SSK’da
MALULLÜK SİGORTASI

I. Genel Olarak Sosyal Güvenlik

Sosyal Güvenlikle ilgili konulara değinebilmek için; “sosyal güvenlik”, “sosyal sigorta” ve “sosyal yardım” konularını kısaca gözden geçirmek gereklidir.

Sosyal Güvenlik, genel olarak, herkesin hastalık, analık, işsizlik, malullük, yaşlılık ve ölüm gibi insan iradesi dışında meydana gelen risklere karşı güven içinde olması gereğinin yanısıra; beslenme, giyinme ve barınma gibi her türlü ihtiyacının karşılanmasıdır.

Tanım olarak ise; mesleki, fizyolojik ve sosyo-ekonomik riskten dolayı geliri ya da kazancı sürekli ya da geçici olarak kesilmiş kimselerin geçinme ve yaşama ihtiyaçlarını karşılayan bir sistemdir .

Sosyal Sigortalar ise, sanayi devriminin büyük ölçüde ortaya çıkardğı meslek risklerine karşı belirli esaslar dahilinde işgücünü korumak ihtiyacının zorunlu bir sonucu olarak doğmuş, gelişmiş ve bugünkü düzeye ulaşmıştır. Bu anlamda sosyal sigorta, ekonomik yönden zayıf çalışan kesimlerin işgücünü korumak ve geleceğini garanti etmek ve böylece toplum hayatında sosyal güvenliği sağlamak amacı ile kurulan teşkilatlı bir zorunlu sigortadır. Başka bir anlatımla, geleceği hedef, risk sonucu ortaya çıkan ihtiyacın şekil ve şiddetine bakılmaksızın, önceden saptanan oranda prim ödeyenlerin karşılaştıkları riskleri belirli ölçüde gideren bir sistemdir .

Sosyal Yardım, sosyal güvenlik sisteminin en temel unsurlarından biridir. Sosyal yardım, toplumun geleceğini güven altına almak için devletin yoksul kimselere yiyecek, giyecek, yakacak, tedavi ve ilaç yardımı yapmak ve bunları ilgililerin katkısı olmadan işleten bir sosyal güvenlik aracıdır.

A. Sosyal Güvenliğin Tanımı ve Amacı

Sosyal Güvenlik insanın kendisine güven aramak ve yarına güvenle bakmak düşüncesinden doğmuştur. Bu bakımdan insanın sosyal güvenlik içinde olma arzusu, insanlık tarihi kadar eskidir. Yukarıda da kısaca belirttiğim üzere, sosyal güvenlik, kişilerin geleceğe güvenle bakmasını sağlayan kişiyi ve toplumu çeşitli tehlikelere karşı koruyan ve sosyal adaleti gerçekleştiren bir güvenlik sistemidir . Sosyal güvenlik deyiminin, “sosyal risk” olarak adlandırılan kimi olayların sonuçlarını onarma düşüncesine dayalı olduğunu da söylemek gerekir. Nitekim, sosyal güvenlik politikalarının temelini, sosyal risklerin bireyler üzerindeki etkilerini giderme çabaları oluşturmaktadır .

Tehlike meydana geldiği zaman ortaya çıkan ve karşılanması gereken zararlar şunlardır:
- Mal varlığının kısmen veya tamamen yok olması,
- Çalışma gücünün kısmen veya tamamen, sürekli veya geçici olarak kaybedilmesi,
- Gelirinin tamamının veya bir kısmının, sürekli veya geçici olarak kesilmesi,
- Giderlerin artması .

Çağımızda, modern sosyal güvenlik, akılcı olduğu kadar insanca duyguları yansıtan ve toplumu bir bütün halinde kapsayan bir sistemi öngörür. Bu bakımdan sosyal güvenlik; çalışma gücünü, beden ve ruh sağlığını geçici ya da sürekli olarak kaybedip geliri kesilenlere, gelir garantisi sağlayarak bugününü ve yarınını sosyo-ekonomik bakımdan güvence altına alır ve toplumun karşılaşabileceği riskleri ortadan kaldırmayı amaçlayan sistemler meydana getirir .



1) Geniş Anlamda Sosyal Güvenlik

Sosyal güvenlik kavramı aynı zamanda, oldukça dinamik bir kavramdır. Bu nitelik, sosyal korumanın amaç ve kapsamında bir genişlemeye neden olmaktadır; sosyal politika ile sosyal güvenlik arasında aynı yönde belirli bir bütünleşmeye yol açmaktadır. Ortaya çıkış nedeni, sosyal risklerin etkisini azaltmak olan sosyal güvenlik politikaları, ekonomik ve gelişmelere koşut olarak yepyeni bir içerik ve görünüm kazanmıştır .

2) Dar Anlamda Sosyal Güvenlik

Bireyin ekonomik güvencesini sarsan riskler, değişik görünümlerde ortaya çıkar. Bu risklerin sınırlarını belirlemek, aynı zamanda sosyal güvenliğin kapsamını belirleme anlamına gelir. Çağdaş güvenlik sistemleri, bireyin yaşamını olumsuz yönde etkileyen tüm riskleri değil, onun ekonomik güvencesini ilk anda sarsabilecek sosyal riskleri kapsamına almıştır. Fizyolojik, sosyo-ekonomik ve mesleksel nitelikli sosyal risklere karşı bir güvence sağlanmıştır. Sosyal güvenliğin kapsamı böylece daralmış olmaktadır .

II. Sosyal Güvenlik Kavramları


A. Sigortalı

SSK.md.2 uyarınca, “bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren çalıştırılanlar bu kanuna göre sigortalı sayılırlar”. İşçi ile sigortalı kavramları birbirina çok yakın olmakla birlikte, bazı farkları da vardır. İşçi kabul edilenlerin sigortalı olmama gibi bir ihmali varken, işçi olmayan kimsenin sigortalı sayılabilmesi gibi bir ihtimal de vardır.

Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, bir kimsenin sigortalı sayılabilmesi için 3 temel koşulun gerçekleşmesi gerekmektedir. İlk koşul, çalışma yada iş ilişkisinin, kural olarak, hizmet sözleşmesine dayanması, işin işverene ait işyerinde yapılıyor olması ve son olarak da, çalışanın SSK.md.3’te sayılanlar arasında bulunmaması gereklidir .

B. İşveren

SSK.md.4 işvereni şu şeklide tanımlamıştır: “Bu kanunun uygulanmasında 2.maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler işverendir.” 506 sayılı Kanun kapsamına giren işlerden birinde iş sözleşmesi çerçevesinde sigortalı çalıştıran gerçek ve tüzel kişi biçiminde tanımlamak uygun olur. İşverenlik sıfatı, SSK.md.2 anlamında sigortalı çalıştırmanın bir sonucudur. Bu nedenle, işverenden bahsedebilmek için öncelikle çalıştırdığı kişinin sigortalı olup olmadığı araştırılmalıdır. Kısmen sigortalı olanları çalıştıranlar da işveren sayılır. Kişinin o işyerinin maliki olması da gerekli değildir. Öte yandan işverenin mutlaka gerçek kişi olması da gerekli değildir, bir özel veya kamu tüzel kişisi de sigortalı çalıştırdığı takdirde işveren sayılacaktır .

C. İşveren Vekili

Sosyal Sigortalar Kanununun 4/2.maddesi işveren vekilini tanımlamıştır: “İşveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimseler” dir. Tanımdan anlaşılacağı üzere, işveren nam ve hesabına hareket etmek ve işin yönetimi görevini üstlenmek, tanımın 2 temel unsurunu oluşturmaktadır. Bu anlamda, işyerinin bütününü yönetme yetkisine sahip olmayanlar, işveren vekili sayılmayacaktır.

SSK. İşveren vekilini de kanunda belirtilen yükümlülükler açısından aynen işveren gibi sorumlu tutmuştur. Bu sorumluluk mali yükümlülükler dahil, tüm konularda işverenle birlikte (müteselsil) sorumluluktur.

D. Altişveren

Teknolojik ve ekonomik gelişmeler, bir işverenin kendi işi dolayısıyla bir başka işverenin hizmet, uzmanlık ve becerisinden yararlanmasını zorunlu kılar. Bunun sonucu olarak, bir işverenin, kendi işyeri dışında, başka bir işverene ait bir işyeri veya eklentilerinde yapılan işin bir bölümünü üstlenerek, kendisine iş sözleşmeleri ile bağlı işçilerle yürütmesi söz konusudur. Bunlar kendi işçileri ile bu işleri sonuçlandırmak yükümlülüğü altına girerler. Bu işverenlere altişveren veya aracı denir .

SSK.md.87/2 altişvereni şu şekilde tanımlamıştır: “bir işte veya işin bir bölüm ve eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir” .4857 sayılı İşkanunu da aynı hususu şu şekilde tanımlamıştır: “bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında konulan ilişkiye asıl işveren-altişveren ilişkisi denir.”

E. İşyeri

İşyeri kavramı SSK.md.5’de “bu kanunun uygulamasında, 2.maddede belirtilen sigortalıların işlerini yaptıkları yerdir” şeklinde tanımlanmıştır. Ayrıca “işin niteliğive yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya mesleki eğitim yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlarda işyeri” kavramının kapsamına alınmıştır. Böylece işyeri kavramı, asıl işyerini, işin niteliği ve yürütümü bakımından asıl işyerine bağlı bulunan yerleri, eklenti ve araçları içeren bir bütün olmaktadır .

4857 sayılı İş Kanunu ise, işyerini, “işveren tarafından mal ve hizmet üretmek amacıyla maddi olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir” şeklinde tanımlamıştır.



F. İş Kazası

506 sayılı Kanunun 11.maddesine göre “İş kazası, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla, sigortalının, işveren tarafından görev ile bir başka yere gönderilmesi yüzünden asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, emzikli kadın sigortalının çocuğuna süt vermek içn ayrılan zamanlarda, sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere toplu olarak götürülüp getirilmeleri sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedence veya ruhça arızaya uğratan olaydır.”

Öğretide iş kazası, “sigortalının işveren otoritesi altında bulunduğu bir sırada gördüğü iş veya işin gereği dolayısıyla aniden ve dıştan meydana gelen bir etkenle onu bedence veya ruhça zarara uğratan olaydır.”

Bu tanımlardan hareketle, iş kazasının unsurlarını madde başlıkları halinde de olsa belirtmekte fayda vardır. Kazaya uğrayanın 506 sayılı Kanun anlamında sigortalı sayılması, sigortalının kazaya uğraması, sigortalının uğradığı kaza sonucu bedensel veya ruhsal bir zarara uğraması, kaza olayı ile sigortalının uğradığı zarar arasında uygun bir illiyet bağının bulunması gereklidir .

G. Meslek Hastalığı

Mesleki bir faaliyetin yürütümü ya da bazı işlerde sürekli çalışma, kişide bu faaliyetlerle doğrudan bağlantılı hastalıklara yol açabilir. İşte, meslek hastalıklarının sosyal güvenlik sistemlerince iş kazaları gibi sosyal bir risk olarak kabul edilmesinin başlıca nedeni budur. Meslek hastalığı, işçinin işverenin emir ve talimatı (otoritesi) altında çalışmakta iken işin niteliğine göre yinelenen bir nedenle veya işin yürütüm koşulları nedeniyle maruz kaldığı bedeni veya ruhi arıza, biçiminde tanımlanmaktadır. 506 sayılı Kanunun 11/B maddesi de; meslek hastalığı, sigortalının çalıştırdığı işin niteliğine göre tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, sakatlık veya ruhi arıza halleridir. Bu tanımlardan hareketle de meslek hastalığını meydana getiren unsurları şu şekilde belirtebiliriz ; sigortalının bedence veya ruhça bir zarara uğraması, hastalık, sakatlık veya ölümün yürütülen işin sonucu olması gerekir.

III. Malullük Sigortası

A. Genel Olarak

Maluliyet, iş göremezlik halinin süreklilik kazandığı durumu ifade eder. Kişinin bir daha çalışmaması veya en azından eski işini br daha yapamaz hale gelmesini ifade eder. Çalışma gücünün tamamen veya büyük ölçüde kaybolduğunu ifade eden malullük halinde maluliyetin gerektirdiği sağlık ve bakım hizmetlerinin verilmesi ile maluliyet süresince ortaya çıkan gelir kesilmesinin telafi eidlmesi gerekmektedir. 506 sayılı Kanunda da bu zararları ortadan kaldırmaya yönelik olarak malullük sigortasına yer verilmiş, Kanunun 53-58.maddelerinde bu sigorta kolu ile ilgili düzenlemeler yer almıştır.

Finansman kısmında görüldüğü gibi, 506 sayılı Kanun kapsamındaki sigorta kolları için ayrı ayrı prim alınmakta ve gelir gider hesapları her bir sigorta kolu için birbirinden bağımsız olarak yapılmaktadır. Bu uygulamanın istisnası, uzun vadeli sosyal güvenlik tehlikeleri için oluşturulan yaşlılık, malulllük ve ölüm sigortalarında söz konusu olmuştur. Bu üç sigorta kolu için tek bir prim alınmakta ve üç sigorta kolu ile ilgili harcamalar karşılanmaktadır. Tek primle finanse edilmeleri dolayısıyla bu üç sigorta kolu ile ilgili çok sayıda düzenleme ortak hükümlerle düzenlenmiştir. Sigortalılık süresi ve aylıkların hesaplanması gibi hususlar bu ortak hükümlerden en önemlilerini oluşturmaktadır. Ölüm sigortaları için geçerli olmamış ve üç sigorta kolu da ayrı hükümlerle düzenlenmiştir. Ancak, bu üç sigorta kolu, tek bir primle finanse edildikleri için gelir ve giderleri tek bir hesapta görünmektedir. Nitekim, bu sigorta kolları ile ilgili olarak sigortalılık süresi ve aylıkların hesaplanması gibi konularda çok sayıda ortak hüküm yer almıştır. Bu durum, 506 sayılı Kanunun sistematiğini de etkilemiştir. Bu bakımdan, üç sigorta kolunu birlikte ilgilendiren hususlara, mesela bütün uzun vadeli sigorta kollarında aylıkların hesabına esas olan gösterge tespit tablolarına, sigorta kolları ile doğrudan ilgili kısımlar verildikten sonra ortak hükümler kısmında yer verilmiş ve tekrarlardan kaçınılmaya çalışılmıştır. Aynı şekilde sigortalılık süresinin hesabında dikkate alınan hizmet birleştirmesi, borçlanma ve canlandırma da ortak hükümler kısmında ele alınmıştır .

B. Tanım

Malullük, bir kimsenin kaza veya hastalık yüzünden sürekli iş göremez hale gelmesidir. Bu işgörmezlik kısmi veya tam işgörmezlik olabilir. Malullük riski sosyal güvenlikte gelir azalması veya gelir kesilmesi sonuçlarını doğurur. Malulllerin bu eksilen veya kesilen gelirlerinin temin edilmesi ve bu zaman içerisinde ihtiyaç duyacakları sağlık giderlerinin karşılanması gibi temel sosyal güvenlik ihtiyaçları vardır. Malullük sigortasına hak kazanma şartları ülkelerin şartları ülkelerin kendi sosyal güvenlik sistemlerine göre belirlenir. Ancak, AB üye ülkelerde malullük riskine karşı sağlanacak sosyal güvenlik konusunda temel normları ABSGH ile düzenlemek suretiyle bu alandaki ihtiyaçlar giderilmeye çalışılmıştır .

Malullük sigortası; bedensel veya ruhsal bakımdan çalışamayacak duruma düşen sigortalıya sigortalılık süresi ve prim ödeme gün

506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 53.maddesine göre;
a) Çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirdiği tespit edilen,
b) Çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş durumda sayılmayanlardan Kanunun 34.maddesi gereği yapılan tedavi sonunda, Kurum sağlık tesisleri kurulllarınca düzenlenecek raporlarda çalışabilir durumda olmadığı belirtilen,
c) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az % 60’ını kaybeden sigortalı, malullük sigortası bakımından malul sayılır.

Şu kadar ki, sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihte malul sayılmayı gerektirecek derecede hastalık veta arızası bulunduğu,önceden veya sonradani yeterli belgelerle tespit edilen sigortalı malullük sigortası yardımından yararlanamaz.

Yukarıda yer alan madde çerçevesinde malulen emekli olabilmek ve malullük aylığına hak kazanabilmek için ayrıca aynı Kanun’un 54.maddesinde yer alan aşağıdaki şartların da taşınması gerekmektedir. Görülüyor ki malullük sigortasından yararlanmak için sigortalının çalışamayacak durumda olması ön loşuldur. Bir başka deyişle sigortalının malul sayılması gerekmektedir. Sosyal Sigortalar Kanunu kimlerin malul sayılacağını, tanımlamış ve maluliyeti tespit etmeye yetkili kurumları belirtmiştir. Kanunda belirtilen usul ve esaslar uygun olarak maluliyeti durumunun tesbit ettirilmesi halinde sigortalı malul sayılacaktır . Buna göre, sigortalının, malullük aylığından yararlanabilmesinin gerekli şartları ve usulü şöyledir:

C. Malullük Aylığına Hak Kazanma Koşulları ve Usulü

1) Malul Olma

Sosyal Sigortalar Kanununun 53.maddesi kimlerin malul sayılacağını açık olarak tanımlamıştır. Durumu kanunda belirtilen tanıma uymayanların malul sayılması olanaksızdır.

Malullük riskine karşı sağlanan sosyal güvenlik bakımından AB üyesi ülkeleri iki grupta toplamak mümkündür. Bunlardan birisi (A tipi) sağlanan yardımların aynen yaşlılık sigortasından sağlanan yardımlar gibi belirli bir süre sigortalı olma şartına bağlı bulundukları ülkelerdir. Bu ülkelerde maluliyet riski ile karşılaşıldığı zaman itibari ile sahip bulunulan sigortalılık süresi ile sağlanılan yardımlar arasında bir doğru orantı bulunmkatadır. Bu ülkelerde maluliyet riski ile karşılaşıldığı anda kişinin sigortalılık ilişkisinin sürmekte olması şartı bulunmamaktadır. Daha önce de tamamlanmış olmak şartı ile kişi çalışmaktan ayrılmış olsa da bu malullük yardımlarından faydalanabilmektedir.

Bir kısım ülkelerde ise (B tipi), malullük yardımlarından sağlanılacak yardımlar ile malullük sigorta süresi arasında bir ilişki bulunmamaktadır. Sigortalılık süresi ne olursa olsun kişilere aynı miktar malullük yardımı sağlanır. Ancak, bu ülkelerde, malullük aylığına hak kazanabilmek için malullük anında kişinin sigortalı olması ve çalışmakta bulunması şarttır. Malullük sigortası hem bağımlı çalışanlar (işçiler) hem de bağımsız çalışanlara malullük yardımı yapılmasını düzenler.

Malullük sigortasından aylığa hak kazanmada üye ülkelerde geçen sigortalılık süreleri yetkili ülke kurumu tarafından aynen o ülkede geçmiş süreler olarak nazara alınır ve toplanır.

Malullük sigortası yapmak maksadı ile özel sigorta uygulamaları var ise bu durumda talep sahibinin sigortalı bulunduğu ülkede de benzer özel sigorta uygulaması var ise sürelerin birleştirilmesi mümkündür. Eğer bu birleştirme sonucunda kişi aylığa hak kazanamıyor ise bu durumda genel sistemden yardım için başvurulabilir. İşte malullük sigortasındaki bu farklılık konunun anlaşılmasını güçleştirmektedir. ABSGH’nun burada varmak istediği hedef, serbest dolaşım içerisinde kişinin malullükriski ile karşılaştığında bir başka ülkede olmasını bir dezavantaj olmaktan çıkartmaktır.

Malullük durumu ortaya çıktığında;
(i) Eğer A tipi bir ülke sözkonusu ise;
Bu durumda kişi malullük sigortasından aylık talebini ya talep sahibinin bağlı bulunduğu ülkenin ilgili sosyal güvenlik idaresine ya da talep sahibinin en son bağlı bulunduğu ülkeye ulaştırılmak üzere ikamet ettiği yetkili idaresine ulaştırmak zorundadır.

(ii) Eğer B titi bir ülke sözkonusu ise;
B tipi ülkelerde yani yapılacak yardımların sigortalılık veya ikamet sürelerine göre artıp azaldığı ülkelerde yaşlılık ve ölüm sigortalarındaki ile aynıdır. Bu durumda kişi talebini ikamet yeri ilgili idaresine yöneltmek durumundadır. Eğer kişi o ülkede sosyal güvenlik mevzuatına hiç tabi olmamış ise ikamet yeri idaresi kişinin en son sigortalı bulunduğu ülke yetkili idaresine iletir.

Malullük sigortasından aylığa hak kazanabilmek için; eğer yetkili ülke mevzuatında belirli bir süre hastalık sigortasından nakdi yardım alınması (işgöremezlik geliri) şart koşulmakta ise maluliyet aylığının bağlanması için öngörülen süre geçtikten sonra malullük aylığının bağlanması gerekir .

Kanunumuz ise malul sayılabilmenin koşullarını 3 grupta toplamıştır:

a) Malullüğün Saptanması

i) Çalışma Gücünün 2/3 Kaybı

Çalışma gücünün en az üçte ikisini kaybettiği tespit edilen sigortalılar malullük sigortası bakımından sigortalı sayılırlar. Hangi sebeple çalışma gücünün üçte iki oranında kaybedildiği önemli değildir. Çalışma gücünün kaybedilmesinde sigortalının kusurunun olup olmaması da önemli değildir. Çalışma gücü, herhangi bir iş veya meslek dikkate alınmaksızın sigortalının beden ve ruh bütünlüğü içinde bir işi yapabilme gücünü ifade eder. Çalışma gücünün hangi hallerde üçte iki oranında kaybedilmiş sayılacağı, “Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemleri Tüzüğünün” 10.maddesinde belirtilmiştir. 03.07.1985 tarih ve 18800 sayılı Resmi Gazetede değiştirilerek yayınlanan şekliyle Tüzükte belirtilen hastalıklar 13 grupta toplam 97 adet belirtilmiştir. Ayrıca tüzükte bununla da yetinilmeyerek, sayılan bu hastalıklar dışındaki bazı arızaların da çalışma gücünü 2/3 oranında kaybettireileceği ifade edilmiştir. Tüzüğün 10.maddesinin son fıkrasına göre; “tüzüğe ekli A cetvelinin listelerinde yer alan ve arıza ağırlık ölçüsü 57 olan hastalık ve arızaların meydana geldiği meslek grup numarası 1 olan sigortalılar, C cetvelindeki sürekli işgöremezlik simgesinin A olması şartıyla çalışma gücünün 2/3’ünü yitirmiş sayılır. Çalışma gücündeki azalma oranı Kurum Sağlık Tesisleri Sağlık Kurullarınca verilecek rapor esas alınarak tespit edilir .

4958 sayılı Kanunla bu bentte yapılan değişiklikle çalışma gücündeki 2/3 oranındaki kaybın “kurum hastanelerince düzenlenecek usulüne uygun sağlık kurulu raporları ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu” saptanması gereği vurgulanmıştır. Eski metinde böyle bir açıklık bulunmamasına karşın, tespit yine kurum hastanelerinde, sağlık kurulu raporları ile yapılıyordu. Değişiklik bu uygulamayı yasa hükmüne dönüştürmüştür. Yine yeni hükümde, raporun dayanağı tıbbi belgelerin, incelenmesi gereğine de ayrıca yer verilmiştir. Ancak “rapor” bu belgelerin bir sonucu olduğuna göre bunu da ayrıca vurgulamak gereksizdi. Bu durum uygulamadaki bazı kötüniyetli yaklaşımlar nedeniyle gerçekleştirilmiştir.

Hukukumuzdaki “çalışma gücü kaybı” kavramına karşılık, İsviçre ve Almanya’da “gelir elde edemezlik” kavramından söz edilmektedir. Serbest piyasada çalışıp edimini yerine getirecek bedeni ve ruhi yeteneklere sahip kişi gelir elde edebilir kabul edilmekte, çalışıp edimini yerine getirecek bedeni ve ruhi yetenekten yoksun kişiler ise, “gelir elde edemez” sayılmaktadır. Alman Hukuku hastalık, sakatlık veya ruhsal güçteki azalma sonucu düzenli olarak gelir getirici faaliyette bulunmayan veya bulunmasına karşın, ancak önemsiz derecede gelir elde edebilen sigortalıyı, “gelir elde edemez” saymaktadır. Sağlıklı bir işçinin gelirinin ancak 1/5’i veya daha altında bir gelir elde ediliyorsa, sigortalı yine gelir elde edemez sayılmaktadır.

Hukukumuzda, çalışma gücündeki azalma oranı, sadece tıbbi ölçülere göre, Kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlar esas alınarak belirlenir. Oysa Alman Sosyal Güvenlik Sisteminde, iş gücünün ekonomik değeri ve emek piyasasında iş bulma şansı da dikkate alınmaktadır. Bu durumda Türk Sisteminde raporlar sadece sigortalının bedeni ve ruhi durumunu dikkate almakta “çalışma,iş bulma olanaklarını” ise dikkate almamaktadır .

ii) Hastalık Nedeniyle Çalışabilir Durumda Olmamak

Sigortalı, hastalık sigortasından yapılan tedavi sonucunda iyileşememiş ve sonunda çalışamaz raporu almıştır. Sigortalının iyileşememesinin olanaksız olduğu bu durumda da, kendisi malul sayılarak, malullük aylığından yararlandırılacaktır. Bu durumda, çalışma gücünün 2/3 oranında kaybından farklı olarak, araya bir tedavi dönemi girmektedir. SSK.md.34’e göre, hastalık hallerinde sağlık yardımları sigortalının iyileşmesine kadar devam eder, ancak bu yardımlar sigortalının tedavi altına alındığı tarihten başlayarak altı ayı geçemez. Ancak tedaviye devam edilirse malullük halinin önlenebileceği veya önemli ölçüde azaltılabileceği, raporla saptanırsa, bu süre uzatılır. Kanunun bu son cümlesi Anayasa Mahkemesinin 17.01.1991 tarihli iptal kararı ile değişmiş ve uzatılır kelimesinin önündeki “18 ay” ibaresi kaldırılmıştır. Kural olarak altı aylık süre dolmadan malullük raporu düzenlemez. Ancak, tedaviye devam etmenin bir yararı olmayacağı bu süreden önce kesin olarak belli olursa, bu sürenin dolması beklenmeden de malullük raporu düzenlenebilir. Yasanın 34.maddesi gereğince yapılan tedaviden söz edildiğinden, burada sadece hastalıktan kaynaklanan malullük nedenleri bendin kapsamına girecek, başka nedenden kaynaklanan sakatlıklar malullüğe yol açmayacaktır. Örneğin, iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan bir sakatlık, bu bendin kapsamına değil, iş kazası ve meslek hastalığı ile ilgili üçüncü bendin kapsamına girecektir .

4958 sayılı Kanunla bu bentte yapılan değişiklik burada da çalışma gücünün 2/3 oranında yitirilmesi koşulunu aramıştır. Böylece iki bent arasında önemli bir farlılık kalmamıştır. Birinci bent, ikinci bendi zaten kapsamaktadır. Yeni bendi yasa metninden çıkartsakta sonuç değişmeyecektir. Tek fark burada araya bir tedavi döneminin girmesidir ki, birinci bentteki olayların hemen hepsinde “malullük raporunun” tedaviden sonraverileceği açıktır. Bu nedenle yeni düzenleme “malullük hallerini” daraltıcı bir düzenlemedir. Bu nedenle Kanunun 12.126 Ek genelgesinde “506 sayılı kanunun 53.maddesindeki hükmün değiştirilerek, 34.madde hükmü gereğince yapılacak tedavi sonucunda...çalışma gücünün en az 2/3’ünü yitirdiği Kurumca tespit edilen sigortalıların da... malul sayılacağı” nın vurgulanması, bize anlamsı gelmektedir. Eski metinde “çalışma gücünün en az üçte ikisini yitirmiş” olmamakla birlikte, tedavi sonucu çalışabilir durumda olamyanlara yer vererek farklı bir malullük hali düzenlemişti. Yine burada da “uygun rapor ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün 2/3 oranında azalıp azalmadığının tespiti gereği vurgulanmıştır ki, yukarıda da belirttiğimiz gibi, zaten başka türlü olması beklenemez .
iii) İş Kazası veye Meslek Hastalığı Sonucu Kazanma
Gücünün % 60 Oranında Kaybı

Malullüğe neden olan üçüncü neden, işkazası ve meslek hastalığı ile ilgili olarak ayrıca düzenlenmiş ve malullüğe yol açan nedenle aylık verilebilmesi iki koşula bağlanmıştır: İş kazası ve meslek hastalığından kaynaklanma ve meslekte kazanma gücünü %60 oranında yitirmedir. Meslekte kazanma kazanma gücü kaybı, sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına maruz kaldığı zaman yürütmekte olduğu işi veya meslekği yapabilme gücü ile ilgilidir .

İş kazası ve meslek hastalığı, Kanunun 11.maddesinde ve Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğünde belirlenmiştir. Bir olayın iş kazası veya bir hastalığın meslek hastalığı sayılabilmesi, Kanundaki tanımlara uymasına veya düzenlenen listede yer almasına bağlıdır. Kanuna göre belirlenmiş hastalıklar dışındaki bir hastalık da meslek hastalığı sayılabilir. Ancak bunun ayrıca kanıtlanması gereklidir. Bu konuda Kurum ile sigortalı arasında çıkabilecek uyuşmazlıklar Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanır. Bu karara karşı da yargı yoluna başburulabilmesi, 28.06.1976 tarihli, 6/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu Kararı ile kabul edilmiştir . Bu durumun özelliği iki durumdan farklı olarak, kazanma gücünü kaybettiren olayın iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanmasıdır. İş kazası ve meslek hastalığı dışındaki bir nedenle meslekte kazanma gücünü % 60 veya daha fazla oranda yitirmiş olsa da malullük aylığına yolaçamayacaktır. Ancak bu olay çalışma gücünün 2/3 ‘ünün kaybına yol açmışsa, bu nedenle malullük aylığı bağlanabilecektir.

4958 sayılı Kanun 506 Sayılı Kanunun 18.maddesinde yaptığı değişiklikle meslek hastalıklarının “Meslek Hastalıkları Hastanesi”nce saptanıp rapora bağlanmasını aramıştır. Burada da 18.maddeye paralel bir düzenleme yapılarak, meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücündeki azalma oranının Meslek Hastalıkları Hastanesi tarafından saptanması öngörülmüştür .

iv) Malullüğün Çalışmaya Başladıktan Sonra Ortaya
Çıkması

Kurumun sigortalıya malullük aylığı bağlayabilmesi için, malul sayılmasını gerektirecek iş görmezlik halinin sigortalı olarak çalışmaya başlamasından sonra ortaya çıkması gerekir. Sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başlayan, zaten malul sayılmayı gerektirecek derecede hasta veya sakat ise malullük sigortasından yararlanamaz. Ancak sigortalının sakatlığı, çalışmaya başladığı tarihte daha hafif olmakla beraber, sigortalı olduktan sonra belli bir yoğunluğa ulaşmışsa kendisine malullük sigortasından yardım yapılır. Sigortalının ilk defa çalışmaya başladığı tarihte malulsayılmasını gerektirecek beden gücü kaybı veya hastalığı buluduğu önceden veya sonradan yeterli belgelerle saptanmadıkça malullük sigortasından yararlanması SSK.md.52 gereğidir. Bu saptamada işçi veya işverenin ihmalinin bulunması da sonucu değiştirmez. Yargıtay hastalık veya sakatlığın sigortalılık niteliğinin kazanılmasından sonra ortaya çıkmasının yeterli olmadığınıi bunların malul sayılmayı gerektirecek nitelik ve ağırlıkta olması gerektiğini de vurgulamaktadır . Ayrıca meslek hastalığı işten ayrıldıktan sonra da ortaya çıkmış olabilir. Bu da sigortalıya gelir bağlanmasını gerektirir. Yeter ki SSSİT’ne göre o hastalık için belirlenmiş olan yükümlülük süresi geçmemiş olsun.

4958 sayılı Kanun bu konuda iki önemli değişiklik getirmiştir. İlki, işe başlarken mevcut hastalık veya arızanın, malul sayılmayı gerektirecek düzeyde olmadığının sigortalı tarafından kanıtlanmasıdır. Bu durum Kurum veya Kurum dışı hastanelerden işe girmeden önce alınmış, usulüne uygun sağlık raporu ve dayanağı olan tıbbi belgelerle kanıtlanacaktır. Sigortalının işe başladığı tarihte, malul sayılmayı gerektirecek düzeyde hastalık veya arızası varsa, malullük sigortası yardımlarından yararlanamayacaktır. Diğer farklılık ise ödenmiş aylıkları geri alınmasına ilişkindir. Eski 53.maddenin son fıkrasında, işe başlamadan önce, malul sayılmayı gerektirecek derecede hastalık veya arızası bulunanlara bu durum saptanana kadar ödenmiş olan malullük aylıklarının gerialınamayacağını öngörüyordu. 4958 sayılı Kanunla değişik yeni 53.madde önceden ödenen aylıkların geri alınacağını belirtmektedir. Bu değişiklikte kanıt yükünün sigortalıya bırakılmış oluşunun etkili olduğunu zannediyoruz. İade konusunda Borçlar Kanununun sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanacak, sigortalının iyi niyetli olup olmaması, iade edilecek aylık miktarını belirleyecektir .

v) Kurumun Malullük Durumunu Raporla Saptaması

Sigortalının çalışma gücünün 2/3’ünü yitirdiği, tedavi sonunda çalışabilir durumda olmadığı veya iş kazası ya da meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü % 60 oranında yitirdiği, Kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca düzenlenecek raporlarla belgelenmelidir. Raporlar yeterli görülmezse, ilgililer Kurumca yeniden muayene ettirilirler. Birkaç muayene yapılmışsa son muayene dikkate alınır. İlgililer bu raporlara karşı, önce Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kuruluna, daha sonra da iş mahkemesine başvurabilirler. Kurum hasteneleridışında, özel veya resmi sağlık kurumlarının hekimlerinden veya sağlık kurullarından alınacak raporlar geçerli değildir . Ancak Sosyal Sigortalar Kurumunun sağlık kuruluşlarının sevk ettiği sağlık kurullarının düzenlediği raporların Kurum sağlık kurullarınca onanması halinde sigortalının bu rapora dayanarak maluliyetinin tesbiti olanaklıdır. Örneğin sigortalının sevki olmadan üniversite veya devlet hastanelerinden aldığı ve çalışamayacak durumda olduğu gösterir raporlara dayanarak malul sayılması mümkün değildir .

Gelir Vergisi Kanunu uyarınca vergilendirmede sakatlık indiriminden yararlanmak için sigortalının sakat olduğunu gösteren raporlara dayanılarak da sigortalı malul sayılmaz. Sakatlık indiriminden yararlanan sigortalının da maluliyetinin tespiti ancak Kurum sağlık kurullarının düzenlediği raporla mümkün olabilicektir .




b) Maluliyet Tespiti için Başvuru

Maluliyet tespiti için başvuru usul ve esasları da Sosyal Sigortalar Kanunu, Sosyal Sigortalar İşlemleri Yönetmeliği ve Kurum genelge emirleri ile belirlenmiştir. Geçirdiği hastalığı yada kaza sonucu çalışma gücünüm en az üçte ikisini kaybettiğini düşünen sigortalı, bulunduğu yerdeki sosyal sigortalar kurumu sigorta il müdürlüğüne yazılı başvuru yaparak maluliyetinin tesbitini isteyebilir. Sigorta İl Müdürlüğü, maluliyet tesbitini isteyen sigortalııyı kurum sağlık tesislerine sevk eder. Sağlık tesisinde gerekli tetkikler yapılarak sigortalı hakkında rapor düzenlenir. Düzenlenen rapor sosyal sigortalar kurumu sağlık işleri genel müdürlüğünde, Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümleri doğrultusunda değerlendirilir. Yapılan değerlendirmede, çalışma gücünün üçte ikisini kaybettiği tesbit eidlen sigortalı malul sayılır. Aksi takdirde maluliyeti reddedilir .

Sigortalının maluliyetinin tesbitini isteyebilmesi için çalışıyor olması gerekli değildir. Malullük sigortasından yararlanması için ön görülen prim gün sayısını, sigortalılık süresini yerine getirmiş olan sigortalı işten ayrıldıktan sonra da maluliyetinin tesbitini isteme hakkına sahiptir. Maluliyetini gerektiren hastalık ya da kazanın işten ayrıldıktan sonra meydana gelmesi maluliyetin tesbitine engel değildir. Kurum sağlık tesislerinde tedavi edilen sigortalının Kanunda öngörülen tedavi süresi sonunda iyileşmesinin mümkün olmadığı anlaşılırsa kendisi istemese dahi kurum sağlık kurullarınca çalışamayacak durumda olduğu kararona varılarak malul sayılacaktır. Ancak, sigortalının kendisine tedavi süresinin sonunu beklemeden dilediği zaman yazılı başvuru yaparak maluliyetinin tesbitini isteme hakkına sahiptir. İş kazasına uğrayan yada meslek hastalığına tutulan sigortalı hakkında kurum sağlık kurullarınca düzenlenen rapor tüzük hükümlerine göre sigortalının meslek de kazanma gücünün % 60’ını kaybettiği sonucunu ortaya koyuyorsa sigortalı malul sayılacaktır. İşkazasına uğrayan yada meslek hastalığına tutulan sigortalının kendisinin maluliyet tesbitini isteyebileceği gibi hakkında düzenlenen rapor sonucuna göre meslek de kazanma gücünü % 60’ını kaybettiğinin anlaşılması halinde de malul sayılması olanaklıdır .

c) Karara İtiraz

Maluliyetinin tesbitini isteyen sigortalı hakkında Kurum Sağlık Kurullarınca düzenlenen rapor sigortalının çalışma gücünün üçte ikisini kaybetmediği, iş kazasına uğrayan yada meslek hastalığına tutulan sigortalının ise meslek de kazanma gücünün % 60’ını kaybetmediği sonucunu ortaya koyuyor ise, bu sonuca sigortalının itiraz etme hakkı bulunmaktadır. Sigortalı kurumca verilen maluliyetinin reddine ilişkin karara karşı Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kurulu nezdinde itiraz edebilir. Yüksek Sağlık Kurulu sigortalının itirazını inceleyerek gerek gördüğü ek tetkikleri de yaptırıp sonucuna göre karar verme yetkisine sahiptir. Yüksek Sağlık Kurulu, kurumun kararını kaldırıp sigortalının malul sayıldığına karar verebileceği gibi kurumun kararını da geçerli kabul edebilir. Yüksek Sağlık Kurulunun verdiği karara karşı itiraz mahkemeye yapılacaktır. Mahkemenin kararı kesin olup tarafları bağlamaktadır.

2) Belli Bir Süre Sigortalılık ve Prim Ödeme

Malullük yardımlarından yararlanılabilmenin ikinci temel koşulu, Kurumla sigortalı arasında belli bir süre bağlantının devam etmiş olmasıdır. Kanun bu bağlantının varlığını kabul için iki ölçü kullanmıştır. Toplam 1800 gün veya en az beş yıldan beri sigortalı olup, her yıl için ortalama 180 gün prim ödemiş olma.

1800 gün prim ödemenin gerçekleşebilmesi için gerekli en az süre, 5 yıllık çalışmadır. Ancak beş yıl hiç ara vermeden çalışmak pek olağan olmadığından, 1800 günlük toplam prim ödeme koşulu ancak beş yıldan fazla çalışma ile gerçekleştirilebilecektir. Bu 1800 günlük primin tamamının SS Kurumuna ödenmiş olması da gerekmez, daha önce T.C Emekli Sandığına, Bağ-Kur’a veya geçici 20.madde uyarınca kurulmuş sandıklara ödenen primler de dikkate alınır. Ödenen primler 1800 günden azasa, sigortalılık süresi 1800 günden fazla da olsa, malullük aylığı bağlanamayacaktır. Buradaki primden amaç, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primidir. Bu primin oranı, sigortalının kazancının % 20’sidir. İşveren, SSK.md.80 gereği, her eyınn prim tutarlarını ücretlerden kesmek ve kendisine ait prim tutarlarını da ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemek zorundadır. İşveren bu yükümünü yerine getirmemiş, bu nedenle 1800 günlük prim koşulu yerine getirilememişse, sigortalıyı malullük aylığından yoksun bırakmak, olayda hiçbir kusur olmayan sigortalıyı cezalandırmak olur ki, bu kabul edilemez. Ancak, Kurumun bu prim borçlarını işverenden tahsil yolları da açık olmalı, yani zamanaşımı süresi geçmemiş olmalıdır. SSK.md.84’e göre yersiz ve yanlış alınan primlerin geri verilmesi nedeniyle prim ödeme gün sayısı 1800’ün altına düşen sigortalıya malullük sigortasından aylık bağlanamaz. 84.maddenin 3.fıkrasında, açıkça primdeki eksilmenin, aylık koşulların gerçekleşmesini etkilemesi halinde aylık verilemeyeceği, verilmeye başlanmışsa durdurulacağı belirtilmektedir. Ancak bu durdurma, daha önce verilmiş aylıkların geri alınmasına yol açmayacaktır.

En az beş yıl sigortalılık ve ortalama 180 gün prim ödemiş olma halinde de malullük sigortasının sağladığıhaklardan yararlanılabilecektir. Burada da söz konusu prim malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primidir. En az beş yıllık sigortalılık süresinin başlangıcı sigortalı olarak ilk kez çalışmaya başlandığı tarihtir. Bu beş yılın sürekli çalışarak da geçirilmesi gerekmez. Bir süre çalışıp bir süre ara vermek mümkündür. Yeter ki malullük aylığı talep tarihinde ortalama 180 günlük prim ödeme koşulu gerçekleştirilmiş olsun. Ortalama prim ödeme gün sayısını bulmak için, çalışılan yıllarda ödenen toplam prim hesaplanır ve çalışma süresine bölünür. Sigortalılık süresinde aylar ve günler de bulunacağından, sigortalılık süresi gün olarak hesaplanır ve ortalama yıllık prim bulunur. Aylık alabilmek için ortalam primin yıllık 180 gün veya daha fazla olması yeterlidir. Sigortalı çalışmaların, sadece Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı olarak da geçirilmesi gerekmez. Sigortalının diğer sosyal güvenlik kurumlarına bağlı olarak geçen çalışma süreleri de dikkate alınır. Sigortalılık süresinin başlangıcı açısından önemli olan, çalışmaya başlama tarihidir. Hizmet akdinin yapılmış olması veya işe giriş bildirgesinin verilmesi çalışmaya başlama sayılmaz. Konu işe giriş bildirgesi açısından Yargıtay kararlarına da konu olmuştur. Yargıtaya göre, sigortalılık süresinin başlangıcı bakımından önemli olan, sigortalının ilk defa çalışmaya başladığı tarih olup, işe giriş bildirgesinin verildiği tarih değildir. Bildirge verilmiş ancak işe başlanmamışsa, bildirge verilme tarihi, işe başlama tarihi olarak kabul edilemez . Tartışmalı olan bir nokta da sigortalılık nitaliğinin yitirilmiş olduğu sürelerdir. Öğretide bazı yazarlar veya yargı kararları, bu süreleri de sigortalılık süresinden sayarken, sigortalılık süresinden saymayanlar da vardır.

3) İşten Ayrılma ve Yazılı İstekte Bulunma

Uzun vadeli sigorta kollarında aylık bağlanması, sigortalının veya hak sahiplerinin yazılı olarak başvurmaları ile mümkün olur. Bu sigorta kollarından sağlanan yardımlar için Kurum resen işlem yapamaz. Yazılı başvuru olmaksızın Kurum, malullük aylığının bağlanması için gerekli işlemleri başlatmaz. Sigortalının malullük aylığı için Kuruma başvurması ile ilgili yazılı başvurunun şekil şartları Sosyal Sigortalar İşlemleri Yönetmeliğinin 74.maddesinde belirtilmiştir .

Aylık bağlanabilmesi için, malullüğün raporla saptanması, işten ayrılma ve Kuruma başvurma zorunluluğu vardır. Bu koşulların hepsinin gerçekleştirilmesinden sonra aylık bağlanabilecektir. SSK.md.56, işten ayrıldıktan sonra yazılı istekte bulunana malullük aylığı bağlanacağını; md.58, malullük aylığı almakta iken sigortalı olarak çalışmaya başlayanların aylıklarının kesileceğinden söz etmektedir. İşten ayrılma Kuruma başvurduktan sonra da olsa, aylık işten ayrıldıktan sonra başlayabilecektir. Kuruma verilecek dilekçede hangi bilgilerin yer alacağı Sosyal Sigortalar İşlemleri Yönetmeliğinin 74.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; dilekçede, sigorta sicil numarası çalıştığı son işyerinin ünvan ve adresi, ikametgah adresi, farklı ise başvurma sırasındaki adrsi belirtilir. Ayrıca dilekçeye, onaylanmış nüfus cüzdanı örneği, beyan kağıdı, iki vesikalık fotoğraf ve Kurum sağlık tesislerinden alınmış malullük raporu eklenir. Geçici işgörmezlik ödeneği alıyor olmak, malullük aylığı için başvurmayı engellmez. Ancak malullük aylığı geçici işgörmezlik ödeneğinden sonra başlar .





D. Malullük Sigortası Yardımı

1) Aylığın Hesaplanma Yöntemi

Tüm uzun vadeli sigorta kollarında, sigortalıya bağlanacak aylıklar hesaplanırken sigortalının aylık almaya hak kazanmadan önceki dönemde sahip olduğu hayat standardı dikkate alınarak, bu standardı devam ettirmeye yönelik bir aylığın bağlanması sağlanmaya çalışılır. Bu da aylık almaya hak kazanmadan önceki dönemde elde ettiği gelir seviyesinin belirlenmesini gerektirir. Gelirdeki dalgalanmaların etkisini bertaraf etmek için de mümkün olduğu kadar uzun bir dönem esas alınarak aylıklar hesaplanır .

Uzun vadeli sigorta kollarından verilecek malullük ve yaşlılık aylığı ile hak sahiplerine bağlanacak dul ve yetim aylıklarının hesalanmasında gösterge ve katsayı esasına dayalı bir yöntem kullanılır. Bu yöntem 506 sayılı Kanunu değiştiren, 06.03.1981 tarih ve 2422 sayılı Kanunla getirilmiştir. Aylıkların hesaplanması bazı göstergeler esas alınarak bir dizi işlem sonucu gerçekleştirilmektedir. Malullük aylığının hesaplanması ile ilgili genel esaslar kanunun 55.maddesinde belirtilmiştir.

a) Ortalama Yıllık Kazancın Bulunması

Öncelikle sigortalının, aylık bağlanmasından önceki dönemde hayat standardını yansıtan ortalama yıllık kazancı bulunur. Ortalama yıllık kazancın bulunmasına dikkate alınan dönem 1987 yılından itibaren değiştirilmiştir. Bu değişikliklere göre;
- Gösterge tablosundan aylık bağlanacak sigortalılar için son 5 yıllık dönemdeki kazançları,
- Üst gösterge tablosundan aylık alacak sigortalılar için ise son 10 yıllık dönemdeki kazançları,
ortalama yıllık kazançlarının bulunmasında esas alınacaktır.

Ortalama yıllık kazanç bulunurken, sigortalının işten ayrıldığı tarihten önceki 5 veya 10 takvim yılı esas alınacaktır. Takvim yılı, her yılın 1 Ocak ile 31 Aralık günleri arasında geçen süreyi ifade eder. Buna göre 1997 yılının Temmuz ayında malullük aylığı almak için işten ayrılan sigortalı, gösterge tablosuna göre aylık alacak ise, 1996 yılından itibaren geriye doğru 5 yıl gidilerek 1992-1996 yılları arasındaki kazancı esas alınarak ortalama yıllık kazancı bulunur.

Sigortalının takvim yılı içinde tam olarak çalışması gerekmez. Eğer takvim içinde 10 aylık çalışması varsa, bu çalışma karşılığı elde etmiş olduğu kazanç bir yıllık gelir olarak dikkate alınır. Aynı şekilde üç aylık ve hatta bir kaç günlük çalışması varsa, bu süre için elde ettiği gelirler bir yıllık kazancı olarak kabul edilir. Bu bakımdan sigortalının son yıllarda sürekli çalışması ve yüksek kazançtan prim ödemesi aylığın miktarı bakımından büyük önem taşımaktadır.

Sigortalının yıllık ortalama kazancı bulunurken, dört aylık bordrolarda gösterilen prime esas kazançları dikkate alınır. Bu bordrolardaki bilgilerin de önemi uzun vadeli sigorta kolları için daha fazladır.

b) Gösterge Sayısının Bulunması

Malullük aylığının hesaplanmasında önemli değişkenlerden biri de gösterge sayısıdır. Sigortalının ortalama yıllık kazancı bulunduktan sonra, bu kazancın gösterge veya üst gösterge tespit tablosunda hangi derece ve kademeye karşılık geldiği bulunur. Bulunan ortalama yıllık kazanca denk bir rakam yoksa, ona en yakın değer esas alınır.

Gösterge veya üst gösterge tespit tablosunda ortalama yıllık kazanca karşılık gelen derece ve kademe esas alınarak, gösterge veya üst gösterge tablolarında bu derece ve kademeye karşılık gelen gösterge sayısı bulunur. Bu sayı aylık bağlanmasında sigortalının malullük aylığının hesaplanmasında esas alınacak gösterge alınacak gösterge sayısını oluşturur .

c) Malullük Aylığı Oranının Bulunması

1987 yılında gösterge tablolarının değişmesiile malullük aylığı bağlama oranları da değişmiştir. Gösterge tablosundan aylık bağlanacaklar içintek bir aylık bağlama oranı vardır ve bu da bütün sigortalılar için % 70’dir.

Üst gösterge tablosundan bağlanacak aylıklarda ise üst gösterge tablosu esas alınarak, her derece ve kadeneye göre değişken aylık bağlama oranları belirlenmiştir. Sigortalının üst gösterge tablosundaki gösterge sayısının bulunduğu yere karşılık gelen derece ve kademeye karşılık gelen oran bulunur. Bu oran % 50 ile % 59.9 arasında değişmektedir.

Malullük aylığı bağlama oranını etkileyen bir değişken de sigortalının başkasının bakımına muhtaç olu olmadığıdır. Hangi hallerde sigortalının başkasının sürekli bakımına ihtiyaç duyduğu SSSİ Tüzüğünün 11.maddesinde belirtilmiştir. Bu tüzük hükümlerine göre, mesela iki gözünde de yüzde yüz görme kaybı olan veya iki elini kaybeden sigortalo başkasının bakımına muhtaç sayılımıştır. Bu durumda olan ve gösterge tablosundan aylık bağlanan sigortalıların aylık bağlama oranları % 70’den % 80’e çıkarılır. Üst gösterge tablosundan aylık bağlananlar için böyle bir yükseltme söz konusu değildir. Yani üst gösterge tablosundan aylık alacak kişi başkasının bakımına muhtaç olsa bile aylık bağlama oranı değişmeyecektir .

d) Kat Sayının Bulunması

Aylıkların hesabında esas alınan katsayı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurların aylıklarının hesaplanmasında esas alınan Memur Maaş Katsayısı’dır. Katsayı takvim yılı başında Bütçe Kanunu ile belirlenir. Ancak, enflasyon oranının yüksekliği dolayısıyla, kamu kesiminde çalışanların aylıklarının, dolayısıyla da katsayının yıl içinde belirlenmesi söz konusu olmuştur. Bütçe Kanunu dışında, yıl içinde MMK’nın belirlenmesi Bakanlar Kurulu Kararı ile gerçekleşmektedir. Bu hususdaki yaygın uygulama yılortasında, Temmuz ayında MMK’nın yeniden belirlenmesi şeklindedir. Sigortalının aylık almak için başvurduğu tarihte geçerli olan MMK, aylığın hesaplanmasında esas alınacak katsayı rakamını oluşturacaktır.

e) Aylığın Hesaplanması

Aylığın hesaplanmasına esas olan gösterge rakamı, MMK ve aylık bağlama oranı bulunduktan sonra malullük aylığının hesaplanması bir dizi matematik işlemden ibarettir.

Malullük Aylığı = ((GSxMMKxABO)+SYZ)

Bu formülde;
GS : Gösterge tablosuna veya üst gösterge tablosuna göre bağlanacak aylıklarda esas alınan gösterge sayısını,
MMK : Memur Maaş Katsayısını,
ABO : Aylık Bağlama Oranını,
SYZ : Sosyal Yardım Zammını

göstermektedir. Bir örnek vermek gerekirse, gösterge tablosunun 8.derece 7.kademesinde aylık almaya hak kazanan bir sigortalının 01.01.1998 tarihinden itibaren alacağı malullük aylığının miktarı aşağıda hesaplanmıştır. Bu sigortalı için gösterge sayısı, 9630; 01.01.1999 tarihinden itibaren geçerli olan katsayı, 9975 ve aylık bağlama oranı, % 70’dir. Buna göre sigortalının aylığı; 71.931.475 TL olacaktır .

Malullük sigortasından yapılacak malullük aylığının hesaplanmasında AB ülkelerinde esas alınacak prensipler de ülke tiplerine göre değişmektedir.

A tipi ülkelerde; malullükle sonuçlanan işgörmezliğin meydana geldiği tarihte mevzuatı uygulanan üye devletin kurumu, bu mevzuat hükümlerine göre gerektiğinde 39.madde hükümlerini nazara alarak ilgilinin yardımlara hak kazanmak için gerekli şartları yerine getirip getirmediğini tespit eder. Bu tespite göre kişi eğer malullük yardımlarına hak kazanmak için gerekli şartlara sahip ise yalnızca o ülkenin kurumunun sağladığı yardımlardan istifade edebilir. Eğer bu durumda yardıma hak kazanabilmek için gerekli şartlara sahip bulunmamışsa, mevcut şartları ile yardım alabileceği herhangi bir ülkeye başvurarak malullük yardımı talebinde bulunabilir. Eğer malullük yardımı talep edebileceği bir ülkede başka yardımlarla çalışması halinde; yardımların azaltılması, kaldırılması veya askıya alınması uygulaması varsa, bu durumda 46/a ve 46/c maddeleri kıyasen uygulanır.

Tam işsiz durumda bulunan kimselere ise ikamet ülkesi yetkili kurumu tarafından malullük yardımları belirli şartlarda yapılır. Aile fertleri için malullük sigortası yardımlarında artırma uygulaması söz konusudur. Buna göre; eğer bulunduğu ülkede çocukları dışında aile bireylerinin sayısına göre yardımlarda artış yapılabiliyor ise bu durumda talep sahibinin bir diğer ülkede yaşayan aile bireyleri tarafından ikamet ettikleri ülke hastalık sigortası idaresinin bir beyanname göndermesi gerekir. Oniki aylık periyodlar halinde bu beyannamenin gönderilmesine devam edilmesi şarttır. Bu uygulamadan faydalanabilmek için; (i) talep sahibinin yetkili ülke mevzuatına göre yardıma hak kazanması, (ii) Talep sahibinin B tipi ülkerlerden hak sahibi olmamış bulunması, (iii) Yaşlılık aylığına hak kazanmamış veya bu aylığa tahvil imkanı olmaması şarttır. B tipi ülkelerde sigortalı olma halinde ise malullük yardımları aynen yaşlılık yardımları gibi hesap edilir .

2) Aylığın Ödenmesi

a) Kurumun Yapacağı Malullük Aylığı Tahsis İşlemi

Tahsis işlemleri sigortalının son defa çalışmış olduğu işyerinin bağlı olduğu Bölge/Sigorta Müdürlüklerince yapılacaktır. Malul sayılarak çalışmakta olduğu işyerinden ayrılıp, tahsis talebinde bulunan sigortalının Kuruma vermesi gereken belgeler, SSİY.md.74’de belirtilmiştir.

Buna göre; kurum kayıtlarından geçirilmiş tahsis talep dilekçesi; bu dilekçede sigortalının adı, soyadı, ikamet adresi, sigorta sicil numarası, aylığı almak istediği Ziraat Bankası şubesi belirtilir. Dilekçede veya ekinde, Bağ-Kur’a tabi hizmeti olup olmadığı, varsa Bağ-Kur sicil numarası, Emekli Sandığına tabi hizmeti olup olmadığı, varsa sicil numarası, diğer yardım sandıklarına tabi hizmeti olup olmadığı, varsa sandık sicil numarası, askerlik borçlanması olup olmadığı, avans isteyip istemediği, iş kazası veya meslek hastalığı sigortasından gelir almakta olup olmadığı, alıyorsa tahsis numarası, çalışılmış olan işyerleri ve adresleri de belirtilir,dilekçeye tarih konup imzalanır. İki adet fotoğraf ve beyan kağıdı ile Kuruma verilir. Bu beyan kağıdında,işyerinden ayrılmış olduğunu, tekrar çalışmaya başlarsa durumu derhal Kurumu yazı ile bildireceğini belirtir. Anılan beyan kağıdında da sigortalının adı, soyadı, sigorta sicil numarası, ev adresi, tarih ve imza bulunur .

b) Aylığın Başlangıcı ve Avans Ödemesi

SSK.md.56, işi bırakma, yazılı başvuru ve rapor tarihlerine göre aylığın ne zaman başlayacağını belirtmektedir. Yazılı başvuru işi bıraktıktan sonra yapılmışsa; aylık, rapor tarihini izleyen aybaşından; rapor alındıktan sonra Kuruma başvurulmuşsa, başvuruyu izleyen ayın başından başlar. İşi bırakma, rapor ve başvurudn sonra olmuşsa, işi bırakmayı izleyen aybaşından başlar. Aylık, daha önce başvurulmuş olsa bile, tüm koşulların gerçekleştiği tarihi izleyen aybaşından itibaren bağlanır.

Hastalanan ve kendisine hastalık sigortasından geçici işgöremezlik ödeneği bağlanan sigortalının çalışma gücünün 2/3’ünü yitirdiği veya iyileşmesine imkan olmadığı raporla saptanan sigortalının malullük aylığı, geçici işgöremezlik ödeneği verilme süresinin sona erdiği tarihten sonraki aybaşından itibaren ödenir. Ancak, bağlanan malullükaylığı geçici işgöremezlik ödeneğinin aylıktutarından fazla ise aradaki fark ayrıca ödenir.

Gelir ve aylıkların ödenmesini düzenleyen 98.madde 3168 sayılı Kanunla değiştirilmiş ve üç aylık ödemeler yerine her ay veya üç ayda bir ödeme şekli getirilmiş ve bu konuda karar vermeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır. Bakanlar Kurulu da 01.05.19852den gelir ve aylıkların her ayın onbeşinde peşin olarak ödenmesini kararlaştırmıştır .

Kanun, 100.maddesinde gelir, aylık ve toptan ödemeye hak kazanan sigortalılara aylık bağlama işlemlerinin gecikmesi halinde, aylık bağlanana kadar, belli miktarda avans verilmesini öngörmüştür. Avans, sadece gelir, aylık be toptan ödemeler için kabul edilmiş olup, bunlar dışındaki ödemelerde, örneğin geçici işgörmezlik ödeneklerinde söz konusu olmayacaktır. Sigortalının avans isteyebilmesi için aylığa hak kazanmış, aylık bağlatma işlemlerine başlamış ve işlemlerin gecikmiş olması gerekir. Ayrıca, taahhüt belgesi de verilmiş olmalıdır. Öte yandan, aylık bağlanması için T.C Emekli Sandığı veya Bağ-Kur’daki hizmetlerini birleştirmesi gerekenlerin bu hizmetlerini de belgelemeleri zorunludur. Taahhüt Belgesinde, s,gortalı, ilerde aylığa hak kazanamadığı veya hizmet belgesindeki bilgiler gerçeğe aykırı olduğu takdirde, aldığı avansları geri vermeyi kabul eder. Avans 7 gün içinde verilmelidir. Kanunda avansın koşulları yanında miktarı da belirlenmiştir. Avansın miktarı, aylık veya gelirin alt sınırı kadar olacaktır .

c) Aylığın Alt Sınırı

Sosyal Sigortalar Kanununun 96.maddesinde malullük, yaşlılık ve ölüm siortalarından bağlanacak aylıkların alt sınırı belirlenmiştir. Bu maddenin, 25.08.1999 tarih ve 4447 sayılı Kanunla değişik metnine göre, aylık miktarı 78.maddeye göre saptanan prime esas günlük kazanç alt sınırının aylık tutarının % 35’inden az olamaz .


d) Aylığa İtiraz ve Haciz yasağı

Kurum, gerekli belgeler tamamlanınca malullük aylığını hesap ve taepit ederek en geç üç ay içinde ilgililere yazılı olarak bildirilir. Sigortalı bu yazıyı aldıktan sonra, bir yıl içinde yetkili mahkemeye başvurarak Kurumun kararına itiraz edebilir. Bu maddeye göre açılacak itiraz davasının konusu, aylığı hesaplayan Kurum kararıdır. Hakkın özünü oluşturan hizmet sürelerinin noksan hesaplanması veya bazı sürelerin dikkate alınmaması nedeniyle açılacak tespit davası bu hükme dayandırılamaz. Bu bir yıllık süreyi Yargıtay hak düşürücü süre saymaktadır.

Kanun 121.maddesinde, bağlanacak gelir, aylık ve sağlanacak yardımların nafaka borçları dışında haciz veya devir ve temlik edilemeyeceği kuralını öngörmüştür. Bu madde, sosyal sigorta haklarının dokunulmazlığını sağlamaya yöneliktir. Amaç, ücret gibi bu yardımların da hak sahiplerinin ilgili olup, mutlak emredicidir. Yani bunun tersi kararlaştırılamaz. Bu hüküm karşısında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’un 22.maddesinde “amme alacağını borçlusundan kesip tahsil dairesine ödemek mecburiyetinde olan”lar için öngörülen “bu vazifelerini kanunlarında veya bu kanunda belli edilen zamanlarda yerine getirilmedikleri takdirde, ödenmeyen alacağın” bu görevlilerden tahsil edilmesi kuralı burada uygulanmayacaktır. Yani, sigortalının amme borcunu,malullük aylığından kesmeyen görevliye bu borç için başvurulamayacaktır.

3) Aylığın Değişmesi

Malullük aylığının bağlanmasına neden olan malullük halindeki değişiklikler, malullük aylığını da etkileyecektir. Değişiklik,malullük halinin azalması ya da artması biçiminde olabilir. Malullük durumundaki değişiklikler kontrol muayenesi ile belirlenir. Bu nedenle, önce kontrol muayenesi, sonra da bu muayene sonucu malullük durumundaki azalıp çoğalmaların aylığı ne yönde etkileyeceği üzerinde durmak gerekir.

a) Kontrol Muayenesi

Sigortalının malul sayılmasına neden olan sağlık durumu , zamanla değişiklik gösterebilir. Bu durumdaki değişiklikler, malullük aylığının bağlanmasını, kesilmesini, yükseltilmesini gerektirebilir. Kontrol muayenesini bizzat sigortalı isteyebileceği gibi, Kurum da isteyebilir. Yargıtaya göre, Kurumun kontrol muayenesi istemesi en doğal hakkıdır. Kontrol muayenesi istemi Kurumun yasal ödevi olup, bu hakkın kullanılması afaki iyiniyet kurallarına aykırı sayılmaz.

Kabul edilebilir özrü olmadığı halde, Kurumun yazılı olarak bildirildiği tarihte veya bu tarihten sonraki aybaşına kadar kontrol muayenesini yaptırmayan sigortalının malullük aylığı, bu aybaşından başlanarak kesilir. Ancak, sigortalı kontrol muayenesini bildirilen tarihten itibaren üç ay içinde yaptırırsa ve malullük halinin devam ettiği anlaşılırsa, kesilen aylık ödemenin kesildiği tarihten başlanarak sigortalıya ödenir. Kontrol muayenesini bu üç aylık süre eçtikten sonra yaptıran ve malullük durumunun sürdüğü saptanan sigortalının,malullük aylığıi kontrolmuayenesi sonucunda verilecek rapora tarihini izleyen aybaşından itibaren yeniden ödenmeye başlanır. Bu durumda sigortalıya geçmiş aylıkları ödenemez.

b) Kontrol Muayenesinin Aylığa Etkisi

Gerek Kurumca, gerekse ilgilinin isteği üzerine yapılan kontrol muayenesi sonucunda, malullük durumunda değişiklik olmadığı, arttığı veya azaldığı sonucuna varılabilir. Malullük durumu değişmemişse, sigortalıya eski malullük aylıının ödenmesine devam edilir. Malullük durumu artmışsa, malullük aylığı yeniden hesaplanır ve rapor tarihini izleyen aybaşından başlanarak ödenir. Sigortalının talebi rapor tarihinden sonra ise, yeni aylık, talep tarihini izleyen aybaşından başlar. Malullük durumu ortadan kalkmışsa, raporu izleyen aybaşından başlanarak aylık kesilir. Sigortalı başkasının bakımına muhtaç olmaktan çıkmış, fakat malullük hali sürüyorsa, aylık % 70 yerine, % 60 oranı üzerinden yeniden hesaplanır.

Malullük derecesi zaman içerisinde değişebilir. Bu değişme artma veya azalma şeklinde olabilir. Böyle bir durumda AB Hukukunda, malullük aylığı almakta olan kimse için yapılacak işlem, kişinin tek bir ülke mevzuatına göre malullük aylığı alıp almamasına göre farklılık göstermektedir.

Eğer tek bir ülke mevzuatına göre malullük aylığı bağlanmış olupta kişinin malullük derecesi daha sonra artma göstermişse; kişi eğer malullük yardımlarından faydalandıktan sonra bir başka üye devlet mevzuatına tabi olmamış ise bu durumda yapılmakta olan yardımlar yeni şartlara göre ayarlanacaktır. Eğer kişi birden çok üye ülke mevzuatına tabi olarak malullük yardımı almakta ise yardımlar Tüzüğün 371 veya 40.hükümlerine göre yeniden hesaplanır. Eğer malullük aylığını ödeyen ilk kurum Hollanda kurumu ise bunun için özel hükümler getirilmiştir. Yeniden hesaplama durumunda eğer ikinci hesapta çıkan yardım miktarı ödenmekte olandan az bulunur ise bu durumdailk defa yardım yapmak durumunda olan ülke idaresi tarafından tamamlayıcı bir fark ödemesi yapılır. Ağırlaşmanın meydana geldiği zamanda çalışan veya bağımsız durumda olan kimse bağlı bulunduğu mevzuata göre maluliyet yardımına hak kazanamaz ise kişinin ilk defa yardım aldığı üye ülke bu ağırlaşmaya göre ayarlamada bulunmak zorundadır .

4) Aylığın Kesilmesi ve Yeniden Başlaması

Sigortalı malullük aylığı almakta iken, sigortalı olarak çalışmaya başlarsa, aylığı çalışmaya başladığı tarihten itibaren kesilir. Burada kesilmeye yol açacak çalışma, “SS Kurumu’na bağlı olan zorunlu sigortalı çalışma” olarak kabul edilmekte ve Bağ-Kur’a veya topluluk sigortasına bağlı çalışmalar, malullük aylığının kesilmesi sonucunu doğurmamaktadır. Yurt dışındaki çalışmalar da yalığın kesilmesini gerektirmeyen çalışma sayılmaktadır.

Çalışmaya başlaması nedeniyle aylığı kesilen sigortalı işten ayrılarak aylık bağlanmasını talep ederse, kontrol muayenesi sonucu malullük durumunun devam ettiği saptanmak koşuluyla, aylık yeniden, talebi ve raporu izleyen aybaşından başlayarak bağlanır. Ancak aylık yeniden hesplanır ve yeni hesaplanan aylık daha fazla ise, yeni aylık üzerinden ödeme yapılır. Daha önce işaret ettiğimiz gibi, işe alıştırmaya çağrılan sigortalı buna uymazsa aylığının yarısı kesilir.

5) Gelir ve Aylıkların Birleşmesi

Bir veya birkaç sigorta olayı, aynı kişide birleşerek, onun birkaç gelir veya aylıktan aynı anda yararlanma durumunu meydana getirebilir. Malullük aylığı alan sigortalı bir süre sonra yaşlılık aylığına da hak kazanabilir; iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından gelir bağlanmış olan sigortalı aynı veya başka nedene bağlı olarak malullük aylığına da hak kazanabilir. Bu konuda ortaya çıkan temel sorun, sigortalının bu yardımmlardan aynı anda yararlanıp yararlanamayacağıdır. SSK.md.92 bu soruna çözüm getirmiştir:

- Malullük Aylığı + Yaşlılık Aylığı
Hem malullük hem de yaşlılık aylığına hak kazanan sigortalıya, bu aylıklardan sadece fazla olan ödenir. Malullük, yaşlılık, öüm sigortalarının tek prim esasına dayalı oluşu, edimde de teklik sonucunu doğurur. Eğer aylıklar aynı ise sigortalıya sadece yaşlılık yaşlılık aylığı bağlanır.
- Malullük Aylığı + Yaşlılık Aylığı Toptan Ödemesi
Malullük aylığı yanında yaşlılık sigortasından toptan ödemeye hak kazanan sigortalıya yalnız aylık verilir, ayrıca toptan ödeme yapılmaz. Burada da primlerde teklik, yardımda da tekliği getirmektedir.
- Malullük Aylığı + İş Kazası ve Meslek Hastalığı Sigortasından Gelir
Aynı sigortalı, hem malullük aylığı hem de iş kazası ve meslek hastalıkları sigortasından gelire hak kazanırsa, daha farklı bir çözüm benimsenmiş ve bu sigortalar için ayrı ayrı prim ödenmekte olduğundan aynı anda her iki sigorta yardımlarının da yapılması öngörülmüş; ancak buna yine de bir sınır getirilmiştir. Sigortalıya bu aylık veya gelirden yüksek olanın tamamı, düşük olanın da yarısı verilecektir. Bunlar eşitse, iş kazalarıyla meslek hastalıkalrı sigortasından gelirin tümü, malullük aylığının yarısı verilir.

E. Malullük Sigortasının Diğer Yardımları

1) Sağlık Yardımı

Kanun 36.maddesinde aylık almakta olanlara ve bunların eş, çocuk ve ana babalarına sağlık yardımı yapılmasını öngörmüştür. Ancak, Kanun aylık alanlara yapılacak sağlık yardımı ile bunların yakınlarına yapılacak yardımları ayrıayrı düzenlemiştir. Bu başlık aıtında yapılacak yardımlar, hastalık sigortası kapsamında değerlendirilecektir.

2) Rehabilitasyon (İşe Alıştırma)

Malullük aylığı almakta olan sigortalıların çalışma gücünün artması olasılığı versa, kendi mesleklerinde veya yeni bir meslekte çalışmalrını sağlamak amacıyla, Kurum tarafından tıbbi bakım ve mesleki eğitime tabi tutulmaları olanakladır.

Kurumun işe alıştırma çalışmaları üç aşamada yürütülür: Tıbbi rehabilitasyon devresinde, kaybedilen fonksiyonun düzeltilmesi amacıyla tedavi uygulanır. İyileşme döneminde, çalışma alanının belirlenmesine çalışılır. Mesleki rehabilitasyon devresinde, sigortalı kendi mesleğine veya yapabileceği yeni mesleğe hazırlama, yetiştirme ve eğitim alıştırmalarından geçirilir. Bu aşamaları tamamlayan sigortalının işe yerleştirilmesini ilgili kamu kuruluşları sağlar. Kurumm, sigortalıların işe alıştırılmalarını, kendi tesislerinde veya rehabilitasyon merkezlerinde yapabileceği gibi, yurt içinde aynı amaçla kurulmuş diğer tesislerde de yaptırabilir. Rehabilitasyon konusundaki Kurum kararlarına karşı önce Sosyal Sigortalar Yüksek Sağlık Kuruluna, bunun kararına karşı da iş mahkemesine itiraz edilebilir. İşe alıştırma eğitiminin malullük aylığına etkisine gelince, işe alıştırma konusundak kendilerine yazılı bildirim yapılmasına rağmen sigortalı işe alıştırma eğitimiiçin başvurmaz veya başladıktan sonra vazgeçerse, malullük aylığının yarısı, yazılı bildirimdeki başvurma tarihinden sonraki aybaşından itibaren kesilir. Bu kesilme sigortalı işe alıştırma için başvurana kadar sürer. Başvuru tarihinden sonraki ay başından başlayarak kesilen yarım aylık tekrar ödenmeye başlanır.

3) Sosyal Yardım Zammı

Sistemimize malullük, yaşlılık ve ölüm aylığı alanlara, avans ödmesi biçiminde giren bu ödeme, sonradan 27.02.1981 tarih ve 8/2488 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yakacak yardımı olarak adlandırılmıştır. 2422 sayılı Kanunda sosya yardım zammına dönüştürülmüştür. 2795 sayılı Kanunla memur emeklilerine ödenen sosyal yadım zammındaki artışların aynı oranda işçi emeklilerine de yansıtılması öngörülmüş, daha sonra bu bağlantıdan vazgeçilerek bağımsız olarak düzenlenmiştir. Sosyal Yardın Zammı miktarını belirleme yetkisi ise Bakanlar Kuruluna verilmiştir. Bakanlar Kurulu, zam miktarını 15.04.1995 tarihinden geçerli olmak üzere 4.690.000 TL. olarak belirlemişti. Sözü edilen ek 24.maddede, 25.08.1999 tarih ve 4447 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle sosyal yardım zammı miktarı, 4.690.000 TL olarak belirlenmiş ve Bakanlar Kurulunun zam miktarını saptama yetkisine ilişkin hüküm yürürlükten kaldırılmıştır.

20.06.1987 tarihli 3395 sayılı Kanunla Ek 24.maddeye eklenen (L) bendine göre genelve katma bütçeli idareler, döner sermayeli kuruluşlar ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren teşekkül ve kuruluşlarla bunların, müessese, bağlı ortaklı ve iştiraklerinden, çalıştığı en son kuruluş olarak ayrılmak suretiyle kendisine 506 sayılı Kanun hükümlerine göre malullük, yaşlılık ve ölüm aylığı bağlanan kişilere ödenen sosyal yardım zamları, Kurumca yazılıolarak istenmesi üzerine, bu kuruluşlar tarafından en çok iki ay içinde Kuruma ödenir.

Sosyal YardımZammına ilişkin başka bir düzenleme 3995 sayılı Kanun ile getirilmiştir. 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun sosyal yardım zammını düzenleyen Ek. 24.maddesinin (L) bendinde yapılan değişikliklere göre, “genel ve katma bütçeli idareler, mahalli idareler, döner sermayeli kuruluşlar gibi kamu kuruluşları ile kanunla ve kanunların verdiği yetkiye istinaden kurulan diğer kuruluşlar ve 233 sayılı KHK kapsamına giren teşekkül ve kuruluşlarla bunların müessese , bağlı ortaklıklar ve iştiraklerden aylık bağlanmasına hakkazandıktan sonra ayrılanlardan; 506 sayılı Kanun hükümlerine göre malullük, yaşlılık ve ölüm aylığı bağlananların ilk sosyal yardım zammı ödemeleri, söz konusu kuruluşlar adına Kurumca yapılır. Kurumca yapılan ilk sosyal yardım zammı ödemeleri ile bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar ilgili kuruluşlarca Kuruma ödenmemiş sosyal yardım zammı tutarları bu kuruluşlara yapılacak yazılı bildirim tarihinden itibaren en geç bir ay içerisnde defaten Kuruma ödenir. Kurumun yazılıbildiriminde isimleri belirtilenlere sonraki aylarda ödenmesi gereken sosyal yardım zammı tutarları, yeni bir bildirim beklenmeksizin ilgili kuruluşlarca, her ay emekli aylığı ödeme tarihinden önce Kurumun ilgili hesabına yatırılır. Kurumlar vergisi mükellefi olan kurum ve kurulışlarca bu madde gereğince yapılan ödemeler Kurumlar Vergisi uygulamasında gider yazılabilir .

Sosyal Yardım Zammına ilişkin son değişliklerden biri de, 4046 sayılı Kanunla getirilmiştir. Bu kanunun sosyal yardım zammı başlığını taşıyan 23.maddesine göre “özelleştirme kapsamındaki kuruluşların özelleştirme uygulamaları sonucu bunlardaki kamu paylarının % 15’in altına düşmesinden veya bunların tasfiyesinden veyahut tüzelkişilikleri sona ercek şekilde kapatılmasından önce sosyal yardım zammına hak kazanmış olan personele 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı kanunun ek 24.maddesi gereğince ödenen sosyal yardım zamları, ödemenin yapılmasını müteakip Sosyal Sigortalar Kurumunun yazılı talebi üzerine idare tarafından özelleştirme fonundan karşılanmak üzere en çok iki