduğu ve kendisi bunları
rızasiyle teslim etmediği veya üzerinde sakladığı takdirde şahsına
karşı da zor kullanılır.'
Bu hükmün benzerine, İİK'nun 80/4. maddesinde yer verilmiş:
'Haczi
yapan memur, borçlunun üzerinde para, kıymetli evrak, altın veya gümüş
veya diğer kıymetli şeyleri sakladığını anlar ve borçlu bunları
vermekten kaçınırsa, borçlunun şahsına karşı kuvvet istimal edilebilir.'
İşte
bu hükümler akla bazı soruları getiriyor. Borçlunun üzerinde haczi
kabil mallar bulunduğu nasıl anlaşılacak? Bu konuda objektif ölçü
nedir?
Şahsa karşı zor kullanılmasında, 'ölçü' nedir? Örneğin,
haciz memuru borçluyu dövecek midir? Buradaki ölçü, borçlunun üzerini
arama ile sınırlı olabilir. Zor kullanma, kolluk kuvvetlerine ait olan
bir yetki. Bunun madde metnine açıkça yazılması daha doğru olmaz mı?
Kanunda
kolluk kuvvetlerinin 'yardım zorunluluğu' olduğu belirtiliyor. İşlemi
yapan memur yardım talep etmezse ya da yardım talebine kolluk
kuvvetlerinden olumlu cevap gelmezse kendisi zora başvurabilir mi?
Kanunda bu hususlar açıkta bırakılmış.

DİĞER SORULAR VE SORUNLAR
Tamamen subjektif bir durumu ifade eden 'şüphe' üzerine şahsa karşı zor kullanılabilmesi hukukla hangi ölçüde bağdaşmaktadır?
Konunun
başka bir boyutu ise, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 24. maddesi hükmü ile
ilgili. Maddenin ilk fıkrasına göre; 'Kanunun hükmünü yerine getiren
kimseye ceza verilmez'. Bu hüküm haciz memurunun keyfi davranması ve
ölçüyü aşmasına olanak sağlayabilir mi?
Ayrıca, zor kullanan memurun
ölçüyü kaçırması halinde borçlu karşılık verirse, borçlunun durumu
TCK'nın 25. maddesi kapsamında 'meşru savunma' olarak
değerlendirilebilir mi? Görüldüğü gibi, haciz uygulamasında zor
kullanma konusunda oldukça fazla belirsizlik bulunuyor.

ÇÖZÜM NE?
Zor
kullanma konusunda hukuka uygun olan uygulama, kolluk kuvvetlerine
başvurulmasıdır. Kullanılacak gücün ölçüsü ise üzerini aramaya yetecek
şekilde el ve ayaklarının tutulmasıdır.
Görüldüğü gibi hacizde zor
kullanma konusu, takip hukukunun her iki dalında da birbirine benzer
şekilde 'soyut' hükümler içeriyor. Hukuk devleti ilkesinin gereği
olarak, bu hükümlerin uygulamada sorun yaratmayacak biçimde
'somutlaştırılması' gerekiyor.

DEFTERLERİN KAPANIŞ TASDİKİNİ UNUTMAYIN!..
Türk
Ticaret Kanunu'na (TTK) göre, ticari işletmeler tutmak zorunda
oldukları defterlerden yevmiye ve envater defterlerine kapanış tasdiki
yaptırmak zorunda (TTK md 70,72).
Bu bağlamda, 2008 yılı yevmiye
defterinin, içinde bulunduğumuz ocak ayı sonuna kadar notere ibraz
edilip kapanış tasdikinin yaptırılması gerekiyor. Envanter defterinin
kapanış tasdiki ise mart ayı sonuna kadar yaptırılabilecek.
Uygulamada
ihmal edilen kapanış tasdiki, aslında birçok açıdan önem taşıyor.
Örneğin kapanış tasdiki yapılmamış defter, sahibi lehine delil
olamıyor...

KAPANIŞ TASDİKİNİN ÖNEMİ
Defterlere kapanış tasdiki yaptırılmamasının doğuracağı sonuçları şöyle sıralayabiliriz;

l
TTK, Kanun'a uygun olarak tutulan ve birbirini teyit eden ticari
defterlerin sahibi lehine delil olarak kullanılmasına imkan
tanıdığından, kapanış tasdiki yaptırılmamış defterlerin sahibi lehine
delil olarak kullanılması mümkün olmayacaktır (TTK md. 85).

l
TTK'da, Kanun'da sayılan defterleri hiç veya Kanun'a uygun şekilde
tutmayanların para cezası ile cezalandırılmaları öngörüldüğünden, bu
zorunluluğa uymayanların para cezası ile cezalandırılmaları söz konusu
olabilecektir (TTK md.67/3).

l İcra ve İflas Kanunu'na (İİK)
göre, ticari defterlerini hiç ya da Kanuna uygun olarak tutmayanlar,
iflas ettiklerinde, 'taksiratlı müflis' sayılmakta ve Türk Ceza
Kanunu'nun 162. maddesi hükmüne göre cezalandırılmaktadırlar (İİK md.
310). Dolayısıyla söz konusu hüküm, gerekli defterlere kapanış tasdiki
yaptırmayanlar açısından da geçerli.

l İİK'nın 285. maddesine
göre, konkordato talep eden borçlunun İcra Tetkik Mercii'ne vereceği
konkordato projesine ekleyeceği cetvelde, TTK'nın 66. maddesi gereğince
tutulması zorunlu defterlerin hepsinin tutulmuş olup olmadıkları
gösterilir. Defterlerine kapanış tasdiki yaptırmayan tacir,
defterlerini Kanuna uygun tutmamış sayılacağından, konkordato talebi
reddedilebilir.

KİŞİ, KENDİ İŞYERİNDE SİGORTALI OLAMAZ
Altı
yıldır Bağ-Kur sigortalısı olan arkadaşım vefat etti. Arkadaşımın
işyerinde SSK sigortalısı olarak çalışan ağabeyi, dükkanı devralmak
istiyor. Bu durumda ağabeyi Bağ-Kur'lu olmayıp, aynı işyerindeki
sigortalılığını SSK'lı olarak devam ettirebilir mi? Ömer Dalımdu
4/b
(Bağ-Kur) kapsamında sayılanlar, kendilerine ait işyerlerinden dolayı
4/a (SSK) kapsamında sigortalı olamıyorlar. Kardeşinin işyerini
devralacak ağabey, vergi mükellefiyetinden dolayı 4/b (Bağ-Kur)
kapsamında sigortalı sayılacağından, kendine ait işyerinde 4/a (SSK)
kapsamında sigortalı olamaz. 4/b (Bağ-Kur) kapsamında sigortalı olması
gerekiyor.

ASKERLİK BORÇLANMASI SİZE SADECE PRİM GÜNÜ KAZANDIRIR
2
Ocak 1980 doğumluyum. 21 Mart-21 Kasım 2002 arasında 8 ay askerlik
yaptım. 9 Aralık 2003 tarihinden bu yana kesintisiz olarak
sigortalılığım devam ediyor. Emeklilik için toplam kaç gün prim ödemiş
olmam gerekiyor? Kaç yaşında emekli olabilirim?
Askerliğimi ilk
defa sigortalı olduğum tarihten önce yaptığım için borçlanmaya gidersem
sigorta başlangıcımı geriye götürecek mi? Emeklilik yaş ve gün
sayısında değişiklik olur mu? Ne kadar ödemem gerekiyor? Erdal Yıldız
4/a
(SSK) kapsamında çalışmanıza bağlı olarak emekli olabilmeniz için 60
yaş, 7000 prim günü veya 60 yaş, 25 yıllık sigortalılık süresi ve 4500
prim günü koşullarına tabisiniz. En az 4500 gün prim ödemiş olmak
koşuluyla 60 yaşınızı doldurduğunuzda emekli olabilirsiniz.
Askerliğinizi
borçlanmanız halinde, sigorta başlangıç tarihiniz sekiz ay geri gelir.
Ancak emeklilik şartlarınızda bir değişiklik olmaz. Sadece prim günü
kazanmış olursunuz. Askerlik borçlanmasının her bir günü için borçlanma
başvuru tarihindeki günlük asgari ücret ile günlük asgari ücretin 6,5
katı arasında olmak üzere kendiniz tarafından belirlenecek prime esas
kazanç tutarının yüzde 32'si kadar prim ödersiniz.

BİREYSEL EMEKLİLİK HESAPLARINA HACİZ
Bireysel
emeklilik hesapları haczedilemez. Ancak haciz, katılımcılar bireysel
emeklilik sisteminden ayrılır veya emekli olmaya hak kazanırlarsa söz
konusu olabilir. Metin Taş - Sezgin Özcan / Akşam