<DIV =esbBlog>
KAMU, PARAYI HORTUMLADI


07 Eylül 2009 Pazartesi
Türkiye’de yıllardır KOBİ’ler başta olmak üzere özel sektörün en büyük problemlerinden biri, kredi alamamak ya da alınan kredinin maliyetinin yüksek olması…

Kriz öncesinde sıcak parayla gelen likidite bolluğu da, kriz sonrası Merkez Bankası’nın faiz düşürmesi de yaraya derman olmadı.

Hepsi bir yana, üreten kesin nakit ihtiyacıyla ilgili inim inim inlerken, kriz öncesinde maliyeti daha düşük olduğu için yurtdışı borçlanmaya yöneldi. Kriz sonrasında da reel sektör çökerken, bankalar kârlarını artırmayı sürdürdüler.

Konuyu TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, TOBB - Ekonomi Gazetecileri Derneği işbirliğindeki Kartepe Zirvesi’nde Nisan 2009 itibariyle şu cümleyle ortaya koydu: “Reel sektör ağlarken, bankalar kârlarını katladı.”

Şimdi ekonomi yönetimi bankaların bu tutumunu mercek altına alıyor. Hatta bazı uzmanlar yeni bir kamu bankasının dahi gündeme gelebileceğinden bahsediyor. Oysa mevcut kamu bankalarının eli rahatlatılsa, bu sorun büyük ölçüde aşılabilir.

Ardından gerekiyorsa, yeni bir kamu bankası da kurulabilir. Ama bu banka ABD’deki gibi ‘kötü banka’ benzeri bir senaryonun da parçası olmamalıdır. Yani kötü alacakların toplandığı bir model…

Elbette kimseye zorla kredi verdiremezsiniz, üstelik bankacılık sektörü içindeki yabancı payı bu denli ağırken. Peki kamu, bu meselenin neresinde?

Merkezi yönetim toplam borç stoku temmuz ayı itibariyle 414 milyar 503 milyon lira düzeyinde. Bunun 307 milyar 716 milyon lirasını iç borç, 106 milyar 787 milyon lirasını da dış borç oluşturuyor.

Hazine, Ocak-Temmuz döneminde 85.8 milyar lira borç ödemesi yaptı. Türkiye’nin IMF’ye toplam borcunun 46.4 milyar dolarlık bölümü için borç servisi yapıldı. Yani Türkiye borcunu kapatmadı. Sadece devşirdi…

Öyle bir tablo düşünün ki, bir tarafta borçlanması gereken bir kamu, öte tarafta riski yüksek, global ekonomi içinde ihracattan finansmana birçok sorunla karşı karşıya bulunan bir reel sektör. İktisadi açıdan baktığınızda hangisini kredilendirirsiniz? Elbette kamuyu… Yani özel sektörün arayıp da bulamadığı finansmanı, kamu hortumlamış durumda. Üstelik bu yolla borcunu kapatmıyor. Artırırken, yapısını değiştiriyor.

Bankaların birçoğu kamunun borçlanma ihtiyacı nedeniyle, hazine bonosu vasıtasıyla parayı kamuya sattı. Bu yapılanma içinde dışa borcumuzu kapatıp, içeride borçlandığımız düşünülebilir. Ama finans kesiminin içindeki yabancı payı, bu durumun da bu netlikte olmadığını kanıtlıyor.

Yani sadece dışarıdaki borcun adresi değişiyor. Kanıt mı? Hazine, temmuz ayı dahil 12 aylık toplamda, 89.3 milyar lirası ana para, 48.4 milyar lirası faiz olmak üzere, toplam 137 milyar 807 milyon lira iç borç ödemesi gerçekleştirdi. Bakın, ana paranın yarısı kadar faizden bahsediyoruz. Ne tatlı iş değil mi? Peki bitti mi? Hayır…

Önümüzdeki süreç ise bizi iç borç ödemeleri açısından zorlu bir kulvara sokuyor. Ocak-Temmuz dönemi üzerinden yapılan merkezi yönetim iç borç ödeme projeksiyona göre, eylülde 5.5 milyar lira, ekimde 17.1 milyar lira, kasımda 10.1 milyar lira, aralıkta 1.6 milyar lira iç borç ödemesi yapılacak.

Hazinenin 2010’dan itibaren de ocakta 20 milyar lira, şubatta 24.7 milyar lira, martta 13.6 milyar lira, nisanda 16.8 milyar lira, mayısta 12.8 milyar lira, haziranda 12.7 milyar lira, temmuzda 9.9 milyar lira iç borç ödemesi planlanıyor.

Peki böyle bir para var mı? Üretim ekonomisini göz ardı ederek, sıcak para peşinde koşan bir ekonomi yönetimi anlayışınız olduğuna göre, yanıt hayır? Nasıl finanse edilecek? Büyük olasılıkla yeniden iç ve dış kaynak aranacak? Yani Türkiye yine borçlanacak. Elbette bu süreçte artacak dolaylı ve dolaysız vergiler de işin cabası olacak.

Bu tablo, Türkiye’nin bir an önce model değiştirmesi gerektiğini açık açık bağırıyor. Aynı istikamette devam etmemiz, bizi sadece borcunu çeviren, ama bu arada daha çok borçlanan bir ülke haline getirmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır.

Bakmayın bugünlerde ekonominin iyi gittiğine yönelik söylemlere… Bazı siyasilere kalırsa, Türkiye ekonomisi hep iyi gitti. Sonuç mu? Cumhuriyet tarihine eşdeğer borçlanma…

Türkiye’nin vergi gelirleri düşüyor… Türkiye’nin maliyeti düşük kredi bulması zorlaşıyor. Türkiye’nin ödemeleri yaklaşıyor ve döviz ile ilgili uyarılar, bizzat ekonomi yönetiminden geliyor. Zira ödenecek paranın karşılığı yok. Yani tsunami geliyor.

Bütün bunları ortaya koyduğumuzda ise ortada tek bir soru kalıyor? Türkiye’de yeni bir ekonomi modeli konuşmak için daha ne olması gerekiyor?

cetinunsalan@yahoo.com
Not: Bu yazı bilgeyatirimci.com sitesinden alınmıştır.