İş kazası ve meslek hastalığının meydana gelmesinden işverenlerin sorumlu tutulmaları


İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK (Sorular-Cevaplar) / Resul Kurt


e-mail: info@ resulkurt.com www.resulkurt.com





506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 26/I. maddesinde, sigortalının uğradığı iş kazası veya meslek hastalığının, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi ya da suç sayılır bir eylemi sonucunda meydana gelmesi durumunda, SSK tarafından, sigortalıya veya hak sahibi kimselere yaptığı veya ileride yapması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerin 506 sayılı kanunun 22. maddesinde belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamının, sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere işverenden istenmesi gerektiği, öngörülmüştür.


Yine, aynı kanunun 10. maddesinde ise sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde SSK'ya bildirilmemesi halinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımları kurumca sağlanacağı, sigortalı çalıştırmaya başlandığı Kuruma bildirilmiş veya bu husus kurumca tespit edilmiş olmakla beraber, yeniden işe alınan sigortalılardan, süresi içinde kuruma bildirilmeyenler için de, iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde gerekli sigorta yardımları kurumca sağlanacağı, Ancak, bu durumda SSK tarafından yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirlerin 506/22. maddede sözü geçen tarifeye göre hesap edilecek sermaye değerleri tutarı, 506/26. maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirileceği hükme bağlanmıştır.


SSK'nın sigortalı veya hak sahiplerine yaptığı sigorta yardımları dolayısıyla işverene başvurma hakkı, 17.01.1972 günlü, 2/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da ifade edildiği üzere kanuni halefiyet esasına dayanmaktadır. Kanuni halefiyet, başkasına ait bir borcu ödeyen kimsenin, bir kanun hükmüne dayanarak alacaklının yerine geçmesidir. Borcu ödeyen kişi, ödediği borç tutarında alacaklının yerine geçmektedir. Burada başkası işvereni, alacaklı ise sigortalı veya hak sahiplerini ifade etmektedir. Rücu hakkı ise kurumun sigortalıya veyahut hak sahiplerine yaptığı sigorta yardımları sebebiyle işverene başvurmasıdır. Halefiyet ilkesi, işverenin SSK karşısındaki sınırlarını da tayin etmektedir. SSK'nın ödettirme hakkının üst sınırı, sigortalının veya hak sahibi kimselerin sorumlulardan (zarar verenlerden) isteyebileceği miktarla sınırlıdır. Sigortalının, iş kazasına uğramasına veya meslek hastalığına tutulmasına sebep olanı (zarar vereni-işveren veya 3. kişiyi) ibra etmesi, yasal halefiyet nedeniyle, sigorta yardımlarını yapma görevini yerine getiren kurumun zarar veren aleyhine rücu davası açmasına engel değildir. Yargıtay 10. HD'nin 08.09.1992 tarihli, E. 1991/3919, K. 199/8089 sayılı kararı da aynı yöndedir.


4958 sayılı kanunun 28. maddesiyle 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 26'ncı maddesinin birinci fıkrasının sonuna eklenen "işçi ve işveren sorumluluğunun tespitinde kaçınılmazlık ilkesi dikkate alınır" ibaresi ile kaçınılmaz olaylardan işverenlerin sorumlu tutulamayacağı hükme bağlanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun emsal bir kararına aşağıda yer verilmiştir.


TC Yargıtay


Hukuk Genel Kurulu


E.1999/10-239, K. 1999/251, T. 28.04.1999


İlgili madde SSK: 9-10-26


. İşverenin başka işyerinde çalışan işçisinin kaza geçirmesi


. Prim belgelerinin verilmesi ancak işe giriş bildirgesinin verilmemesi


. İşverenin kusursuz sorumluluğu


Özet: İşverenin kurumun rücu alacağından sorumlu tutulabilmesi için çalıştırdığı sigortalıyı yasal süre içerisinde kuruma bildirmemiş olması ve zararlandırıcı sosyal sigorta olayının süre geçtikten sonra meydana gelmesi gerekir. Açıklanan koşullar oluşmuş ise işverenin olayda hiçbir kusuru olmasa bile rücu alacağından sorumludur.


Maddenin 506 sayılı yasaya getirilmiş olmasının amacı sigortasız işçi çalıştırmayı önlemeye yöneliktir. Somut olayda işveren sigortalıyı birinci işyerinden bildirmiş ve primlerini de ödemeye devam etmiş olduğundan, ikinci işyerinden bildirmemiş olsa bile, 10. maddeye göre sorumlu tutulamaz. Zira sigortalı devletin sosyal güvenlik şemsiyesi altına girmiştir. Her iki işyerinin tehlike sınıf ve derecesi ayrı olsa da, sonuç değişmez. Nitekim kurumun eksik primleri tahsil etme olanağı her zaman için mevcuttur.


Primler ödenmiş, dört aylık prim bordrosu verilmiş olmasına karşın, salt işe giriş bildirgesinin kuruma verilmemiş olması halinde primlerin ödendiğini ve bordroların verildiğini gören kurum, işe giriş bildirgesini her zaman işverenden isteyebilir.


Öte yandan primler ödenmese bile, salt işe giriş bildirgesinin verilmiş olması halinde, işverenin 10. maddeye göre sorumlu tutulamayacağı dairemizin ve Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir. Prim ödememek suretiyle daha çok kusurlu sayılması gereken işvereni sorumlu tutmamak, primleri ödeyen işvereni sorumlu tutmak hak ve nesafet kurallarına aykırıdır.


Bu durumda primler ödendiğine, dört aylık prim bordrolarının kuruma verildiğine göre salt işe giriş bildirgesinin verilmemiş olması işverenin 506 sayılı yasanın 10. maddesinde öngörülen biçimde kusursuz sorumluluğunu gerektirmez.