<blockquote id="" style="padding: 0pt; clear: left;">
<div>Son
yılların vergi yasalarına baktığımızda, sadece yasaların değil,
gerekçelerin de özensiz yazıldığını, hatta bazen yasa ile
gerekçelerinin çeliştiğini, yasada olmayan hususların gerekçelerde yer
aldığını görmekteyiz. Bu bazen özensizlikten, bazen tasarıyı
hazırlayanların tedvin tekniğine hâkim olmamasından, bazen de tasarı
metniyle gerekçesini farklı kişilerin yazmasından kaynaklanmaktadır. Bu
konudaki bir diğer sebep de tasarıyı hazırlayanın düz yazıda
düşüncelerini ifade etmekte gösterdiği başarıyı, hukuk diliyle madde
metnini yazarken gösterememesidir. </span></div>
<div>Geçmişte mevduat faizlerinin beyana
tabi olmadığı düzenlemesi 3239 sayılı kanunla herhangi bir koşula bağlı
olmaksızın getirilirken madde gerekçesinde mevduat faizinin Türkiye'de
stopaja tabi tutulmuş olması halinde beyan dışı kalacağı yazılıdır.
Yatırım indirimini kapsamadığı içtihatları birleştirme kurulu kararı
ile saptanan Gelir Vergisi Kanunu'nun 4369 sayılı kanunla değişik 94.
maddesinin gerekçesinde, yatırım indirimi üzerinden stopajın nasıl
yapılacağı yazmaktadır. Bu örneklerin bolcasına, 5520 sayılı yeni
Kurumlar Vergisi Kanunu'nun madde gerekçelerinde de rastlamak
mümkündür. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.</span></div>
<div>Bu kötü örnekler geçmişte, idarece
hatalı uygulamalar yapılmasına, bu yüzden yüzlerce gereksiz ve anlamsız
ihtilaflara yol açmıştır.</span></div>
<div>Hukuk devletinde yalnız anayasaya
uygun olarak çıkarılmış kanunun anlamı bağlayıcıdır, kanunun yapıldığı
andaki kanun koruyucunun iradesi bağlayıcı olamaz. Kanun koyucunun,
kanuna vermek istediği anlama oranla, bizzat kanunun zamanla kazanmış
olduğu anlam çok daha önemlidir. Yorum için temel, kanunun "ratio
legis"idir, amacıdır, yoksa kanun koyucunun düşündükleri değil. (1)</span></div>
<div>Kanunların yapılmasından ve
yürürlüğe konulmasından sonra yorumunda önemli olan kanun koyucunun
başta ne istemiş olduğu değil fakat hukukun genel kavramlarına göre
tekniğin ve şimdiki şartların göz önünde tutularak ondan
çıkartılabilecek anlamıdır. (2) Hukuk devletinde yalnız anayasaya uygun
olarak çıkartılmış kanunun anlamı bağlayıcıdır, kanunun yapıldığı
andaki kanun koyucunun iradesi bağlayıcı olamaz. Kanun koyucunun,
kanuna vermiş olduğu anlama oranla bizzat kanunun zamanla kazanmış
olduğu anlam çok daha önemlidir. (3)</span></div>
<div>Bu itibarla gerekçe ve hazırlık
çalışmaları, metne yansımadıkları takdirde, hiçbir ülkede hiçbir değer
taşımazlar. Metne yansıdıkları zaman da göreli bir değer taşırlar.
Bunun hukuksal ve uygulamadan kaynaklanan gerçekçi nedenleri vardır.
Yasama organının kesin ve son görüşünü, oylanıp Resmi Gazete'de
yayımlanan metin yansıtır ve belirler, asla oylanmayan gerekçe ve
hazırlık çalışmaları değil. O nedenle yasallık ilkesinin muhatabı
yayımlanan bu metindir. Gerekçe ve hazırlık çalışmaları bunların
dışındadır. Bu yüzden, yurttaşlar yasayı bilmekle yükümlüdürler. Ama
hiç kimse gerekçe ve hazırlık çalışmalarını bilmek zorunda değildir.
Meclis Genel Kurulu'nun anlayışı, uygulamada komisyon ve kişilerin
anlayışlarından çoğu zaman başka olmuş, hatta gerekçeler önerenlerin ve
değiştirenlerin görüşlerini yansıtmamış; herkes sözcüklere başka
anlamlar yüklemiş, algılama ayrıklarının çoğu kez ayırdına bile
varılmamıştır. Böyle bir süreçte, gerekçe ve hazırlık çalışmalarından
hangisinin gözetileceği ve hangilerine kıyılacağı elbette bilinemez ve
onlara başvurarak çözüm üretmek elbette sağlıklı olmaz. Nitekim,
Almanya'da ilkin 1885'te Binding, V. List, Fransa'da yargıtay
başkanlarından Ballat Bearupre; yazar F.Helie, 1989'da Genny ve daha
sonra H. Capitant Planid, Ripet yorumda gerekçe ve hazırlık
çalışmalarına başvurmanın doğru olmadığına değinmişlerdir. Anglosakson
hukukunda ise bu araç 18. yüzyılın ortasından bu yana
kullanılmamaktadır. Bu yüzden değerleri görelidir. Sözgelimi yasal
metne yansımış ve gerekçede ya da hazırlık çalışmalarından açıklaması
yapılmışsa bir sözcüğün anlamı için bu araçlara başvurulabilir. Ancak
bunların da salt bağlayıcı bir değeri yoktur. Kısaca yasal metne
yansımadığı takdirde bu aracın kullanılması düşünülemez. Çünkü yorumcu
metne bağlıdır; gerekçe ve hazırlık çalışmalarının izdüşümünü
yansıtmayan bir metni, bunlara uymadığı gerekçesiyle ne daraltabilir,
ne genişletebilir ne de değiştirebilir. Gerçekten yorumcunun görevi
metinde yansıyan amacı araştırmak, saklı ve varsayılan niyeti keşfetmek
değildir. Eğer ille de bir keşiften söz edilecekse, bu yasalaşan metnin
anlamını, amacını keşfetmektir, onu önerenlerin kurgularını değil (4).
Duguit "Yazılı metin nasılsa öyle alınır" dedikten sonra, "yasa
koyucunun açıklamadığı ve yasal metne yansıtmayıp gönlünde taşıdığı
düşüncesini araştırmaya gerek yoktur" demektedir. (5)</span></div>
<div>Yasanın yorumunda hazırlık
çalışmaları ve yasama organındaki süreçte yapılan çalışmaları ve
tartışmaları esas almak, 1924 Anayasası zamanında geçerli olan yasama
yorumu müessesesini çağrıştırması yönüyle de tehlikelidir.(6)</span></div>
<div>Anayasanın 73/3. maddesinde
ifadesini bulan verginin yasallığı ilkesi, yasa koyucunun hazırlık
çalışmalarına gerekçe ve komisyon raporlarına değil, bizatihi yasaya
itibarı emretmektedir. Burada yasayı, önce idare sonra nihai olarak
yargı yorumlayacaktır. Ancak ne idare ne de yargı, yasanın metnini aşıp
ve yasanın metninde bulunmayan kayıt ve şartları vergilendirmede esas
kılamaz. Yasanın anlamı, vergilendirmeye veya vergilendirmemeye yönelik
olarak, yasa düzeyinde bulunmayan ve hatta hukuk âleminde değer
taşımayan ve Resmi Gazete'de bile yayımlanmayan gerekçelerden, rapor ve
tartışmalardan hareketle, daraltılamaz, genişletilemez veya
değiştirilemez.</span></div>
<div>Yasada olmayan şartlar, yorum yolu
ile yasaya monte edilemez. Bu gibi şartların gerekçede bulunuyor olması
da herhangi bir hukuki değer ve anlam ifade etmez. Aksi düşünce,
gerekçeleri, normlar hiyerarşisinde yasa düzeyine yükseltir ki, böyle
bir kabulün olanaksızlığını, izaha dahi gerek yoktur. </span></div>
<div>(Yeni Gelir Vergisi Kanunu ve Vergi
Usul Kanunu çıkartılmasının düşünüldüğü şu günlerde, tasarıları
hazırlayanların, "bazı hususları gerekçeye yazarız" diye düşünme
ihtimallerine karşılık, bu eski yazımı yeniden yayımlayayım istedim).</span></div>
<div>1. Vecdi Aral, Hukuk ve Hukuk Bilimi Üzerine, İstanbul 1992, sh: 153</span></div>
<div>2. Seyfullah Edis, Medeni Hukuka Giriş, Ankara 1983, sh: 181</span></div>
<div>3. Rüstem Karabatak, "Türk Hukukunda Kanunların Anayasaya Uygun Yorumu", Danıştay Dergisi, yıl: 28 s: 94 sh: 34</span></div>
<div>4. Sami Selçuk, Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Genel Kurulu E.1993/1 1995/1 sayı ve 30.6.1995 tarihli
Kararına Muhalefet Şerhi (Yargıtay Kararları Dergisi c: 21 s: 11 (Kasım
1995) sh: 1729-1730 )</span></div>
<div>5. Sami Selçuk, Adı Geçen Muhalefet Şerhi</span></div>
<div>6. Cengiz Otacı, "Kanunun Hazırlık Çalışmalarının Bağlayıcılığı", Güncel Hukuk s: 26 (2.2006) sh: 59

Referans / Bumin Doğrusöz
</span></div>
</blockquote>