Gecikme faizini durdurmak


HUKUKA GÖRE / Dr. A. Bumin Doğrusöz


bdogrusoz@e-kolay.net





Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 47. maddesinde 4369 sayılı kanunla yapılan değişiklikle, amme alacaklarının rızaen ödenmesinde, orantılılık ilkesi getirilmiştir. Bu ilkeye göre yapılan ödemeler, alacaklı idare tarafından, borçlunun amme borçlarına ve bu borca bağlı fer'ilerine orantılı olarak kabul edilecektir. Örneğin bir vergi dairesine 100 YTL vergi aslı, 175 YTL vergi cezası ve 225 YTL gecikme faizinden oluşan toplam 500 milyar lira borcu bulunan bir mükellef, borcunun 300 YTL kısmını ödemek istediğinde yaptığı ödemenin, yüzde 20'si olan 60 YTL vergi aslına, yüzde 35'i olan 105 YTL cezaya, yüzde 45'i olan 135 YTL de gecikme faizine mahsup edilecektir. Böylece kısmi ödemelerde mükellefin daima vergi aslına denk düşen bir bakiye borcu kalacağından, bu borca gecikme zammı işleyecektir. Mükellef, borcunun tamamını ödemedikçe, vergi aslıda kapanmayacaktır.


Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile kabul edilen bu ilke, borçlunun yanı sıra alacaklının da haklarını koruması, bir başka deyişle hem alacaklının hem de borçlunun menfaatlerini dengelemesi ile adil bir yol olarak görülebilir.


Buna karşılık borçlar hukukumuzda kural, daha katı ve alacaklı lehinedir. Zira borçlar hukukumuza göre, borçlu tarafından yapılacak kısmi ödemelerin tamamı, -borç ilişkisinin taraflarınca aksi kararlaştırılabilmekle birlikte kural olarak- öncelikle vadesi gelmiş faiz ve masraflara mahsup edilir. Böylece borçlunun katlanacağı faiz yükü, üzerinden faiz yürütülecek bakiye borç tutarı -kamu alacaklarına nazaran- daha fazla olacağından, daha yüksek tutarlarda olacaktır. (BK. md. 84/1).


Öte yandan mükellefler, Anayasamız'ın 2. maddesinde yer alan "hukuk devleti" ilkesi, 125. maddesinde yer alan ve "idarenin her türlü işlem ve eylemine karşı yargı yolunun açık" olduğunu belirten hüküm ve 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetlerine istinaden, kendileri ile ilgili her türlü vergilendirme işlemine karşı dava hakkına sahiptirler.


Vergi Usul Kanunumuz 112. maddesinde ikmalen, resen veya idarece tarh edilen vergilerde, eksik ödenmiş veya hiç ödenmemiş verginin normal vade tarihinden tahakkuk tarihine kadar geçen süre için, gecikme zammı oranında gecikme faizi alınması öngörülmüştür. ikmalen, resen veya idarece tarh edilen vergilerin mükelleflerince (veya sorumlularınca) dava konusu yapılması halinde ise gecikme faizinin, ödeme yapılmamış kısma verginin normal vade tarihinden yargı organı kararının tebliğ tarihine kadar geçecek süre için hesaplanması öngörülmüştür (md. 112/3-c).


Bu gecikme faizi idarece hesaplandıktan sonra, uygulamada 2. ihbarname veya 112 ihbarname olarak anılan vergi/ceza ihbarnamesi ile mükellefe duyurulur. Bu ihbarname, gecikme faizi açısından tarh işlemi niteliğindedir. Dolayısıyla gecikme faizinin yanlış hesaplandığı veya haksız olduğu iddiası ile bu işlem aleyhine dava açıldığında, işlemin yürütmesi, İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. maddesi uyarınca kendiliğinden durur ve artık tahakkuk veya takip işlemleri oluşturulamaz.


Vergi Usul Kanunu'nun aynı maddesinde (fıkra 3/son paragraf), "dava açılması nedeniyle tahsili duran vergi ve cezalar mükellefler tarafından istenildiği takdirde davanın devamı sırasında da kısmen veya tamamen ödenebilir", düzenlemesi de yer almıştır. Bu düzenleme, gecikme faizine ve özelikle dava açılması halinde de işleyecek olmasına, hak arama hürriyetini engellediği gerekçesiyle yöneltilen eleştirileri kısmen de olsa engellemesi nedeniyle önemlidir.


Görüldüğü gibi Vergi Usul Kanunu'nun 112. maddesinin 3. fıkrasının son bendi, ikmalen, resen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava hakkını kullanan mükelleflere (veya sorumlulara), dava süresince gecikme faizi işlemesini durdurma amacıyla vergi aslını ödeme olanağı vermiştir. Bu olanak, mükellefler için, davadan haksız çıkma ihtimaline göre kullanabilecekleri son derece önemli bir haktır.


Öte yandan bu hak, Hazineye de, yerine göre, dava bitemeden alacağına kısmen de olsa kavuşma olanağı vermektedir. Mükelleflerce bu hakkın kullanımı, hazine lehinedir. Zira mükellefin davasından haklı çıkması halinde, para hazineden faizsiz olarak çıkacak ve mükellefe iade olunacaktır. Para, dava süresince hazine tarafından faizsiz olarak kullanılacaktır. İşin bu yanı ise kuralın bir başka haksızlığını ve adaletsizliğini de ortaya çıkarmaktadır.


İkmalen, resen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava hakkını kullanan ve Vergi Usul Kanunu'nun anılan düzenlemesi uyarınca ödemede bulunmak isteyen mükelleflere tanınan, sadece vergi aslına ve/veya vergi cezasına mahsuben ödeme de bulunabilme olanağı, Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 47. maddesinde yer alan ve yukarıda açıkladığımız "ödemede orantı ilkesi"ne bir istisna teşkil etmektedir.


İkmalen, resen veya idarece tarh edilen vergilere karşı dava hakkını kullanan ve Vergi Usul Kanunu'nun anılan düzenlemesi uyarınca ödemede bulunmak isteyen mükelleflerin yapacakları -orantı ilkesine istisna oluşturan- bu ödemelerini, bir dilekçe ile yapmaları ve ödemelerini hangi borçlarına mahsuben yaptıklarını ve dava haklarını kullandıklarını dilekçelerinde belirtmeleri gerekmektedir. Zira aksi halde idare, bu istisnai hakkın kullanılıp kullanılmadığını bilemeyeceğinden tahsilatı, Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca orantılayarak kabul edecektir.