<H2>Muhasebenin Önceki Türk Devletlerinde Gelişmesi<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-comfficeffice" /><O:P></O:P></H2>
<O:P></O:P>
İlk çağlarda muhasebe tarihi başlıklı bölümde, daha çok muhasebenin Mezopotamya ve Eski Mısır ve buradan da orta çağ boyunca Avrupa’da ki gelişiminden bahsedildi. Cumhuriyetimizden önce gerek Orta Asya , Anadolu ve Avrupa’da kurulmuş 16 Türk devleti vardır. Bu devletlerden en eski olanlarında (Büyük Hun İmp. mö.220–ms.216 , Batı Hun İmp., ms.374 – 496 ) gerek Orta Asya bozkırlarında yaşanan göçebe hayat ve ticaretin Türk’ler arasında yaygınlaşmaması sebebiyle muhasebe ile ilgili her hangi bir belgeye rastlanmamaktadır. <O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Eski Türk Devletlerinde ilk yazılı belgelere Göktürk Devletinde rastlanmaktadır. Göktürkler , Çin , İran ve Hindistan ile ekonomik ilişkiler kurmuşlar, ipek , kumaş ve hayvan ticareti yapmışlardır. Ancak yine de Göktürkler göçer bir milletti ve yerleşik düzenin sağladığı belirli bir ekonomik düzen gelişmemişti. İhtiyaçlarını hala savaş ganimetleri ve avlanarak sürdürüyorlardı. Bu sebeple bu dönemden her hangi bir kayıt, günümüze ulaşmamıştır.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Göktürklerin egemenliğine son veren türk boylarından biri olan Uygur’lar ms. 745 yıllarında bağımsız bir devlet olarak yaşamlarını sürdürmeye başlamışlardır. Yerleşik düzene geçen ilk Türk Devleti olma özelliği ile Uygurlar dönemi Muhasebe Tarihi açısından da önem arzetmektedir. Uygur Devletinden günümüze ulaşan belgelerden, daha çok devlet harcamaları ile ilgili bir belge düzeninin mevcut olduğu anlaşılmaktadır, bunlar arasında, devlet adına seyahat eden beyler ve elçilerin , konakladıkları yerlerde yeme, içme ihtiyaçlarının halk tarafından karşılanması ve bunların ne şekilde kaydedileceğini açıklayan belgeler bulunmaktadır. Ancak Uygurlardan günümüze ulaşan belgeler daha çok hukuki nitelik taşımakta ve Uygurların belirli bir hukuk düzenine sahip olduğunu göstermek dışında , düzenli bir muhasebe kaydı niteliği taşımamaktadırlar.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Müslümanlığı kabul eden önemli büyüklükteki ilk Türk topluluğu olan Karahanlılar 840 - 1211 yılları arasında varlıklarını devlet olarak sürdürmüşlerdir. Bir Türk - İslam devleti olarak Karahanlılar, Araplarla yakın ilişkiler içinde olmuş ve dolayısı ile Arap dili ve kültürünün etkisi altında kalmışlardır. Karahanlılar ipek yolu üzerinde yaşayan bir devlet olarak, bu önemli ticaret yolu üzerinde kervansaraylar inşa etmişler ve Ticaret yolunun güvenliğini sağlayıcı tedbirler almışlardır. Karahanlılar döneminde yazılan en önemli yazılı yapıtlardan biri olan "Kutadgu Billig" , devlet işleri ile ilgili olarak , hesap düzeni ve muhasebeciye dönük ilk ciddi görüşleri ortaya koymaktadır.(1072)<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
İlhanlılar (1256-1353) yılları arasında İran’da yerleşmiş Moğol hanedanını tarafından yönetilmiş olan bir devlettir. Özellikle günümüzde, muhasebenin genel kabul görmüş ilke ve kavramları arasında sayılabilecek bazı yeni kurallar, bu dönemde vergi ve ziraattaki yolsuzlukları önleyici tedbirler olarak düşünülüp uygulamaya konmuştur. Kayıt sistemindeki ortak değer ölçüsünün tek bir para birimi olarak alınması ve kayıtların dönemsellik kavramı çerçevesinde tutulması gibi İlhanlılarda gerçekleştirilen düzenlemeler günümüzde de muhasebenin temel kavramları arasında yer almaktadır.[8][8] İlhanlılar Devlet Muhasebesi üzerinde geliştirdikleri bu kuralları , o tarihlerde pek çok kitap içerisinde de açıklamışlardır. Bu kitaplardan belki de en önemlisi 14. yüzyılda yazılan 4 kitaptan sonuncusu 1363 yılında yazılmış olan Risale-i Fellekiye adlı eserdir. <O:P></O:P>
<O:P></O:P>
<H2>Osmanlı İmparatorluğunun Son Dönemleri<O:P></O:P></H2>
<O:P></O:P>
Cumhuriyet’in ilanından önce Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemini de içine alan zaman diliminde (1850- 1925) muhasebe teori ve uygulamaları, Fransız mevzuatının ve yayınlarının etkisi altında gelişme göstermiştir.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Muhasebenin yasal düzenlemelerle ilişkisi, 1850 yılında “Kanunname-i Ticaret” adında, aslında Fransız Ticaret Kanununun bir tercümesinden başka bir şey olmayan yasadaki, tüccarların tutmak zorunda olduğu defterlerle ilgili hükümler ile kurulmuştur.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Bu yıllarda muhasebe ile ilgili yayınların bir çoğunun ,Fransızca eserlerin tercümeleri olduğu görülmektedir. 1869 yılında Fardis tarafından tercüme edilen fakat yazarının ismi verilmeyen “Usuli Defteri”, 1882 yılında Mektebi Fünun-u Harbiye Hocası Binbaşı Ziya Bey tarafından tercüme edilen “Fenni Usuli Defteri”, 1884 yılında Mektebi Fünunu Harbiyeyi Şahane Umuru tahriyesine memur Alaykâtibi Muhittin tarafından tercüme edilen “Usuli Defteri Cedid” adlı kitaplar bunlar arasında sayılabilir.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Aynı yıllarda ,1883 yılında kurulan ve bir ticaret okulu olan “İstanbul Ticaret Mektebi Âlisi”, “Darüşşafaka” ve “Askeri Rüştiye,İdadi” okullarının ders programlarında Muhasebe dersleri yer almıştır.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Bu dönemde diğer ülkelerde olduğu gibi, muhasebenin kapsamı, bugünkü anlamıyla “Genel Muhasebe” – “Finansal Muhasebe” ile sınırlı kalmıştır. Yabancı sermaye ile kurulmuş olan, kamu hizmetleri gören işletmeler, maden işletmeleri, ulaştırma işletmelerinde ve imtiyazlı şirketlerde , muhasebe yine bu dar çerçeve içerisinde uygulanmıştır.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Gerek muhasebe uygulaması , gerekse muhasebe öğretisinde Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde oldukça ağır bir Fransız etkisi bulunmaktadır.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Cumhuriyet Tarihi Boyunca Muhasebe<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Muhasebe ve denetim mesleğinin Cumhuriyet Tarihimiz içerisinde gösterdiği gelişim özellikle dünya ülkeleri ile göreceli olarak incelendiğinde çok yavaş ve bir çok başarısız denemelerle doludur. Yukarıda belirtildiği gibi bu yavaş gelişmede, Pazar ekonomisi kurallarının ve özel işletmelerdeki gelişmelerin 1980’lere kadar gecikmesinin payı vardır.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Günümüze kadar Muhasebe ve Denetim mesleğinin gösterdiği gelişmeler ve örgütlenme sürecinin son 10 - 15 yılda gerçekleştiği göz önüne alınırsa. Muhasebe ve Denetim mesleğinin Türkiye için yani bir meslek olarak nitelendirilmesi, dışarıdan bakan birisi için oldukça doğru sayılabilecek bir yorumdur. Daha önce sözü geçen Dünya Bankası raporunun, 1951’de ki yargısı şöyledir :<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
“Türkiye’deki muhasebe uygulamalarının, tekdüzelikten uzak ve çoğu hallerde akla yakın karar alabilmeleri için gerekli finansal bilgileri işletme yöneticilerine sağlayacak özelliklerden yoksun bulunduğunu söylemiştik. Kamu yönetiminde bu durum açıkça görülmektedir. Bir çok devlet kuruluşu, kendi düşüncelerine göre, birbirinden kopuk olarak saptadıkları hesap sistemlerini kullanmaktadırlar; bir çokları da karmaşık direktiflere uyum sağlamaya çalışarak hesaplarını tutmaktadırlar. Tekdüze ve basitleştirilmiş bir sistemin kurulabilmesi amacıyla Devlet kuruluşlarında kullanılan muhasebe sistemlerinin genel ve geniş kapsamlı bir araştırması yapılmalıdır.”[9][9]<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Türkiye'de Muhasebe mesleği tarihinin yavaş gelişmesindeki en büyük neden ,bu mesleğe talebi yaratacak kurumların mevcut olmayışıdır. Türkiye'de uzun süre, ekonomik faaliyetlerin hacimsel olarak büyük bir kısmı devlet yatırımlarıyla oluşturulmuş, “Kamu İktisadi Teşebbüsleri”nce sürdürülmüştür.[10][10] <O:P></O:P>
<O:P></O:P>
İzmir İktisat Kongresi (Şubat 1923), İş Bankası ve Sanayi ve Maaddin Bankasının Kurulması (1924 – 1925), Liberal Dönem (1923 – 1929)<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Kurtuluş Savaşının ardından 1923 yılının başlarında Lozan’da barış görüşmeleri, İsmet İnönü başkanlığında sürdürülmüş, tartışmalar özellikle kapitülasyonlar ve Osmanlı İmparatorluğundan kalan dış borçlar konularında yoğunlaşmıştır. Sonuçta görüşmeler ekonomik konular üzerindeki anlaşmazlıklar sebebi ile kesintiye uğramıştır. Kurulmaya çalışılan yeni Türk Devleti’nin kalıcı olması için öncelikle , sağlam bir ekonomik düzenin kurulmuş olması gerekmekteydi. Kurtuluş savaşından sonra Türkiye en basit temel ihtiyaçlarını karşılayacak ekonomik güce sahip değildi. Yeni biten savaşın ardından başlatılması şart olan ekonomik atılımın başlangıcı ve de Lozan Barış Konferansındaki tartışmaları lehimize sonuçlandırmak gibi birden fazla amaçla. Şubat 1923’de “İzmir İktisat Kongresi” tüccar ve büyük çiftçilerin katılımı ile gerçekleşti. Bu tarihten 1929 yılına kadar geçen süre Cumhuriyet tarihçilerine göre “Liberal Dönem” olarak adlandırılmaktadır. <O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Bu dönemde kurulan İş Bankası’nın kuruluş amacı ; gelişme güçlüğü çeken özel girişimleri destekleyerek, ana para birikimlerini sağlamaya yardımcı olmak şeklinde özetlenebilir. Özel sermayenin katılımı ve karma ortaklık sistemi özendirilmiştir.[11][11]<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
1927 tarihinde , yine özel teşebbüsün sanayi yatırımlarına özendirilmesi amacı ile çıkarılan Teşvik’i Sanayi Kanunu, yatırımların hızlandırılması için büyük kolaylıklar sağlıyordu.<O:P></O:P>
<H2><O:P></O:P></H2>
<H2>Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Oluşumu<O:P></O:P></H2>
<O:P></O:P>
Cumhuriyetin ilk yıllarında halkın içinde serbest ekonomik modelin gerektirdiği yatırımcı ve onun elindeki sermaye birikimi mevcut olmadığı için , temel ihtiyaçlardan başlamak üzere tüm yatırımları devlet üstlenmiştir. Başta bu tip bir devletçiliğin gerekliliği yanında , ileride getirebileceği zararlar özellikle ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından görülmüş[12][12] ve ileride halka devredilmesi koşulu ile bir çok devlet yatırımı gerçekleştirilmiştir. Ancak ilerleyen yıllarda gelen hükümetler , gerek bürokratik, gerekse politik kaygılarla bu prensipten uzaklaşarak, ekonominin gitgide daha da artan bir oranda adeta "Devlet İşletmesinin" ebedileştirilmesi görünümü kazanmasına neden olmuşlardır.[13][13]<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Cumhuriyet muhasebe tarihinin başlangıç noktası olarak esasen bugünkü anlamda ilk “Kamu İktisadi Teşebbüsü” olan “Sanayi ve Maadin Bankası’nın” kuruluş tarihi 1926 yılı alınabilir. Kamu İktisadi Teşebbüsleri muhasebenin Cumhuriyet dönemi içerisindeki gelişimindeki rolü çok önemlidir. Türkiye’de bugünkü muhasebe uygulaması Kamu İktisadi Teşebbüslerinde gelişmiştir. “Sanayi ve Maadin Bankası” nın kuruluş amacı, Osmanlı İmparatorluğundan devralınan 4 devlet fabrikasının yönetiminin sağlanmasıdır.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Türkiye Sanayi ve Maadin Bankasının dört fabrikasının muhasebe düzeni Prof. Nihat Kiver tarafından geliştirilmiştir. 1933 yılında kurulan SümerBank’ın işletme muhasebesini kurması için ise Alman Profesör Sachenberg davet edilmiştir. Sachsenberg’in oluşturduğu Muhasebe Organizasyonu, ülkemizde daha önce kullanılmayan yeni kavramları muhasebe uygulamasına kazandırmıştır.[14][14] Maliyet türleri, maliyet yerleri ve maliyet dağıtımı tabloları, Sümerbank’ın muhasebe organizasyonu içerisinde uygulanmışlardır. Sümerbank için geliştirilen muhasebe sistemi içerisinde yer alan hesap planı, daha sonra kurulacak tüm kamu iktisadi teşebbüsleri için uygulanmıştır. Bu hesap planı , özel işletmeler içinde muhasebe düzeninin oluşturulmasında bir başlangıç noktası olmuştur.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Bu muhasebe düzeni içerisinde “Standart Maliyet” sistemi de oluşturulmuş, ancak dönem sonlarında yapılması gerekli düzeltme kayıtlarında karşılaşılan güçlükler nedeni ile , bu sistem terkedilerek, “Fiili Maliyetleme” sistemi esas alınmıştır.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
<H1 style="LINE-HEIGHT: normal">Türk Ticaret Kanununun Kabulü (1937)<O:P></O:P></H1>
<O:P></O:P>
Cumhuriyetimizin ilk yıllarında 1926 – 1938 yılları arasındaki dönemde , 865 sayılı Ticaret Kanununun anonim şirketlere ait kısmı Alman Ticaret Kanunundan alındığından , bu dönem muhasebeyle ilgili yayınlanan eserler Alman kaynaklarına dayandırılmıştır. Sözü Geçen kanunun getirdiği önemli yenilikler, kanunen tutulması mecburi olan ticaret defterlerine ait hükümler yanında ticari işletmelerin en gelişmiş organizasyon şeklini teşgil eden anonim şirketlere ait hükümlere geniş yer vermiş olması ve her türlü hesap işleri ile ilgili konularda anonim şirketlere ait kısma atıf yapılmış olmasıdır.[15][15] Türk Ticaret Kanununun kabulü, Türkiye’de muhasebe uygulamalarına olumlu etki göstermesi beklenen bir olaydır. Ancak özellikle Anonim Şirket niteliğinde kurulan devlet teşekkülleri için aynı yıllar içerisinde, muhasebe uygulamalarına yönelik düzenlemeler, bu olumlu etkiyi azaltmıştır.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
3460 Sayılı Kanun ile “Başbakanlık Yüksek Denetleme<O:P></O:P>
Kurulu”nun Oluşması (1938)<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Devlet egemenliğinde olsa da Liberal dönemin ardından, Cumhuriyetin ilk yıllarında, yine de bir ekonomik faaliyet vardır ve her ekonomik faaliyet ile gerçekleşen finansal olayların kaydı, raporlanması ve denetimi konularında hizmete talep doğmuştur. İşte bu noktada ise devlet, mesleğin gelişmesinde çok önemli bir dönemeci daha atlamış ve bu hizmeti dışarıdan muhasebe uzmanlarından sağlamak yerine kendi kurumları içerisinde oluşturduğu muhasebe uzmanlarına başvurmuştur. 1938 yılında 3460 sayılı KİT kanunu ile "Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu" oluşturulmuş ve KİT'ler için özel kesim işletmelerinden farklı bir denetim düzeni kurulmuştur. Bu düzende genellikle, Almanya’dan devralınan hesap planları ve ve Muhasebe Kuralları KİT’lere taşınmaya başlamıştır. 1937’de “Türk Ticaret Kanunu” ve 1950’de “Gelir ve Kurumlar Vergisi Kanunları” ile “Vergi Usül Kanunun” yürürlüğe girmesi, ülkemizdeki muhasebe uygulamalarını derinden etkilemiştir.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları Kurulu’nun Kuruluşu (1945)<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Cumhuriyet tarihi boyunca Muhasebe ve Denetim mesleğine ihtiyaç bir başka şekilde daha doğmuştur. Ekonominin Devletin Teşebbüsleri dışında kalan kısmı için, kurumlar ve kişilerden alınan gelir vergisi ile Devleti finanse etme ihtiyacı, ilk defa olarak anlamlı mali tabloların hazırlanması ve daha sonra denetlenmesi veya daha sıkça kullanıldığı şekliyle mali tabloların geçerliliğine ve doğruluğuna dair mahkeme önünde yemin edilmesi ihtiyacını da beraberinde getirmiştir. Bu tarihe kadar , az sayıda muhasebeci tarafından gerçekleştirilen çalışmalar Bakanlık tarafından kabul edilmiş ancak 1945 sonrasında çalışma performansının yetersiz kaldığı gözlemlenmiştir Sonuçta Türkiye'de muhasebe ve denetim mesleği bir fırsatı daha kaçırmıştır. 1945 yılında, Maliye Bakanlığı vergi konuları için muhasebe kayıtlarının incelenmesi amacı ile kendi uzman ekibini oluşturulmuştur.[16][16]<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
<H1 style="LINE-HEIGHT: normal">Muhasebe Mesleğinin Yasal Dayanağa Kavuşması İçin İlk Denemeler<O:P></O:P></H1>
<O:P></O:P>
Muhasebe ve Denetim Mesleğinin ,yasal dayanağa kavuşma çabaları 1932 senesinden başlamaktadır. 1932 senesinde ilk meslek yasası tasarısı , bakanlıklar arasında gidip geldikten sonra Maliye Bakanlığı'nın arşivinde kaybolmuştur. [17][17]<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
1938 yılında çıkarılan Avukatlık Kanunu ile birlikte "Hesap Mütehassıslığı Kanun Tasarısı" da hükümet tarafından hazırlanmış, ancak tasarı, muhasebe mesleği mensuplarının ,müşterilerini yargı önünde temsil etme hakkına sahip olmasıyla ilgili bir madde içerdiği için, büyük çoğunluğu avukatlardan oluşan T.B.M.M. deki şiddetli karşı çıkmalar sonucu , daha tasarı aşamasında geri çekilmiştir.
<O:P></O:P>
Vergi Usül Kanunu, Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunlarının Kabulü (1950)<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
1950 yılında yapılan büyük vergi reformu ile birlikte Maliye Bakanlığı ilk Vergi Usül Kanunu ile Gelir ve Kurumlar Vergisi tasarılarını hazırlamış, ancak bu kanunlar, vergi denetimi amacıyla uzmanlardan yararlanma ihtiyacını ve uzman muhasebeciye olan talebi doğurmuştur. Buna rağmen Maliye Bakanlığı bünyesinde oluşturulan, Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu , Gelirler Kontrolörleri Kurulu gibi organlar geliştirilmiş ve Muhasebe , finansal raporlama ve denetim konularında 1980'lerin başlarına kadar, en geniş tecrübe ve uzmanlık sahibi olan kişiler , devlet kadrolarında yer almışlardır.[18][18]<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Türk Ticaret Kanununun Türkçeleştirilmesi ve Bazı Değişikliklerin Kabulü (1956)<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
1937’de çıkarılan Türk Ticaret Kanununun 1956’daki tashihi ve Türkçeleştirilmesi sırasında, muhasebe mesleğinin gelişimi için doğan bir fırsat daha , kanunun ticari işlemlerin kanuna uygunluğunun denetlenmesinde muhasebe mesleği yerine mahkemeleri tanıması ile kaçırılmıştır.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Türkiye'de muhasebe mesleğinin yasal dayanağa kavuşmasının gecikmesinin sebeplerinden birisi de, kanunlaşma sürecinin tamamı ile Maliye Bakanlığının kontrolüne bırakılmış olması ve muhasebe mesleğinin gerçekte sadece bir bölümünü oluşturan "Vergi Denetimi" boyutunda değerlendirilmiş olmasıdır.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
1938'lerde KİT'lerin, vergi bildirimlerinin, sigorta şirketlerinin , halka açık şirketlerin , siyasal partilerin ve devlet yöneticilerinin denetimi, belediyelerin ve özel idarelerin denetimi gibi sorunlara hep değişik çözümler bulunmuş , bu durum muhasebe ve denetim mesleğinin bir bütünlük içerisinde gelişimini engellemiştir. Böylece farklı isimlerle çağrılan , aslında yaptıkları iş aynı olan bir çok sözde uzmanlık alanı doğmasına sebep olmuştur. Tek bir "Muhasebe Uzmanlığı Mesleği" ve yasal dayanağının gelişmesindeki en büyük engel bu durumdur.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Günümüze kadar son 30 yıllık sürede Türkiye Ekonomisindeki Devlet İşletmesi egemenliği görünümü yavaş yavaş değişmeye başlamış ve ekonomide özel kesim yatırımları ve işletmeleri her geçen yıl büyümeye devam etmiştir. Bu büyümenin kökü daha da eskilere dayanan halka açık olmayan aile şirketleriyle ortaya çıkması, mesleğin gelişiminde bir başka olumsuzluk olarak değerlendirilebilir. Halka açık işletmeler için bağımsız dış denetim düzeninin oluşturulması , Muhasebe Mesleğinin yasal dayanağa kavuşmasından önce Sermaye Piyasası Kurulu ile gerçekleşmiş (1982), özel sektörün ve bunların halka açıklanması zorunlu finansal bilgilerinin denetlenmesi ihtiyacı, meslek kanununun (1989) çıkmasını izleyen yıllarda hız kazanmıştır. Ancak bu gelişme de “Bağımsız Dış Denetim (Halka Açık Şirketlerin SPK Denetimi)”, “Vergi Denetimi” , “Özel Şirketlerin Denetimi” gibi değişik denetim biçimlerinin oluşmasına neden olmuştur.<O:P></O:P>
<H1 style="LINE-HEIGHT: normal"><O:P></O:P></H1>
<H1 style="LINE-HEIGHT: normal">Türkiye Muhasebe Uzmanları Derneği (Tmud) 'Nin Kuruluşu<O:P></O:P></H1>
<O:P></O:P>
1942 yılında "Eksper Muhasipler ve İşletme Organizatörleri Derneği"'nin kurulması, ülkemizde muhasebe mesleğinin tarihi gelişmesi içinde önemli bir kilometre taşı olmuştur. 1967 yılında adı "Türkiye Muhasebe Uzmanları Derneği" 'ne dönüştürülen bu öncü dernek, 1942'de rahmetli Profesör Osman Fikret Arkun, İsmail Otar ve 12 arkadaşı tarafından kurulmuş([19][19]) bu alandaki ilk özel girişimdir. 1967'de derneğin statüsünde önemli değişiklikler yapılmış ve üye sayısı o tarihten bugüne kadar 100’den 1300’e ulaşmıştır. TMUD, ülkemizde mesleğin tanımlanması, topluma anlatılması, Dünya uygulamalarının ülkemize taşınması, konu ile ilgili uluslararası çalışmalarda ülkemizin temsil edilmesi konularında çok değerli hizmetlerde bulunmuştur. TMUD, 1938'den sonra ,1949, 1956, 1961, 1966, 1972, 1977 ve 1987 yıllarında yapılan meslek yasa tasarılarının hazırlık çalışmalarına katılmış, ülkemizin gereksinimlerine uygun bir meslek yasasının çıkmasını sağlamak üzere yasa tasarı taslakları hazırlamış , Maliye Bakanlığına ve TBMM. komisyonlarına önerilerde bulunmuştur.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Dernek üyeleri, muhasebe ve denetim alanında düzenlenen bilimsel toplantıların tümüne, düzenleyici, ya da önemli pay sahibi olarak katılmışlardır. TMUD, 1957'de toplanan "Birinci Türkiye Muhasebe Kongresi"nden başlayarak, bu kongrelerin yılda bir kez düzenlenmesini, ve bu konuda ilgili kuruluşlar ve üniversitelerle karar birliğine ulaşılmasını sağlamıştır. Dernek, 1987'ye kadar düzenlenen 14 Muhasebe Kongresi'nin([20][20]) tümüne düzenleyici olarak katılmış, TURMOB'un kurulmasıından sonra 1990'daki 15.inci ve şimdi toplanan 16.ıncı Kongre'nin TURMOB tarafından düzenlenmesine katkıda bulunmuştur.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
Ülkede mesleği düzenleyen bir kanunun çıkması, TMUD'nin önemli amaçlarından biri olmuştur. 1969 yılında Dernek, üyelik koşulları arasına meslek staj ve sınav koşullarını getirmiş, Batı ülkelerinde uygulanan muhasebe ilke ve kurallarının ülkemize taşınmasına da hizmet etmiştir.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>
1954'ten başlayarak Dernek, zaman zaman 10-12 kişilik delege gruplarıyla ülkemizi Uluslararası Muhasebe Kongrelerinde de temsil etmiştir. Son gelişmelerle ilgili olarak, 1972'de 14 kişilik([21][21]) bir delege topluluğu ile Avustralya'nın Sydney kentinde toplanan Onbirinci Uluslararası Muhasebe Kongresi'nde Uluslararası Muhasebe Standartları Komisyonu'na (International Accounting Standards Committee - IASC) üye olmuş, 1977'de Almanya'nın Münih kentinde toplanan Onikinci Uluslararası Muhasebe Kongresi'nde([22][22]) kurulmasına karar verilen Uluslararası Muhasebe Federasyonu'na (International Federation of Accountants - IFAC) kurucu üye olarak katılmıştır. 1975'te Dernek, IASC üyesi olarak uluslararası standartları (IAS) kabul etmiş, onların üyeleri için ülkemizde "uyulması zorunlu mesleki kararlar" olarak uygulanmasını üyelerinden istemiştir.<O:P></O:P>
<O:P></O:P>Edited by: ferdiarslanyolu