'Oğlum çık oradan!'
Elimde uzaktan kumanda, televizyon kanallarını çeviriyorum. Birçok kanalda eğlence programı var. Işıl ışıl stüdyolar, kahkaha atan yüzler, espriler gırla...
Mutlu bir ülkenin, mutlu insanları.
İyi, ne güzel.
Sonra bir başka kanala geçiyorum.
Spiker 'Dört askerimiz şehit oldu!' diyor.
Bir ana tabutu okşuyor ve 'Oğlum çık oradan!' diye sesleniyor yavrusuna.
Öteki kanalda yine eğlence, bir ötekinde dizi.
Türkiye eğleniyor.
İçime bu çocukların acısı çöküyor.
Anaları-babaları haberi ne zaman aldı, telefonla mı bildiriyorlar, anası bayıldı mı?
Zaten rüyalarında görmüşler de kötüye yormamışlar mıydı?
Dört çocuğun, dört ailenin kaderini, daha doğrusu kadersizliğini düşünüyorum.
Ama bu dört çocukla kalmıyor ki.
Dün dördü gitti, birkaç gün önce üçü, on gün önce beşi, bir ay önce yedisi, daha önce yirmisi, otuzu.
Dile kolay, can gidiyor can.
İstatistik bilgisine dönüşmüş canlar. Her biri bir tek sayı ifade ediyor artık.
Yirmi yılı aşkın süredir haberlerde hep bunu duyuyorum.
Bir gün dört çocuğumuz ölüyor, başka bir gün yedi çocuğumuz ama hep ölüyorlar, hep ölüyorlar.
Bu gençler Bodrum'da köpük banyosu, Bağdat Caddesi'nde otomobil yarışı yapanlar değil.
Halk çocukları.
İşin en kötüsü, Türkiye bu ölümlere alıştı.
Aldırmıyor bile.
Bu ölümler, sanki gündelik haberlerin bir parçası.
Sanki olağan, doğal bir şey.
Yirmi yıldır hep bunu duyuyorum.
Ha bir de 'Ezdik, mahvettik!' açıklamalarını.
Kim bilir kaç kez 'beli kırıldı' bu örgütün 'kaçacak yer aradılar', 'canlarının derdine düştüler.'
Gelin de bunları, oğlunu sağlam gönderip tabutta karşılayan anaya anlatın.
Yıllar önce bir Genelkurmay Başkanı, 'Bizde onlardan daha çok asker var. Öldüre öldüre bitiremezler!' gibisinden korkunç bir söz söylemişti.
Gerçek mi bu?
Çocuklarımız bu kadar ucuz mu?
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra diyor ki:
'Resmî ağızla milletimize müjdelerim ki bizim insan zayiatımız, dörtte üçü hafif yaralı olmak üzere on bin nüfusa bâliğ olmaktadır.'
Son yirmi senede kaybımız ise kırk bin can.
Demek ki biz Batı destekli Yunan ordusuna karşı verdiğimiz ölüm kalım savaşıyla ölçülemeyecek kadar çok insanımızı yitirmişiz.
Bu işte bir acayiplik yok mu?
Daha kaç çocuğumuzu yitireceğiz?
Bu iş nereye kadar gidecek?
Bu ülkenin çocukları daha ne kadar birbirini kıracak?
Genç ölümlere alışmış Türkiye bu soruları sormuyor kendisine.
Ya ne yapıyor?
Eğleniyor, göbek atıyor, gülüyor.
Ve ben insanlığımdan utanıyorum.



Zülfü Livaneli zlivaneli@gazetevatan.com 05.09.2008