<DIV =esbBlog>
TIR GARAJINDAKİ YANIT


09 Eylül 2009 Çarşamba
Uzun zamandır Türkiye’deki sessizliğin nedenini çözmeye çalışıyordum. Ve yapbozun son parçası, İstanbul İkitelli’deki felaketin yaşandığı tır garajında yerine oturdu.

Cumhuriyet tarihinin en büyük borçlanması yaşandı; kimse halinden şikâyet etmedi. Büyük yolsuzluk iddiaları, kimseyi rahatsız etmedi. Ne gemicikler ne de vergi imtiyazları ses bulmadı. Basından sivil toplum örgütlerine kadar her şey devşirildi; sessizlik bozulmadı.

Hukuk çiğnendi, aldıran olmadı. Haksızlık yapıldı; konuşan olmadı. İçte ve dışta gerçekleşen diplomatik hatalarla, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları devredildi; kimse sesini çıkarmadı.

Göz nuru, yetim hakkıyla yaratılan, Cumhuriyet ekonomisini artı değere geçiren tesisler tek tek, yok pahasına satıldı; çıt çıkmadı.

Ne çiftçinin alıp gittiği anası, ne başına çuval geçirilen bir millet, ne işsizlikten yakınana verilen yanıt, ne hizmet isteyeni, oy vermediği için tersleyen zihniyet, hiçbir şey yankı bulmadı.

Peki bu ülkenin çocukları değil miydi, idealleri uğrana kavga edenler? İhtilal olduğunda hepsi aynı koğuşta yatmamış mıydı?

Bir ideal uğruna darağacına gidenlerin yaşadığı memleketin insanları, ülkesini işgal edenlere ölümü göze alıp kurşun atan Hasan Tahsin’in torunları neredeydi?

İşsiz kaldı; sesi çıkmadı. Hakarete uğradı; istifini bozmadı. Bahçesindeki fındığı, yabancılara peşkeş çekilenler adeta dilini yuttu. Yoksa her şey TMO’nun yaptığı ödemeyle bitmiş miydi?

İş olmadığı için fakirlikten yakınanlar, seçim öncesinde doğuda beyaz eşyayı, batıda kömürü hiç yüzü kızarmadan neden almıştı?

Uluslararası kriterlerde demokrasi talebini bir kenara bırakıp, bize biçilen demokrasiye razı olunmasına neden kimse itiraz etmiyordu?

Ekonomik sıkıntıdan inim inim inlerken, suni gündem maddelerine kapılıp giden bir toplumun vereceği bir yanıt olmalıydı…

İşte o yanıtın en berrak hali, İstanbul İkitelli’de ortaya çıktı. Büyük bir felaket yaşandı. 10 kişi hayatını kaybetti. Ayamama Deresi’nin suları çekildiğinde ortaya çıkan enkaz, devrilen, sürüklenen, üst üste binen tırlar içler acısıydı. Ama bitmedi… Yanıtı bu durumda o tırları yağmalayanlar verdi.

Evet, bizler yağmacı olmuştuk. Sessizliğin sebebi buydu. Rüşvetten yakınıp, kendisini çeviren memura rüşvet veren, siyasilerden yakınıp, kendisine iş bulduğunda susan, katledilen tarımdan dem vurup, seçim öncesi TMO’nun yaptığı ödemeyle susan bu ülkenin çocukları; bizler…

Büyük talanın içerisinde, küçük ganimetler toplayan yağmacılara dönüşmüştük. Bu uğurda her şey yapıldı.

Kimileri arsa simsarlığı yapıp, üzerine yandaş inşaatlar kurdururken, bazıları da ‘su akarken küpümü doldurayım’ deyip, ses çıkarmadı.

Kendi canı yandığında bağıran, komşusu ‘imdat’ isterken kapısını kapatan, yani malum hikâyedeki sarı ineği verip kurtulan bir topluluk haline geldik.

Peki neden? Neden gemisini kurtaran, ama bu uğurda filoyu feda eden kaptanlar haline dönüştük? Ben sualimin yanıtını İkitelli’deki tır garajında yaşananlarda buldum.

Şimdi herkes bu sorunun yanıtını, kendi vicdanında versin…

cetinunsalan@yahoo.com
Not: Bu yazı bilgeyatirimci.com sitesinden alınmıştır.