15/11/2005 08:58:21


BİZE GÖRE / Veysi Seviğ





Vergi Usul Yasası'nın 344'üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ve 01.01.1999 tarihinden itibaren yürürlüğe giren vergi ziyaı suçu ile ilgili ceza Anayasa'ya aykırı bulunarak Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. (E. No: 2001/3. K. No: 2005/4, karar günü: 06.01.2005, Resmi Gazete: 20.10.2005 ve 25972 sayı)


Yüksek Mahkeme tarafından iptal edilen düzenlemeye göre "...bu ceza ziyaa uğratılan verginin bir katına, bu verginin kendi kanununda belirtilen normal vade tarihinden cezaya ilişkin ihbarnamenin düzenlendiği tarihe kadar geçen süre için bu kanunun 112'nci maddesine göre ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden hesaplanana gecikme faizinin yarısının eklenmesi suretiyle" hesaplanarak vergi ziyaı suçu işleyenlerden aranmıştır.


Anayasa'nın 153'üncü maddesi uyarınca Yüksek Mahkeme'nin vermiş olduğu iptal kararının doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, verilen karar gereği olarak bu iptal hükmü kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girecektir.


Vergi Usul Yasası'nda yer alan düzenlemenin daha başlangıçta Anayasa'ya aykırı olduğu konusu gazetemiz yazarı Sayın Bumin Doğrusöz tarafından yayımlanan "Vergi Reformu" başlıklı kitapta ve 09.05.2002 tarihli "Hukuka Göre" köşesinde açıkça ifade edilmiş, ayrıca Yaklaşım Dergisi'nin 134'üncü sayısındaki makalesinde işlenmiştir.


"Bize Göre" köşesinde 17.10.2000 tarihli yazımızın başlığı ise "Vergi ziyaı cezasının hesaplanış biçimi Anayasa'ya aykırıdır."


Bir hukuk devletinde Anayasa'ya açıkça aykırı olan bir ceza 01.01.1999 tarihinden bu güne kadar uygulanmış olup, halen de uygulanabilir niteliktedir. Oluşan suçun niteliği dikkate alındığında, bu suçun cezasız kalması ve özellikle de ortaya çıkan bir "yokluk" boşluğundan yararlandırılması düşünülemez. Bu bağlamda ortaya çıkan hukuksal boşluğun çok acele olarak doldurulması daha açıkçası Anayasa hükümleri ile örtüşen yeni bir düzenlemenin yapılması zorunlu hale gelmiştir.


Ancak diğer yandan yaklaşık altı yıldır ülkemizde vergi ziyaı suçuna Anayasa'ya aykırı bulunan bir ceza uygulamıştır. Bu tür uygulamaların sürdürülmesi hukuk devleti olgusunu tartışılır hale getirmektedir.


Kısa ve öz olarak vergi ziyaı suçu, mükellef veya vergi sorumlusunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi nedeniyle verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi veya eksik tahakkuk ettirilmesi halinde oluşmaktadır.


Vergi Usul Yasası'nın 344'üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ceza miktarının hesaplanmasında Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa'nın 51'inci maddesi uyarınca Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen gecikme zammı (faizi) etkili olmakta ve bu faiz oranı günün ekonomik koşullarına göre değiştirilmektedir.


Bu durum aynı tarihte işlenen bir suça uygulanacak ceza miktarının suçun saptanıp gerekli işlemlerin yapıldıktan sonra suçu işleyene bildirim tarihine göre değişiklik miktarlarda hesaplanmasına neden olmaktadır.


Örneğin 2000 yılının Mart ayında verilmesi gereken yıllık beyanname ile bildirilmesi öngörülen bir gelir unsurunun eksik beyanı halinde, bu durumla ilgili işlemlerin 2004 yılının Şubat ayında sonuçlandırılıp mükellefe bildirilmesi halinde hesaplanacak ceza ile benzer bir durumun eylül ayında bildirimi halinde uygulanacak cezada farklı miktarlar ortaya çıkmış, cezanın muhataplarından söz konusu farklı miktarlar aranmıştır.


Yüksek Mahkeme'nin iptal kararı gerekçesinde de belirtildiği üzere "Anayasa'nın 2'nci maddesinde, Cumhuriyet'in temel nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa'nın ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk bilincinde olan devlettir. Bu bağlamda, hukuk devletinde yasak koyucu, yasaların yalnız Anayasa'ya değil evrensel hukuk ilkelerine de uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür.


Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında -Kimse işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez- üçüncü fıkrasında da -Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur- denilmiştir."


Dava "konusu kurulda düzenlenen vergi ziyaı cezası, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülük karakteri taşımayan, ancak vergi ziyaı suçu işleyenlere öngörülen bir yaptırımdır. Bu durum gözetildiğinde cezanın hesaplanmasında esas alınacak olan oranların yasayla belirlenmesi gerektiği kuşkusuzdur.


Kuralda, ziyaa uğratılan verginin bir katına eklenecek olan cezanın hesaplanmasında esas alınacak olan gecikme faizi oranının Bakanlar Kurulu tarafından ne zaman belirleneceğinin bilinmemesi ve bu durumun sonuçta öngörülecek ceza miktarında belirsizliğe yok açacak olması Anayasa'nın 38. maddesinde sözü edilen ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri, ancak kanunla konulur ve 2. maddesindeki -hukuk devleti- ilkelerine aykırılık oluşturur."


Yukarıya gelen aynen aktarmış bulunduğumuz karar gerekçesinden de anlaşılacağı üzere söz konusu yasal düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren oluşan vergi ziyaı suçlarına kesilen cezalar Anayasa'ya aykırı olmasına rağmen muhatapları tarafından ödenmiş veyahut da zora dayalı olarak tahsil edilmiş bu uygulama yaklaşık altı yıl süreyle sürdürülmüş olup daha da sürdürülebilme olasılığı vardır.


Söz konusu ceza uygulaması uzun süredir tartışıldığında ve sonuçta Anayasa Mahkemesi tarafından da iptal edildiğine göre, ortaya çıkan hukuksal boşluğun gecikmeye meydan verilmeksizin yeni bir yasal düzenleme ile doldurulması gerekmektedir.