<CENTER>MALİYE BAKANLIĞI MUKTEZASI

Gelir İdaresi Başkanlığı
</CENTER>


Tarih : 28.02.2006
Sayı : B.07.1.GİB.4.34.20.01/288-2580/2379
Konusu : Müflis şirket adına düzenlenmiş ödeme emrinin kanuni temsilciye tebliği ve kanuni temsilcinin olayı dava konusu etmesi karşısında mahkemenin davayı ehliyet yönünden reddi ve ödeme emirlerinin kanuni temsilci adına düzenlenmesi gerektiği Hk.
Muktezanın Özeti:
İlgi yazınızda; Daireniz 331 0034 526 vergi kimlik numaralı mükellefi ..... San. ve Tic. AŞ.’nin dairenize vermiş olduğu 14.02.1996 tarih ve 4622 sayılı dilekçesi ile 24.01.1996 tarih 1995/579 sayılı dosya ile ..... 1. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde iflas kararını aldırdığını, söz konusu iflas işlemlerinin .... 1. İflas Müdürlüğünün 1996/1 sayılı dosyasında işlem gördüğünü bildirdiği; .... 1. İflas Müdürlüğüne yazdığınız 11.08.1999 tarih ve 11090 sayılı yazı ile iflas işlemlerinin neticesi hakkında bilgi istediğiniz; 20.08.1999 tarih; 1996/1 sayılı cevabi yazılarında; iflas masasına kayıtlı tüm alacaklılardan işlemlerin sürdürülebilmesi için avans istenmesine rağmen hiçbirinin avans yatırmaması nedeniyle 30.09. 1997 tarihinde dosyanın işlemden kaldırıldığının bildirildiği; 09.12.2002 tarih ve 1996/1 sayılı yazı ile de mükellef şirketin alacaklılara dağıtılacak herhangi bir malvarlığı bulunmadığından İİK.’nun 218’inci maddesi gereği basit tasfiye olarak açıldığı ve ileride tekrar masraf yatırılıp tasfiyenin tekrar sürdürülmesi sağlanıncaya kadar dosyanın işlemden kaldırıldığının belirtildiği;
Mükellef şirketin 1999 dönemi Kurumlar Vergisi ve Kurum Stopajı beyannamesini vermemesi üzerine ilgili dönem için takdire sevk sonucu dairenize intikal eden Takdir Komisyonu Kararlarına istinaden gerekli tarh işlemlerinin yapılarak düzenlenen ihbarnamelerin 18.05.2003 tarihinde ilanen tebliğ edilmek suretiyle kesinleştiği; kesinleşerek ödeme safhasına gelen vergi borçlarının tahsili için şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin şirketin bilinen adresinde tebliğine çalışılmışsa da tebligat yapılamayıp geri döndüğünden bu defa da söz konusu ödeme emirlerinin tebliği için şirket yönetim kurulu başkanı .....’in bizzat beyan ettiği adresine gönderilmiş olup 07.10.2004 tarihinde oğlu ..... tarafından tebellüğ edildiği;
Şirket adına kayıtlı herhangi bir mal varlığı kaydına rastlanmadığından, şirket yönetim kurulu başkanı .....’in banka hesaplarına haciz konulduğu ve borç miktarı 15.000,00 YTL.’nin üzerinde olduğundan adına yurt dışı tahdidi konulduğu;
Adı geçenin, söz konusu idari işlemleri ..... 6. Vergi Mahkemesi nezdinde 2004/2542 no.lu dosya ile dava konusu etmesi üzerine mahkeme tarafından verilen 12.01.2005 tarih ve 2005/84 no.lu red Kararının Danıştay ... Dairesi nezdinde 2005/486 Esas no.lu dosya ile temyiz konusu edilmesi üzerine 2005/1393 no.lu Karar ile temyiz talebinin reddedilerek ..... 6. Vergi Mahkemesinin Kararının aynen onandığı ancak Danıştay ..... Dairesinin temyiz talebinin reddine ilişkin söz konusu kararın yorumlanmasında tereddüte düşüldüğü belirtilmekte; söz konusu kararın yorumlanmasına ve bundan sonra izlenecek idari işlemlere ilişkin Başkanlığımız görüşü talep edilmektedir.
İlgi yazınız ekindeki ..... 6. Vergi Mahkemesinin 12.01.2005 tarih ve E. No: 2004/2542, K. No: 2005/84 sayılı Kararı ile söz konusu kararın Danıştay nezdinde temyizinin istenmesi üzerine Danıştay .... Dairesinin 12.07.2005 tarih ve E. No: 2005/486, K: 2005/1393 sayılı Kararının değerlendirilmesinden; 1995 yılı Gelir Stoptaj Vergisi, Fon Payı, GF. ve Ağır Kusur Cezasına tahsili amacıyla ..... San. Tic. AŞ. adına düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle şirket temsilcisi ....’in vekili tarafından açılan davada; adı geçen şirketin 24.01.1996 tarihinde iflasına karar verildiği, ancak basit tasfiyede dağıtılacak para bulunmaması ve alacaklıların da avans yatırmaması üzerine 30.09.1997 tarihinde dosyanın işlemden kaldırıldığı, şirket yönetim kurulunun da tasfiyenin tamamlatılması yoluna gitmediğinden şirket tüzel kişiliğinin devam ettiği, 2577 sayılı İYUK.’nun 2’nci maddesi uyarınca iptal davalarını idari işlemlerden menfaatleri ihlal olunanların açabilecekleri, şirket adına düzenlenen ödeme emrinin davacıya tebliğ edilmiş olmasının davacıyı ödeme emrinin muhatabı yapmayacağı gibi bu durumun şirket adına düzenlenen ödeme emriyle istenilen kamu alacağının davacıdan tahsili sonucunu doğurmayacağı, başkası adına tesis edilen idari işlemin iptalinde davacının menfaatinin bulunmayacağı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verildiği ve,
İflasına karar verilen şirket hakkında tasfiye hükümlerinin uygulanması gerektiğinden bahisle şirket tüzel kişiliği adına düzenlenen ödeme emrinin şirketle ilgili ödevleri yerine getirmekle görevli tasfiye ve iflas dairelerine tebliğ edilmesi gerekirken usulüne uygun olmayan bir şekilde davacıya tebliğinin 213 sayılı VUK.’nun 162’nci maddesine uygun olmadığı için davanın tüzel kişinin yetkili organı tarafından değil de müfils şirketi temsile yetkili olmayan davacı tarafından verilen dilekçe ile açılmış olması nedeniyle temyiz isteminin de reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Türk Ticaret Kanununun 434 ve devamı maddelerinde, anonim şirketlerin infisahı ve tasfiyesine ilişkin hükümlere yer verilmiş, anılan Kanunun 434’üncü maddesinde anonim şirketin münfesih olma sebepleri, 449’uncu maddesinde de şirketin tasfiyesinin sona ermesi üzerine sicilden terkin edileceği ve bu durumun tescil ve ilan edileceği hüküm altına alınmıştır.
Diğer taraftan, davalı ve davacı olabilmek belli ehliyetlere sahip olmaya bağlı olup, dava ehliyeti dava şartlarından biri olduğu için mahkemelerin, tarafların dava ehliyetine sahip olup olmadığı hususunu re’sen gözetmeleri gerekmektedir. Tüzel kişiler davaları yetkili organları tarafından takip ederler ve tüzel kişilerin organları davalarda kanuni temsilci durumundadırlar.
Bu yönüyle, söz konusu kararlarda bir durum tesbiti yapılmış olup, mükellef aleyhine dava reddedilmiş gibi görünse de asıl itibariyle Mahkeme, adı geçen davacının şirket adına düzenlenmiş ödeme emrinin kendisine tebliğ üzerine şirketin kanuni temsilcisi sıfatıyla değil de kendi adına (aslında adına tesis edilmeyen bir işlemin)ödeme emrinin iptali talebiyle dava açmış olmasını bu ödeme emrinin muhatabı olmaması nedeniyle yerinde görmeyerek şirket adına düzenlenmiş ödeme emri ile şirket kanuni temsilcisinin takip edilemeyeceğinin ve adı geçenin de bu davayı kanuni temsilci sıfatıyla şirket adına değilde kendi adına açmasının yerinde olmadığının tesbiti şeklinde yorumlanmalıdır.
Bu itibarla, dava ehliyet şartına uyulmamasından reddedilmiş ve şirketin kanuni temsilcilerinin şirketin iflasına karar verilen tarih öncesindeki söz konusu borçlar nedeniyle takip edilmeyeceği yönünde bir hüküm getirmememiştir. Zira, şirket tüzel kişiliğinden tahsil edilemeyeceği anlaşılmış olan borçların tahsili amacıyla adlarına düzenlenen ödeme emirleriyle şirket kanuni temsilcilerinin takibi yoluna gidilebileceği tabiidir.
Kaldı ki, kanuni temsilcilerin temsil ettikleri şirketin feshedilmesinden sonra şirketi temsile kanunen yetkili bulunmasalar dahi, Türk Ticaret Kanununun 175 ve müteakip maddeleri uyarınca, şirketin feshedilmesinden önceki dönemlere ait borçlarından dolayı sorumlulukları devam etmektedir.
Bilindiği üzere, 6183 sayılı AATUHK.’nun “Kanuni temsilcilerin sorumluluğu” başlıklı Mükerrer 35’inci maddesinde, “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye'deki mümessilleri hakkında da uygulanır.
Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz.
Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler.” hükmüne yer verilerek, tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş olmaları veya tasfiye edilmiş olmaları halinde, tasfiye tarihinden önceki zamanlara ait borçlardan kanuni temsilcilerin sorumluluklarının devam ettiği, tasfiye durumunun kanuni temsilcilerin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı belirtilmiştir.
Anılan Kanun hükmüne göre şirketin amme borçlarından dolayı şirketin kanuni temsilcilerine gidilebilmesi için, amme alacağının tüzel kişiliğin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gerekmektedir.
Konuya ilişkin olarak 387 seri no.lu Tahsilat Genel Tebliğinin Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu başlıklı I’inci Kısmında, 4108 sayılı Kanunun 11’inci maddesi ile 6183 sayılı Kanuna 35’inci maddeden sonra gelmek üzere yukarıda yer alan Mükerrer 35’inci maddenin eklendiği belirtilerek amme alacağının tüzel kişiliğin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilememesi veya tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması durumları hakkında;
“.... Kanunun 54’üncü ve müteakip maddelerine göre yapılan takip sonucunda amme borçlusunun mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarının, yukarıda belirtildiği şekilde tayin olunan kanuni temsilcilerin mal varlığından tahsili cihetine gidilecektir.
Madde de yer alan “.... mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen amme alacakları....” hükmü, amme borçlusu hakkında 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takip muameleleri sonucunda; amme borçlusunun haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını ifade etmektedir.
Amme borçlusunun mal varlığından “.... tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları....” ifadesi ise amme borçlusunun yapılan tüm araştırmalara rağmen bulunamaması, amme borçlusunun haczedilen mal varlığına 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılan değerleme sonucu tesbit edilen değerlerin amme alacağını karşılamaması, borçlunun iflas etmiş olması halinde iflas idaresi ile kurulan irtibat sonucu amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerine rağmen amme alacağının amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği kanaatinin oluştuğu halleri kapsamaktadır.
Buna göre, amme borçlusu nezdinde sürdürülen takip muameleleri sonucunda yukarıda belirtilen hallerden herhangi birinin varlığı halinde kanuni temsilciler hakkında takip yapılabilmesi için yeterli şartların oluştuğu kabul edilecek ve takip muamelesine kanuni temsilciler adına 6183 sayılı Kanunun 55’inci maddesine göre tanzim edilecek ödeme emri tebliği suretiyle başlanılacaktır. ....” açıklamalarına yer verilmiştir
Bahse konu Mahkeme Kararları (..... 6. Vergi Mahkemesi ve Danıştay .... Dairesi Kararları) ile Kanun maddesinin ve yukarıda yer alan 387 seri no.lu Tahsilat Genel Tebliğindeki konuya ilişkin açıklamaların birlikte değerlendirilmesinden, ...... San. Tic. AŞ.’nin tüzel kişiliği sona ermemiş olmakla birlikte hakkında iflas kararı alınmış olduğundan ve yaptığınız yazışmalar sonucu .... 1. İflas Müdürlüğünün cevabi yazılarından, amme alacağının şirketin mal varlığından tahsil edilemeyeceği anlaşılmakta bu durumda, şirket tüzel kişiliği adına düzenlenen ödeme emrinin bilinen adresinde tebliğ edilemeyeceğinin kesinleşmesi üzerine kanuni temsilcinin takibine şirket adına düzenlenmiş ödeme emirleri ile değil kendi adlarına düzenlenmiş ödeme emrinin tebliği suretiyle başlanılması gerektiği ve mevcut olayımızda şirket adına düzenlenmiş ödeme emrinin kendine tebliği sonucu davacının davayı kendi adına değil şirket adına kanuni temsilci sıfatıyla açmış olması gerektiği halde, davacının kendi adına tesis edilmiş bir idari işlemmiş gibi iptal talebinde bulunduğundan davanın ehliyet yönünden reddedildiği anlaşılmaktadır.
Buna göre, ..... San. Tic. AŞ.’nin iflasına karar verildiği tarihten önceki dönemlere ait olan ve bu şirketten aranıldığı halde tahsili mümkün olmayan amme alacaklarının tahsili için adı geçen kanuni temsilci (davacı .....)adına düzenlenecek ödeme emirlerinin tarafına tebliği suretiyle takibata başlanarak amme alacağının takip ve tahsili yoluna gidilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, adı geçen şirketin başka kanuni temsilcileri olduğunun tesbiti durumunda, söz konusu amme alacağının bu şahıslardan da takip ve tahsili yoluna gidileceği tabiidir.