Teselsüllü hesaplar intikal vergisi ilişkisi - 14/12/2005 09:04:27


BİZE GÖRE / Veysi Seviğ





Veraset ve İntikal Vergisi Yasası'nın birinci maddesi hükmü gereği olarak "Türkiye Cumhuriyeti'nde bulunan şahıslara ait mallar ile Türkiye'de bulunan malların veraset tarikiyle veya herhangi bir suretle olursa olsun ivazsız bir tarzda bir şahıstan diğer şahsa intikali veraset ve intikal vergisine tabidir.


Bu vergi, Türk tabiiyetinde bulunan şahısların ecnebi memleketlerde aynı yollardan iktisap edecekleri mallara da şamildir.


Türkiye Cumhuriyeti tabiiyetinde bir şahsın Türkiye hudutları dışında kalan malını veraset tarikiyle veya sair suretle ivazsız bir tarzda iktisap eden ve Türkiye'de ikametgahı olmayan ecnebi şahıs bu vergi ile mükellef tutulmaz."


Söz konusu yasal düzenleme gereği ülkemizde ivazsız intikaller de bu verginin kapsamına girmektedir. "İvazsız intikal" tabiri; hibe yoluyla veya herhangi bir tarzda olan ivazsız iktisapları ifade etmektedir.


Bir şahsa, ana, baba, eş ve çocuklarından ivazsız mal intikali de dahil olmak üzere üçüncü şahıslardan intikal eden varlıklar bu anlamda ivazsız intikal olarak söz konusu verginin kapsamına girmektedir. Ancak, Veraset ve İntikal Vergisi Yasası'nın 16'ncı maddesi uyarınca anne, baba, eş ve çocuklardan ivazsız mal intikalinde vergi, ivazsız intikallere ilişkin tarifede yer alan oranların yarısı uygulanarak hesap edilir.


Diğer yandan Borçlar Yasası'nın 148'inci maddesinde, "Alacaklıların Arasında Teselsül" halinin varlığı hükme bağlanmıştır. Buna göre, "Bankacılıkta birden fazla kişi birlikte hesap açtırır ve her biri tek başına hesaptan para çekme yetkisine sahip olursa, bu hesaba teselsüllü ortak hesap (müşterek hesap) denilmektedir. Borçlar Yasası'nın 148'inci maddesi gereği, hesap sahipleri bankaya karşı müteselsil alacaklı durumundadırlar. Banka, ortak hesap sahiplerinden birine ödemede bulunma ile diğer hesap sahiplerine de ödemede bulunmuş sayılır.


Müşterek hesap, bir tasarruf kaydını içermiyorsa ve hesap açtıranlar, hesaptaki paradan tasarruf yetkisini birlikte veya münferiden kullanacaklarını belirtmeden hesap açtırmışlar ise, bu durumda bölünebilir hesaptan söz edilir ve somut olayın özelliklerine göre hesap sahiplerinin eşit oranda pay sahibi olduklarının kabulü gerekir." (Yargıtay 11. Dairesi E. No: 2005/5813, K. No: 2005/8367)


Uygulamada bazı kişilerin bankalarda teselsüllü (müşterek) hesap açtırarak söz konusu hesapta bulunan parayı hesaba ortak ettiği kişilerle birlikte kullandıkları, bu şekilde ivazsız olarak hesaba dahil olan kişilere bu hesap aracılığı ile aktarılan maddi olanakların intikal vergisi kapsamı dışında bırakılmasına neden oldukları bilinmektedir.


Diğer yandan yine bazı kişilerin özellikle ileri yaşlarda yakınları ile birlikte açtırdıkları teselsüllü hesaplar aracılığı ile mirasçılarının veraset vergisi kapsamı dışında kalmasına ve söz konusu hesaptan yararlanmalarına olanak sağlanmaktadır.


Söz konusu teselsüllü hesaplar bazen aile fertleri dışında kalan kişilerle ortak kullanılabilecek şekilde de açılabilmektedir.


Dolayısıyla Borçlar Yasası'nın 148'inci maddesi esas alınarak açılan ve uygulamada önemli bir hesap türü olarak kabul edilen bu hesaplar aracılığı ile kişiler arasında nakdi servet transferleri intikal vergisi kapsamı dışında bırakılabilmekte, bu uygulama veraset vergisi açısından da geçerli olabilmektedir.


Bu nedenle ülkemizde özellikle nakdi birikimlerin bölüşümü veyahut da bu tür hesaplar aracılığı ile dağılımı izlenemez hale gelmekte, bunun sonucunda da nakdi servetlerin intikali veya veraset yoluyla paylaşımı "Veraset ve İntikal Vergisi Yasası" açısından izlenemez ve değerlendirilemez hale gelmektedir.


Ancak bazı hallerde teselsüllü hesaplardan çekilen paralar taraf arasında veyahut da gerçek para sahibinin yakınlarınca uyuşmazlık konusu yapılmakta ve çoğu kez de bazı kişilerin mağdur duruma düşmeleri de söz konusu olabilmektedir.


Veraset ve intikal vergisinin devre dışı bırakılmasına yönelik olarak açtırılan bu tür hesapların denetim altına alınmaması ve hesabı açanın ve mirasçılarının hakkını dikkate almayan uygulamanın yarattığı sorunlar da gün geçtikçe artmaktadır.


Maliye Bakanlığı yıllardır bu tür işlemlere seyirci kalmakta, konunun vergisel boyutunu her nedense önemsememektedir.