Toplam 6 adet sonuctan sayfa basi 1 ile 6 arasi kadar sonuc gösteriliyor

Konu: Tasfiye Sonu Bilançosu

Hybrid View

  1. #1
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    14.Mayıs.2008
    Mesajlar
    3


    Merhabalar,
    Ben Tasfiyeye girmiş bir konut yapı kooperatifine Tasfiye Sonu Bilançosu hazırlamak istiyorum. Acaba nasıl hazırlanır bana bu konuda yardımcı olabilir misiniz?
    AyrıcaTasfiye Halindeki Konut Yapı Kooperatifin Tasfiye Bilançosu örneğini nereden bulabilirim.. Şimdiden teşekkürler..

    İyi Forumlar.

  2. #2
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    14.Mayıs.2008
    Mesajlar
    3
    Kimse bir şey yazmayacak mı çok acil lazım..
    Cumartesi günü genel kurul var yardımlarınızı bekliyorum..
    Lütfen yardımlarınızı esirgemeyiniz..
    İyi Forumlar.

  3. #3
    Müdavim Üye hust59 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    17.Temmuz.2006
    Nereden
    İstanbul / Bolu
    Yaş
    64
    Mesajlar
    1,075
    Tasfiye sonuna

    AKTİF PASİF



    Aktifi yoktur Pasifi Yoktur



    şeklinde bilanço yapacaksınız.
    Malum tasfiye sonucu tüm alacak ve borçların ( tüm hesapların ) kapanması lazım.
    Hüseyin ÜST
    S.M.M.M. İstanbul

  4. #4
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    14.Mayıs.2008
    Mesajlar
    3
    teşekkürler

  5. #5
    Müdavim Üye hust59 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    17.Temmuz.2006
    Nereden
    İstanbul / Bolu
    Yaş
    64
    Mesajlar
    1,075
    <DIV =Secti&#111;n1>
    __________________________________________________ ___________________________<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-comfficeffice" />
    <?:namespace prefix = v ns = "urn:schemas-microsoft-com:vml" /></v:stroke></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:f></v:ulas></vath><o:lock aspectratio="t" v:ext="edit"></o:lock></v:shape></v:></v:shape> Denet Duyuru

    <TABLE =Ms&#111;normalTable style="MARGIN: auto auto auto 3.5pt; WIDTH: 475.2pt; BORDER-COLLAPSE: collapse; mso-padding-alt: 0cm 3.5pt 0cm 3.5pt" cellSpacing=0 cellPadding=0 width=634>
    <T>
    <TR>
    <TD style="BORDER-RIGHT: #d4d0c8; PADDING-RIGHT: 3.5pt; BORDER-TOP: #d4d0c8; PADDING-LEFT: 3.5pt; PADDING-BOTTOM: 0cm; BORDER-LEFT: #d4d0c8; WIDTH: 3cm; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: #d4d0c8; : transparent" vAlign=top width=113>
    Duyuru Tarihi</TD>
    <TD style="BORDER-RIGHT: #d4d0c8; PADDING-RIGHT: 3.5pt; BORDER-TOP: #d4d0c8; PADDING-LEFT: 3.5pt; PADDING-BOTTOM: 0cm; BORDER-LEFT: #d4d0c8; WIDTH: 14.3pt; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: #d4d0c8; : transparent" vAlign=top width=19>
    :</TD>
    <TD style="BORDER-RIGHT: #d4d0c8; PADDING-RIGHT: 3.5pt; BORDER-TOP: #d4d0c8; PADDING-LEFT: 3.5pt; PADDING-BOTTOM: 0cm; BORDER-LEFT: #d4d0c8; WIDTH: 375.85pt; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: #d4d0c8; : transparent" vAlign=top width=501>
    11.11.2003</TD></TR>
    <TR>
    <TD style="BORDER-RIGHT: #d4d0c8; PADDING-RIGHT: 3.5pt; BORDER-TOP: #d4d0c8; PADDING-LEFT: 3.5pt; PADDING-BOTTOM: 0cm; BORDER-LEFT: #d4d0c8; WIDTH: 3cm; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: #d4d0c8; : transparent" vAlign=top width=113>
    Duyuru No</TD>
    <TD style="BORDER-RIGHT: #d4d0c8; PADDING-RIGHT: 3.5pt; BORDER-TOP: #d4d0c8; PADDING-LEFT: 3.5pt; PADDING-BOTTOM: 0cm; BORDER-LEFT: #d4d0c8; WIDTH: 14.3pt; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: #d4d0c8; : transparent" vAlign=top width=19>
    :</TD>
    <TD style="BORDER-RIGHT: #d4d0c8; PADDING-RIGHT: 3.5pt; BORDER-TOP: #d4d0c8; PADDING-LEFT: 3.5pt; PADDING-BOTTOM: 0cm; BORDER-LEFT: #d4d0c8; WIDTH: 375.85pt; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: #d4d0c8; : transparent" vAlign=top width=501>
    DUYURU/2003-100</TD></TR>
    <TR style="mso-yfti-lastrow: yes">
    <TD style="BORDER-RIGHT: #d4d0c8; PADDING-RIGHT: 3.5pt; BORDER-TOP: #d4d0c8; PADDING-LEFT: 3.5pt; PADDING-BOTTOM: 0cm; BORDER-LEFT: #d4d0c8; WIDTH: 3cm; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: #d4d0c8; : transparent" vAlign=top width=113>
    Yayımlandığı Yer</TD>
    <TD style="BORDER-RIGHT: #d4d0c8; PADDING-RIGHT: 3.5pt; BORDER-TOP: #d4d0c8; PADDING-LEFT: 3.5pt; PADDING-BOTTOM: 0cm; BORDER-LEFT: #d4d0c8; WIDTH: 14.3pt; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: #d4d0c8; : transparent" vAlign=top width=19>
    :</TD>
    <TD style="BORDER-RIGHT: #d4d0c8; PADDING-RIGHT: 3.5pt; BORDER-TOP: #d4d0c8; PADDING-LEFT: 3.5pt; PADDING-BOTTOM: 0cm; BORDER-LEFT: #d4d0c8; WIDTH: 375.85pt; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: #d4d0c8; : transparent" vAlign=top width=501>
    MALİ ÇÖZÜM / TEMMUZ-AĞUSTOS-EYLÜL 2003</TD></TR></T></TABLE>

    Mehmet MAÇ (YMM)
    Uğur Nabi YALÇIN (Avukat)
    Cüneyt BÜYÜKYAKA (Avukat)

    DENET YMM A.Ş.

    SERMAYE ŞİRKETLERİNDE TASFİYE


    Ülkemizde şirket kurmak, nispeten bilinen ve kolayca yapılabilen bir işlemdir. Ancak kurulan bir şirketin ortadan kaldırılması, kuruluş prosedüründen daha ağır ve karmaşık olan, bilinmezlikleri ve belirsizlikleri bulunan bir sürecin sonunda gerçekleşebilmektedir.Bu durumu nikah kıymanın kolay, boşanmanın ise buna nazaran zor oluşuna benzetmek mümkündür.

    Tasfiye prosedürünün uzun ve karmaşık oluşu yüzünden, ülkemiz gayri faal şirket çöplüğüne dönmüş bulunmaktadır. Nitekim Gelirler Genel Müdürlüğü’nün resmi kayıtlarına göre 2002 yılı Ocak ayı itibariyle faal görünen mükellef sayısı 567.986 iken Ağustos 2003 itibariyle faal görünen kurumlar vergisi mükellef sayısı 600.000’e yaklaşmıştır. Faal görünen diyoruz çünkü bu sayının büyük bir ekseriyetinin, gayri faal olan ve hatta boş beyanname dahi vermeyen tasfiyeye muhtaç şirketleri gösterdiğini düşünmekteyiz.

    Vergi Usul Kanununun 160 ıncı maddesinde adresinde bulunamayan, başka adreste faaliyet gösterdiğine dair bilgi edinilemeyen mükelleflerin mükellefiyet kayıtlarının vergi dairesince silinebilmesine imkan veren bir hüküm yer almaktadır. Maliye Bakanlığı 1998/6 ve 2000/12 no.lu Uygulama İç Genelgeleri ile, bu tanıma uyan, dosyası hareketsiz, ilgililerine ulaşılamayan şirketlerin vergi mükellefiyetlerinin re’sen silinmesinin usul ve esaslarını belirlemiştir.

    Bu düşündürücü tablonun önüne geçebilmenin ancak tasfiye prosedürünün bilinmezliklerinin giderilmesi ve pratikleştirilmesiyle mümkün olacağı ortadadır.

    Asgari sermaye tutarı limited şirketlerde 5 milyar liraya, anonim şirketlerde 50 milyar liraya çıkarılmış olup, sermayesi daha az olan şirketlerin sermayelerini en az bu seviyeye yükseltmeleri gerektiği hükme bağlanmıştır. 2002/4 no.lu İç Ticaret Genel Tebliği uyarınca bu şekilde yapılacak sermaye artışının Ticaret Sicili Memurluğuna başvurularak en geç 30.06.2004 tarihine kadar tamamlanması yani tescili gerekmektedir. Bu işlemi süresi içinde yapmayan şirketler hakkında Türk Ticaret Kanunu’nun 274. maddesi hükmü gereğince Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından fesih davası açılabilecektir.

    Bir şirketin ortadan kaldırılmasının yegane yöntemi tasfiye olmayıp şirketler, nevileri aynı olmak kaydıyla başka bir şirketle birleşmeleri suretiyle de ortadan kaldırılabilir. Şirket devirlerinin Kurumlar Vergisi Kanununun 37,38 ve 39 uncu maddeleri uyarınca tamamen vergisiz olarak yapılması mümkündür.Ayrıca nevi değişikliği ve bir kamu tüzel kişisi tarafından devralınma durumlarında şirketler, tasfiye yapılmadan da infisah edebilir. Ancak bu yazımız, sermaye şirketlerinin tasfiyesine ilişkin Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin özet açıklamasıyla sınırlı olduğundan aşağıdaki bölümlerde, şirketlerin tasfiyesiz infisah yoluyla ortadan kaldırılması işlemlerine yer verilmemiştir. <BR style="PAGE-BREAK-BEFORE: always; mso-break-: secti&#111;n-break" clear=all>

    <H1 style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt 18pt; TEXT-INDENT: -18pt"></H1>
    <H1 style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt 18pt; TEXT-INDENT: -18pt"></H1>
    <H1 style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt 18pt; TEXT-INDENT: -18pt"></H1>
    <H1 style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt 18pt; TEXT-INDENT: -18pt"></H1>
    <H1 style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt"></H1>

    <H1 style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt 18pt; TEXT-INDENT: -18pt">1. SERMAYE ŞİRKETİ-ŞAHIS ŞİRKETİ AYRIMI :</H1>

    Her ne kadar Türk Ticaret Kanunu’nda sermaye şirketleri ve şahıs şirketleri ayrımı yapılmamışsa da, öğretide ve uygulamada bu ayrımın yerleştiği görülmektedir.

    Bu ayrımın Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapıldığı bilinmektedir. Buna göre: Anonim, hisseli komandit, limited şirket ile aynı mahiyetteki kurumlar sermaye şirketidir. (KVK md. 2) Bu şirketlerin dışındakiler ise şahıs şirketleridir.

    Yani Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen “kollektif şirketler”(madde 153-242), “adi komandit şirketler” (madde 243-268) birer şahıs şirketidirler. Bu şirketlerin dışında kalıp, Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen “anonim şirketler” (madde 475-484), “limited şirketler” (madde 503-556) ise sermaye şirketi olarak nitelendirilmektedir.Borçlar Kanunu, madde 520-541’de düzenlenmiş olan adi şirketler de bir ticaret şirketi olmayıp; şahıs şirketidirler.

    <H1 style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt 18pt; TEXT-INDENT: -18pt">2. İNFİSAH, FESİH VE TASFİYENİN HUKUKİ NİTELİĞİ :</H1>

    Bilindiği üzere, sermaye şirketlerinin sona ermeleri infisah ve fesih olarak iki şekilde gerçekleşmektedir. Bu iki durumun sonucunda ise şirketler tasfiye sürecine girmektedir.

    İnfisah, yasada veya esas sözleşmede öngörülen sebeplerden birinin gerçekleşmesi ile, herhangi bir karar alınmasına veya ihbarda bulunulmasına gerek olmaksızın şirketin kendiliğinden sona ermesidir.

    Fesih, yasada veya esas sözleşmede yer alan sebeplerden birine dayanarak bu yetkiye sahip olanlar tarafından şirketin sona erdirilmesidir.

    Tasfiye ise, şirketin malvarlığının paraya çevrilmesi, alacaklarının tahsil edilmesi, borçlarının ödenmesi ve olumlu bir bakiye varsa bunun tasfiye payı hükümlerince pay sahiplerine dağıtılması ve şirketin kaydının sicilden silinmesi işlemlerinin tümüdür.

    Şirketin tasfiye haline girmesiyle, amacında değişiklik olur.Şirket işletme konusunun gerektirdiği faaliyetler durur.TTK’nın genel hükümleri gereği şirket, pay sahipleri ve üçüncü kişilerle olan ilişkilerinde tüzel kişiliğini, hukuki ehliyeti tasfiye amacı ile sınırlı olarak muhafaza eder. (TTK m.208-439/2) TTK m. 231’de “Tasfiye memurları tasfiyenin icaplarından olmayan yeni bir muamele yapamazlar “ şeklinde ifade edilen özel hüküm ile, tasfiye halindeki şirketlerin, tasfiyeden önce başlanmış olup da henüz neticelendirilmemiş olan işler dışında (TTK m. 430), sadece tasfiye amacına yönelik işlemlerde bulunabilecekleri öngörülmüştür. Bu amacın dışında kalan iş ve muameleler, hukuki ehliyet dışında kaldıklarından, şirketi ilzam etmez. Bu bakımdan (tasfiye kararı uygun olarak tescil ve ilan edilmiş olmak kaydı ile) üçüncü şahısların iyi niyetinin de herhangi bir önemi yoktur.Dış ilişkide yeni bir işlemin şirketi ilzam edebilmesi için, yapılan işlemin “tasfiye gereği yapılmış olması” yeterli olmayıp TTK m. 219/2 gereği “zaruret halinde” gerçekleştirilmiş olduğunun ispat edilmesi gereklidir.Bu hüküm, üçüncü şahıslar bakımından son derece tehlikelidir.

    Bununla birlikte, “Tasfiye memurları, şirketin mevzuunu teşkil eden muamelelere, her halde ortakların ittifakı ile, feshe mahkemece karar verilmiş olan hallerde ortaklar ittifak edemezlerse, mahkemenin tasvibi ile muvakkat olarak devam edebilirler” (TTK m. 232). Kollektif şirketler hakkındaki bu hüküm, TTK m. 450/1. maddenin atfı ile anonim şirketler
    hakkında da uygulanır. Ancak, şirket konusuna giren işlerin yapılabilmesi kollektif şirketler için oybirliği şartına bağlanmış iken, anonim şirketler, TTK m. 372 ve 378. maddelerde belirtilmiş nisap ve çoğunluk hükümlerine uymak suretiyle alınacak bir genel kurul kararı ile bu işleri gerçekleştirebilirler (TTK m. 450/2). Nitekim uygulamada bir çok şirket tasfiye sonuna kadar faaliyetlerini sürdürmektedir.Tasfiye halindeki şirketlerin yaptıkları bu gibi işlemler, vergisel yönden diğer işlemler gibidir.


    Tasfiye haline giren şirketin unvanına, şirketle hukuki işlemlerde bulunacakları uyarmak amacıyla “tasfiye halinde” ibaresi ilave edilir. (TTK m. 439/2)

    Türk Ticaret Kanunu’nun “Tasfiye” başlıklı 552. maddesinin: “Anonim şirketin, tasfiye memurlarının tayin ve azilleri, tasfiyenin yürütülmesi, ticaret sicilindeki kaydın silinmesi ve ticari defterlerin saklanması hakkındaki hükümleri, limited şirketlerde de uygulanır.” hükmü gereğince, tasfiye konusuyla ilgili olarak anonim şirket hakkındaki açıklamalar, limited şirketleri de kapsamaktadır.

    3. SERMAYE ŞİRKETLERİNDE TASFİYE NEDENLERİ :

    Bir sermaye şirketi, infisah ile veya feshedilerek olsun, genel olarak aşağıdaki nedenlerle sona ermektedir:

    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Şirketin ana sözleşmesinde belirtilen amaçlarına ulaşılmış olması veya amaca ulaşmanın imkansız hale gelmesi,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Ana sözleşmede gösterilen somut bir infisah ya da fesih sebebinin gerçekleşmesi,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Şirketin iflasına karar verilmiş olması,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Genel kurul tarafından tasfiye kararının alınması,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Şirketin bir başka şirketle birleşmesi,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Şirket organlarından birinin eksikliği,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Anonim şirketlerde TTK m. 324 hükmüne göre esas sermayenin 2/3’ünün yitirilmiş olmasına karşılık; 1/3 sermaye ile yetinme veya sermayenin tamamlanması kararının alınmamış olması,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Anonim şirketlerde ortak sayısının beş kişiden aşağı düşmesi,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Anonim şirketlerde TTK m. 436 hükmüne göre esas sermayenin 2/3’ünün yitirilmesi durumunda alacaklıların feshe ilişkin başvuruları,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Limited şirketlerde ana sözleşmede aksine bir hüküm yoksa esas sermayenin ¾’üne sahip ortakların ¾’ünü teşkil eden bir çoğunlukla verilecek karar, (TTK m. 549)</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Limited şirketlerde ortaklardan birinin talebi üzerine haklı nedenlere dayanarak mahkemenin verdiği karar, (TTK m. 549)</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l0 level1 lfo1">Limited şirketlerde kanunda yazılı diğer nedenler, (TTK m. 324,504,522; örneğin ortak sayısının bire düşmesi veya elliden fazla olması)</LI>


    Bunların dışında sermaye şirketlerinin ana sözleşmelerinde belirtilen sürenin sona ermesinin hukuki sonuçları konusunda farklı görüşler bulunmakla birlikte Yargıtay’ın yerleşik içtihatları ve doktrindeki çoğunluk görüşüne göre sürenin sona ermesi bir tasfiye nedeni değildir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 25.02.1987 tarihli, E:1986/11-211,K:120 sayılı kararı ile daha önceki tartışmalara son vererekŞirketin süresi biterse,
    şirket kendiliğinden sona ermez.” şeklinde karar vermiştir.Bu nedenle süresi bittiği halde faaliyetlerine devam eden şirket, kendiliğinden ve hiçbir organın karar almasına gerek olmadan süresiz bir anonim şirket haline gelir; ancak, Ticaret Sicilinin açık ve gerçek olması ilkeleri gereği ve her değişikliğin sicile işlenmesi lüzumu karşısında şirket genel kurulunun, sırf bu nedenle, ana sözleşme değişikliği yapması gerekir.

    4. TASFİYE SÜRECİNİN AŞAMALARI :

    Türk Ticaret Kanunu madde 438 gereği, sona erme iflastan başka bir sebepten ileri gelmişse, (fesih ve infisah sebeplerinden herhangi biri) durum yönetim kurulu tarafından ticaret siciline tescil ve ilan olunur.Yazımızda genel kurulun aldığı fesih kararı gereği şirketin tasfiye sürecine girmesi anlatılsa da, şirketin iflas dışındaki diğer nedenlerle tasfiye sürecine girmesinde, tasfiye işlemleri açısından fark yoktur.

    Şirketin iflas neticesinde tasfiye sürecine girmesinde ise; tasfiye, İcra İflas Kanunu madde 184-256 dairesinde, iflas dairesi ve iflas idaresi tarafından yapılır.

    4.1.Tasfiye Kararının Alındığı Genel Kurulun Yapılması :

    Tasfiye, genel kurulun şirketin tasfiye haline girmesine ilişkin kararı ile başlar. Bu genel kurulda tasfiye kararı alınır, tasfiye memuru seçilir. Şirket unvanının “Tasfiye Halinde” ibaresi ile tescili konusunda tasfiye memuruna yetki verilir.Yönetim kurulu, tescil ve ilan işlemi için Ticaret Sicil Memurluğuna bir dilekçe ile başvurulur. Bu dilekçeye ikişer nüsha tasfiyeye ilişkin genel kurul kararı, tasfiye memurlarına ilişkin “Tasfiye Halinde” ibaresi altında düzenlenmiş imza sirküleri ve hazirun cetveli ve komiser tayin yazısının aslı eklenir. Durum birer hafta ara ile üç kez ilan olunur (TTK m. 438). İlanda, alacaklıların alacaklarını yazdırmaları için belgeleri ile birlikte bir yıl içinde başvurmaları istenir. Sürenin başlangıcı, üçüncü ilan tarihidir.İlan metninin örneği :
    <DIV style="BORDER-RIGHT: medium n&#111;ne; PADDING-RIGHT: 0cm; BORDER-TOP: medium n&#111;ne; PADDING-LEFT: 0cm; PADDING-BOTTOM: 0cm; BORDER-LEFT: medium n&#111;ne; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: text 1.5pt solid; mso-element: para-border-div">


    Ticaret Ünvanı
    TASFİYE HALİNDE .................. ..................... ................. ..................... ŞİRKETİ

    Tasfiye Memurundan
    ... İLAN
    .................. Ticaret Sicili Memurluğundan .....-...... sicil numarasında kayıtlı olan şirketimiz .../.../...... tarihinde tasfiyeye girmiş ve tasfiye kararı .../.../..... tarihinde tescil edilmiştir.

    Şirketimiz borçlu ve alacaklılarının ellerindeki belgelerle birlikte. Bu ilanın üçüncü defa yayınlanmasından itibaren bir yıl içinde ............ .................. .................. .................. adresinde bulunan tasfiye memurluğuna müracaatları ilan olunur.

    Tasfiye Memuru

    Kaşe İmza


    Bu ilan en çok birer hafta ara ile üç kez ilan ettirilir.(TTK m. 438)










    4.2. Tasfiye Memurlarının Atanması, Görev Ve Yetkileri:

    Tasfiye memurları ana sözleşmeyle veya genel kurul kararı ile atanabilirler. Ana sözleşme veya genel kurul kararı tasfiye memurlarının atanmasına ilişkin hüküm taşımıyorsa, bu durumda yönetim kurulu tasfiye işlemlerini yürütür.

    Bazı özel durumlarda tasfiye memurları ticaret mahkemesi tarafından da atanabilir.
    Yargıtay Ticaret Dairesi 01.10.1945 gün, K:1907 sayılı kararında “Anonim şirketin idare meclisi bulunmadığı gibi umumi heyeti de toplamak imkansız hale gelmiş bulunmasına göre idare meclisi ve umumi heyetin yerine geçmiş olan Ticaret Bakanlığı’na izafeten Muhakemat Müdürlüğü’nün isteğinin kabulü ile tasfiye memuru tayin edilmesi gerekir” şeklinde görüş bildirmiştir.

    Yönetim kurulu, tasfiye memurlarını ticaret siciline tescil ve ilan ettirmekle yükümlü bulunmaktadır. (TTK m. 441/2)

    Tasfiye memurlarının, tasfiye sonu genel kuruluna kadar yapacakları işlemler aşağıda belirtilmiştir:

    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Basiretli bir iş adamı gibi davranarak, şirketin tüm mal varlığını korumak amacıyla gereken önlemleri almak,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Başlangıç envanterini ve bilançosunu hazırlamak,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Tasfiyenin başladığını, üç gün içinde ilgili vergi dairelerine bildirmek, (VUK m. 162, 6183 sayılı Kanun madde 33)</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Şirketin tüm belge ve defterlerine el koymak,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Tasfiye işlemlerinin gerektirdiği defterleri tutmak,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Başlangıç envanterinin ve bilançosunun onaylanması için genel kurulu toplantıya çağırmak,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Bilançoyu, genel kurulun onayına sunmak,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Alacaklıları tasfiyeden haberdar etmek ve alacaklarını bildirmeleri konusunda uyarmak, (TTK m. 445 gereği tasfiye memurları, bilinen alacaklılara iadeli taahhütlü mektupla, diğer alacaklılara ise, ana sözleşme ile gösterilen şekilde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan ile, alacaklarını beyana davet etmelidirler. Doktrinde tasfiye memurlarının da, yönetim kurulundan ayrı olarak, üç ilanla alacaklıları beyana davet etmeleri gerektiği savunulsa da, uygulamada TTK 438. madde gereğince yönetim kurulu tarafından yapılan ilan yeterli görülmektedir.Oysa alacaklıları davet bakımından, iki ayrı madde ile hem tasfiye memurlarına ve hem de yönetim kuruluna verilen bu ilan mükellefiyeti, birbirinden ayrı ve her ikisi de yapılması gereken işlemlerdir. Bu itibarla yönetim kurulunun alacaklıları nasıl olsa davet ettiğini düşünerek, TTK m. 445/1’e uygun olarak alacaklıları davet etmeyen tasfiye memurları, haksız dağıtıma sebebiyet verildiği için alacaklarını tahsil edemeyen alacaklılara karşı TTK m.445/4 gereği müteselsilen sorumlu olurlar.)</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Şirketin her türlü alacağının tahsili amacıyla girişimde bulunmak,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Günlük ve başlamış işleri bitirmek ve tasfiyeye yararlıysa yeni işlere girişmek,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Şirket varlıklarını nakite çevirmek,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Şirketin amme idarelerine olan borçlarını ödemek,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Diğer şirket borçlarını ödemek,</LI>


    1. <LI =Ms&#111;normal style="MARGIN: 0cm 0cm 0pt; tab-stops: list 36.0pt; mso-list: l1 level1 lfo2">Şirket malvarlığının borçları karşılayamaması durumunda, ticaret mahkemesine</LI>

    başvurarak iflasın açılmasını istemek,

    15.Ara bilançolar ile son bilançoyu düzenlemek,

    4.3. Tasfiye Sonu Genel Kurulunun Yapılması:

    Tasfiye memurlarının, tasfiye bakiyesini dağıtmaya başlamadan önce, tasfiye sonu bilançosu (kat’i bilanço) olarak isimlendirilen bilançoyu düzenleyerek (TTK m. 446/3) genel kurul onayına sunmaları gerekmektedir. (TTK m. 450-240/2)

    TTK 438’de öngörülen bir yıllık süre geçtikten ve şirketlerin borçları ödenip, alacakları tahsil edildikten sonra bir tasfiye sonu bilançosu ve envanteri çıkarılır. Bu bilanço ve envanterin onaylanması için genel kurul yapılır. Bu genel kurulda ayrıca, tasfiye evrakının on yıl süre ile saklanmasına ilişkin karar alınır. Genel kurulun tescili sırasında dilekçeye 2 nüsha toplantı tutanağı ile mal beyannamesi eklenir.Örnek karar metni:

    KARAR NO:
    KARAR TARİHİ: (Tarih ilanın yayınlandığı tarihten 1 sene sonraya ait olacaktır.)
    TOPLANTIYA KATILANLAR:

    KARAR METNİ

    1. Şirketimiz ../../..... tarihinde tasfiyeye girmiş olup, tasfiye kararı ../../..... tarihinde tescil edilmiştir.Borçlu ve alacaklılara çağrı mahiyetindeki ilanlar; 1. ilan ../../....; 2. ilan ../../....; 3. ilan ../../..... tarihli Ticaret Sicil Gazetelerinde yayınlanmıştır.
    2. 3. ilanın yayınlanmasından itibaren 1 yıl süre geçtiğinden ; tasfiyenin sonuçlandırılmasına ve Tasfiye Memurunun ibra edilmesine,
    3. Şirketin kuruluşundan bugüne kadar mevcut olan kanuni defter ve belgelerin T.C. uyruklu .....ili,..........ilçesi...........adresinde mukim Tasfiye Memuru........tarafından saklanmasına,

    <DIV style="BORDER-RIGHT: medium n&#111;ne; PADDING-RIGHT: 0cm; BORDER-TOP: medium n&#111;ne; PADDING-LEFT: 0cm; PADDING-BOTTOM: 0cm; MARGIN-LEFT: 70.8pt; BORDER-LEFT: medium n&#111;ne; MARGIN-RIGHT: 0cm; PADDING-TOP: 0cm; BORDER-BOTTOM: text 1.5pt solid; mso-element: para-border-div">
    oy birliğiyle karar verilmiştir.

    4.4.Pay Sahiplerine Ödeme Yapılması:

    Kat’i bilançonun genel kurulca onaylanarak kesinleşmesinden sonra, tasfiye paylarının dağıtılması imkanı doğar. Alacaklıların üçüncü defa davetinden itibaren bir yıl geçmedikçe kalan mevcut dağıtılamaz kuralı kabul edilmiştir.(TTK m. 447/2-c1) Ancak, alacaklılar için bir tehlike mevcut olmadığı taktirde mahkemece bir yıl geçmeden dahi dağıtılmaya izin verilebilir.Hal ve duruma göre alacaklılar için bir tehlike mevcut olmadığı, borçların ödenmiş, tevdi ve temin edilmiş olduğu belgelerden anlaşıldığı taktirde mahkeme bir yıllık süre geçmeden dağıtmaya izin verebilir.(TTK m. 447/2-c2)

    Alacaklıların TTK m. 438’de belirtilen bir yıl içinde, alacaklarını kaydettirmek için müracaat etmemeleri, haklarının zayi olmasına neden olmaz. Nitekim Yargıtay Ticaret Dairesi 26.04.1962 tarih, E:10455, K:10566 sayılı kararında “Bir anonim şirketin infisahı sırasında TTK m. 438 gereğince yapılan ilana uyularak bir yıl içinde alacağını kaydettirmemiş olmak, ilgilinin dava hakkını düşürmez.” şeklinde görüş bildirmiştir.






    KVK’ nın 34. maddesinde, “ Tasfiye memurları kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergileri ödemeden veyahut bu vergilerle diğer itirazlı tarhiyat için karşılık ayırmadan, İcra ve İflas Kanunu’nun 206’ncı maddesinin 6’ncı sırasında yazılı alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma yapamazlar.
    Aksi taktirde bu vergilerin asıl ve zamlarından ve vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olurlar.”

    Bu hükümden de anlaşılacağı üzere tasfiye memurları, tasfiye süresi boyunca gerekli karşılıkları ayırarak veya sorumluluğu üstlenip, bu karşılıkları ayırmaksızın ortaklara dağıtım yapabilirler.Bu dağıtım ortaklar açısından kar payı tahsili ve/veya sermayesinin geri alma anlamı taşır.Yani ortakların yaptığı bu çekişlerin, şirketten borç para alma olarak nitelendirilmesi, çekilen paralara faiz yürütülmediği gerekçesiyle örtülü kazanç iddiasında bulunulması fevkalade yanlıştır.

    4.5. Tasfiyenin Tamamlandığının Vergi Dairesine Bildirilmesi:

    Tasfiye memurları, VUK m. 162 ve 6183 sayılı Kanunun 33. maddesi gereği tasfiye işlemlerinin bittiğini ilgili vergi dairesine bildirmek zorundadırlar.

    4.6. Şirket Unvanının Ticaret Sicilinden Terkini:

    Son ve kat’i bilanço genel kurul tarafından tasdik olunduktan ve tasfiye payları hissedarlara ödendikten sonra, tasfiye memurları şirket unvanının ticaret sicilinden silinmesi için ilgili ticaret sicil memurluğuna müracaat ederler.

    <SPAN style="
    Hüseyin ÜST
    S.M.M.M. İstanbul

  6. #6
    Müdavim Üye hust59 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik tarihi
    17.Temmuz.2006
    Nereden
    İstanbul / Bolu
    Yaş
    64
    Mesajlar
    1,075
    <DIV =Secti&#111;n1>
    <H6 style="PAGE-BREAK-AFTER: auto; mso-paginati&#111;n: n&#111;ne; mso-hyphenate: n&#111;ne"><B style="mso-bidi-font-weight: normal">AMACINA ULAŞMIŞ YAPI KOOPERATİFLERİNİN TASFİYESİ SONUCU ORTAKLARA DAĞITILAN ARTIK DEĞERLERİN VERGİSEL DURUMU<?:namespace prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-comfficeffice" />[/B]</H6>
    <H1 style="MARGIN-TOP: 6pt; TEXT-ALIGN: justify"></H1>
    <H1 style="MARGIN-TOP: 6pt; TEXT-ALIGN: justify">Mehmet MAÇ* Hande JAMALİ**</H1>

    I- GİRİŞ
    Kooperatif, 24.04.1969 tarih ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (KK) 1. maddesinde <B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">“Tüzel kişiliğe haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve kamu tüzel kişileriyle özel idareler, belediyeler, köyler, cemiyetler ve dernekler tarafından kurulan değişir sermayeli teşekkül”[/I][/B] şeklinde tanımlanmıştır.
    Tanımda da yer verildiği üzere kooperatiflerde asıl olan amaç, kazanç sağlama değil, güç birliği ve dayanışma yoluyla ihtiyaçların ekonomik şekilde giderilmesi ve ortakların müşterek ekonomik menfaatlerinin korunmasıdır. Bu sebeple prensip olarak kooperatifler kurumlar vergisi yükümlüsü olmakla beraber belirli şartların mevcudiyeti halinde kurumlar vergisinden muaftır. Bu muafiyet, ihtiyaçların bir araya gelerek giderilmesi olgusunda temellenmektedir. Gerçekten, kooperatifin ortak gayesini gerçekleştirmek amacıyla bir araya gelen gerçek ve bazı tüzel kişiler prensip olarak kazanç sağlama amacını gütmemektedirler. Bununla birlikte ortak gayenin gerçekleştirilmesi esnasında kooperatiflerin yapmış olduğu bazı ekonomik veya hukuki eylemler, kazanç oluşması ve/veya muafiyet şartlarının ihlal edilmesine sebebiyet vermekte ve kooperatifi vergi süjesi haline getirmektedir.
    Bu yazımızda ortak gayesini gerçekleştiren diğer bir ifadeyle amacına ulaşan kooperatiflerde, tasfiye sonucu tüzel kişilik varlığında yer alan artık değerin ortaklara dağıtılmasının muafiyet şartlarını ihlal edip etmeyeceği ve kooperatifin kurumlar vergisi yükümlülüğünün doğup doğmayacağı tartışılacaktır.
    <B style="mso-bidi-font-weight: normal">II- KOOPERATİFLERİN KURUMLAR VERGİSİ MUAFİYETİ HUSUSUNDA YASAL DÜZENLEME[/B]
    Bilindiği gibi, KVK’nın 1. maddesinde <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“Mevzuu ve Mükellefler”[/B] başlığı altında <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“Kooperatifler”[/B] ifadesi yer almakta ve böylece kooperatifler kurumlar vergisinin konusuna girmektedir. Aynı Kanun’un 3. maddesinde, okul kooperatifi gibi dernek veya adi şirket mahiyetinde olanlar dışında kalan, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na ya da özel kanunlarına göre kurulan istihlak , istihsal, kredi, satış, yapı vesair yerli ve yabancı kooperatiflerin mükellef olduğu açıklayıcı mahiyette yer almıştır. Ancak, KVK’nın muafiyetleri düzenleyen 7. maddesinde kooperatiflere de yer verilmiş, 16. bentte ise muafiyetin şartları sayılmıştır. Buna göre kooperatifler esas mukavelelerinde;
    - Sermaye üzerinden kazanç dağıtılmaması,
    - İdare meclis başkan ve üyelerine kazanç üzerinden hisse verilmemesi,
    - İhtiyat akçelerinin ortaklara dağıtılmaması,
    - Münhasıran ortaklarıyla iş görülmesi,
    hükümlerine yer vermeleri ve fiilen de bu şartlara uymaları halinde kurumlar vergisinden muaftırlar.
    Ayrıca 4369 sayılı Kanun’la muafiyet hükmüne eklenen parantez içi bir hükümle[1] kooperatiflerin faaliyet gösterdikleri alanda bir üst kuruluşa[2] üye olma şartı da getirilmiştir. Böylelikle kooperatifler, muafiyetten yararlanabilmek için bir üst kuruluşa üye olmak zorundadır.
    <B style="mso-bidi-font-weight: normal">III- KOOPERATİFLERİN ARTIK DEĞERİ[/B]
    Artık değerden kastımız, kooperatifin gayesini gerçekleştirdikten (amacına ulaştıktan) sonra, nihai ürünün veya işlemin dışında oluşan olumlu gelir-gider fazlasıdır. Diğer bir ifadeyle ortaklara kooperatifin kuruluşuna mesnet teşkil eden amacın gerçekleşmesinden sonra, yani ortaklara sermaye pay bedellerine karşılık gelen değerlerin tesliminden ve tüm borçların ödenmesinden sonra kalan varlık fazlasıdır.
    Konuyu netleştirmek açısından kurumlar vergisi muafiyeti ile birlikte KVK’nın 8. maddesinde düzenlenen risturn istisnasından da bahsetmek gerekmektedir. Bilindiği gibi <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“risturn” [/B]istihlak, istihsal ve kredi kooperatiflerinde ortakların kooperatifle yaptıkları muameleler neticesinde ortaklardan alınan veya onlar lehine doğan fazlaların yine ortaklara iade edilmesidir. Esas itibariyle ortakların geri aldıkları kendi paralarını vergilememek amacını güden bu istisna sadece vergi muafiyeti olmayan kooperatifler açısından anlamlıdır.
    Çünkü bir kooperatif kurumlar vergisinden muaf ise zaten istisnaya ihtiyaç yoktur. Öte yandan risturn istisnası yapı kooperatifleri açısından söz konusu değildir. Kanun metninde yapı kooperatifleri yer almamaktadır. Esas itibariyle yapı kooperatifleri açısından prensip olarak diğer kooperatiflerde olduğu gibi bir gelir gider fazlası da doğmaz. Çünkü diğer kooperatiflerde ortaklar kooperatifle devamlı bir alış-verişte bulundukları halde yapı kooperatiflerinde ortaklar sadece konut veya işyerlerine sahip olabilmek için aidat öderler.
    Dolayısıyla yazımıza konu ettiğimiz ve artık değer olarak ifade ettiğimiz husus, kurumlar vergisi muafiyeti taşıyan bir kooperatifin çeşitli şekillerde tasfiyesi hallerinde ortaya çıkan değer fazlası olup, kooperatifin amacı doğrultusunda gerçekleşen ve ortaklara dağıtılan olumlu gelir-gider farkı değildir. Kooperatifin faaliyette olduğu süreç içinde bu artık değer çeşitli şekillerde oluşabilir. Artık değere, konut veya işyerleri ortaklara teslim edildikten ve tüm borçlar ödendikten sonra, kooperatife kalan arsa fazlası örnek olarak verilebilir. Keza bir kooperatifin ticari gaye olmaksızın sadece varlıklarının değerini korumak amacıyla elde etmiş olduğu kira veya menkul sermaye iradı gibi değerler[3], kooperatifin dövizli işlemlerinden lehte oluşan ve gelir olarak dikkate alınan kur farkları, kooperatifin faaliyetini sürdürebilmek için almış olduğu gayrimenkul, taşıt vs. aktif değerler bu cümledendir.
    Hemen belirtmek gerekir ki, bir kooperatifin varlığı süresince ortakları dışındaki kişilerle kazanç sağlamaya yönelik yapmış olduğu işlemler, esas itibariyle muafiyet şartını zaten bozacağından bu türden oluşan değerler artık değer olarak ifadelendirdiğimiz hususun dışında kalmaktadır.
    <B style="mso-bidi-font-weight: normal">IV- AMACINA ULAŞMIŞ KOOPERATİFLERİN TASFİYESİNDE DAĞITILAN ARTIK DEĞER KURUMLAR VERGİSİ MUAFİYET ŞARTINI İHLAL ETMEMELİDİR[/B]
    Kooperatifler Kanunu’nun 83. maddesinde <B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">“Tasfiye haline giren kooperatifin bütün borçları ödendikten sonra ve ortak pay bedelleri geri verildikten sonra kalan kısımlar, ancak ana sözleşmede bu husus öngörülmüş olduğu takdirde ortaklar arasında paylaştırılır.”[/I][/B] hükmü yer almaktadır. Aynı hükme göre bu hükmün ana sözleşmede yer almaması halinde tasfiye sonucunda arta kalan miktar, kooperatifleşme amacına uygun olarak harcanmak üzere Türkiye Milli Kooperatifiler Birliği’ne bırakılmaktadır.
    Ana sözleşmede böyle bir hükmün yer almış olması ilk bakışta KVK’nın 7. maddesindeki ihtiyat akçelerinin ortaklara dağıtılmaması şartına aykırı bir durum teşkil ettiği düşünülebilir. Ancak yazımıza mesnet teşkil eden düşüncemiz, kooperatifin varlığı ve faaliyet süresi içinde bu dağıtımın yapılmaması şartı olarak algılanması gerektiğine dayanmaktadır. Gerçekten madde hükmü, faaliyet süresi içinde oluşan ihtiyat akçelerinin ortaklara dağıtımını ticari bir işletme ortaklarının (kooperatif bünyesinde oluşan fakat KV muafiyetini ihlal etmemiş) kazanç unsurlarından pay alması ile aynı doğrultuda görüp, Kanun’un vergisiz olarak bu kazançların elde edilmesini yasaklamış olması temeline dayanmaktadır. Her ne kadar KVK’nın 7. maddesindeki ifadede tasfiye veya faaliyet süresi gibi bir ayrım yapılmamış olmakla birlikte bize göre Kanun hükmü, amacına ulaşmış bir kooperatifin ortadan kalkması esnasında tasfiye işlemleri sebebiyle KV yükümlülüğünün doğmasını hedef almamaktadır. Gerçekten bir yapı kooperatifinde genellikle uzun yıllar sonra amaçların gerçekleşmesi mümkün olabilmekte ve bu esnada ortakların amaç dışı aktifi büyüterek bunu vergisiz olarak alma gibi bir gayeleri rasyonel olamaz. Çünkü ortaklar bu türden değerleri kooperatif bünyesine taşımadan, başka bir çok vergisiz veya vergi yükü düşük olan alanlarda değerlendirerek büyütmeleri mümkündür.
    Esasen kooperatiflerin faaliyet süreci içinde oluşan değer fazlalıkları, prensip olarak ortakların koyduğu değerlerden veya bu değerlerin nemalandırılmasından veya zaman içinde değer kazanmasından başka bir şey değildir. Dolayısıyla tasfiye halinde bunların ortaklara dağıtımı, esas itibariyle ortağın parasını geri vermekle eş anlamlıdır. Bize göre bu durumda vergi yükümlülüğünü gerektirecek şekilde muafiyet şartının bozulduğundan söz edilemez.
    Bu aşamada akla bir başka soru gelmektedir. Tasfiye döneminde kooperatif bünyesinde bulunan varlıkların elden çıkarılarak paraya dönüştürülmesi esnasında ortaklar dışındaki kişilerle işlem yapma, diğer bir ifadeyle bu varlıkları ortak dışı kişilere satma zorunluluğunun muafiyet şartını ihlal edip etmeyeceğidir.
    Amacına ulaşmış bir kooperatifin, muvazaalı olarak ortaklarına gelir sağlamayı ve faaliyet süresi içinde ortaklara dağıtılmak üzere kasıtlı olarak aktifini yükseltmeyi hedef alan faaliyetlerde bulunduğu düşünülemez. Zaten bir yapı kooperatifinde bu türden kazanç sağlayıcı faaliyetlerin aktif olarak yapılabilmesi için ortak dışı işlemlere ihtiyaç duyulur ki bu durum muafiyeti bozan bir sebep olduğundan faaliyet süresi içinde bu kazançlar vergilenir. Dolayısıyla kuruluş sözleşmesinde yer alan kuruluş amacının gerçekleşmesi ve ortaklara bu amaç doğrultusunda oluşturulan değerlerin (mesken veya iş yerlerinin) tesliminden sonra aktif fazlasının dağıtımı muafiyet bozucu bir şart olarak değerlendirilmemelidir. Bu aktif fazlasının dağıtımı ortaklardan birine veya birkaçına yapılabilecek bir satışla paraya çevrilebileceği gibi, ortak dışı kişilere satılarak da yapılabilmelidir. Amaç kooperatif varlığının sona ermesidir. Bu anlamda tüzel kişilik varlığını sona erdirmeyi amaçlayan bir kooperatifin elde kalan aktif değerlerini üçüncü kişilere satış esnasında kar elde etmek amacı gütmesi beklenemez.
    Bizim bu görüşümüze karşı uygulamada çok farklı görüş ve yargı kararlarının olduğu müşahede edilmektedir. Yukarıda ifade etmiş olduğumuz örneği ele alacak olursak; bir yapı kooperatifinin amacına ulaştıktan sonra aktifinde kalan arsanın tasfiye esnasında satılması hususunda Maliye Bakanlığı özelgesinde şu ifadelere yer verilmiştir:
    <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“...Bu açıklamalar çerçevesinde, tasfiye kurulunca verilen yetkiye istinaden mevcut kalan arsanın satılması ve elde edilen gelirin kooperatif ortaklarına hisseleri oranında dağıtılması Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 7/16 maddesinde belirtilen şartları ihlal ettiğinden kooperatifin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanmayacağı açıktır.”<B style="mso-bidi-font-weight: normal">[4][/B][/B] Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu kararı da bu yöndedir[5].
    Amacına ulaşmış, ortaklarına mesken veya iş yerlerini teslim etmiş bir kooperatifin varlık sebebi ortadan kalkmış demektir. Varlık sebebi ortadan kalkan bir kooperatif açısından tasfiye zorunludur. Bu halde aktifin boşaltılması ve ortaklara iadesi esnasında doğal olarak aktif değerlerin ortaklar tarafından satın alınamayacak olması halinde üçüncü kişilere satılması tabiidir. Bu satış kooperatifin varlığını ortadan kaldırmak ve ortakların koydukları değerlerin yine ortaklara iadesini temin içindir. Amaç kazanç sağlamak değildir.
    Sadece amacına ulaşmış bir kooperatifin değil, fiili imkansızlıklar, diğer bir ifadeyle elde olmayan zorlayıcı şartlar sebebiyle amacına ulaşamadan tasfiyeye giren kooperatiflerde dahi artık değerlerin ortaklara iadesi muafiyeti bozucu bir şart olarak addedilmemelidir. Nitekim bir çok yargı kararında aksi yönde hükümler verilmiş ve çok isabetli belirlemelerde bulunulmuştur:
    <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“Ortaklarına konut sağlamak amacıyla kurulmuş olan bir yapı kooperatifi bu amacını gerçekleştiremeyerek tasfiyeye girer ve daha önce aldığı arsaları GVK’nın 81. maddesindeki süre geçtikten sonra ortağı olmayan kişilere satarsa bundan sağladığı kazanç ticari kazanç sayılarak vergilendirilmez”<B style="mso-bidi-font-weight: normal">[6][/B]. [/B]
    Diğer bir Danıştay kararında ise gayrimenkul satışı sebebiyle muafiyetin bozulduğu ancak elde edilen hasılatın Gelir Vergisi Kanunu’ndaki gelir unsurlarından hiçbirine girmemesi sebebiyle vergilemenin yapılamayacağı yolunda karar verilmiştir[7]. Sadece tasfiye değil bir takım zorunlu hallerde de gayrimenkul satışı söz konusu olabilir. Keza, bir Danıştay kararında şu ifadeler yer almaktadır:
    <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“Ortaklarına konut yapmak amacıyla kurulan kooperatifin bu amaç için 1956 yılında satın aldığı arsayı, imar planı uygulamaları sonucu arsanın kooperatif amacının gerçekleşmesine imkan vermeyecek duruma gelmesi sebebiyle 1983 yılında satışı, zorunlu bir işlem niteliğinde olduğundan ve bu satışın münhasıran üçüncü şahıslara yapılmış bulunması bu işlemin ortak dışı bir işlem olarak nitelendirilmesi için yeterli bulunmadığından”[/B] muafiyetin kalkmayacağına hükmedilmiştir[8].
    Bir başka kararda ise <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“Üyelerini mesken sahibi yapma amacıyla kurulan kooperatifin ekonomik koşulların zorunluluğu karşısında amacını gerçekleştiremeyeceği anlaşılarak tasfiyesi sonucu kooperatife ödedikleri aylık ödentilerle bunlara bankaca tahakkuk ettirilen faizlerin ortaklara dağıtılmış olması KVK’nın 7/16. maddesindeki şartların ihlal edildiği anlamını taşımayacağı”<B style="mso-bidi-font-weight: normal">[9][/B][/B] hükmedilmiştir.
    Ancak Maliye idaresi, kamulaştırma halinde dahi kooperatife ait gayri-menkulün satışı dolayısıyla münhasıran ortaklarla iş görülmesi şartı ihlal edilmiş bulunduğu gerekçesiyle kooperatifin kurumlar vergisi muafiyetinden yararlanması mümkün olmayacağı [10] yönündedir.
    Diğer önemli bir husus ise dağıtılmamış ihtiyat akçelerdir. İhtiyat akçeleri, tasfiye halinde dağıtılmaları şartıyla artık değer olarak ifade ettiğimiz kapsamın içine girmektedir. Esasen muafiyet şartlarından biri olan ihtiyat akçelerinin ortaklara dağıtılmaması şartı bize göre, kooperatifin faaliyet süresi içinde geçerli olan bir şart olup, tasfiye halinde bu değerlerin ortaklara dağıtılması tıpkı kooperatifin aktifinde yer alan tasfiye halindeki kooperatifin kurumlar vergisi yükümlüsü olmasını gerektirmelidir.
    Yedek akçeler tamamen ortak içi işlemlerden kaynaklanan olumlu gelirden ayrıldığından gelirin menşei açısından Kanun’un ruhuna aykırı bir durum mevcut değildir. Ayrıca yedek akçeler GVK’da sayılan gelir unsurlarında biri olmayıp, önceden vergiden muaf olan gelirlerden ayrılmış bir fon durumundadır. Dolayısıyla tasfiye sonucunda yedek akçelerin tasfiye varlığına dahil edilmesi ve net bir varlığın kalması durumunda ortaklara dağıtılması kurumlar vergisi muafiyetini ortadan kaldırmaz[11].
    <B style="mso-bidi-font-weight: normal">V- ORTAKLARIN TASFİYEDEN ALDIKLARI PAYLARIN VERGİLEME KARŞISINDAKİ DURUMU[/B]
    Konuya ortak açısından baktığımızda, kooperatif ortağının, ortaklığa tevdi ettiği değerlerin üzerinde bir fazlalığı tasfiye halinde alması kendisi açısından vergilemeyi gerektirecek bir durum yaratacak mıdır?
    Konuya ilk önce menkul sermaye iratları açısından baktığımızda Gelir Vergisi Kanunu’nun 75. maddesinde nakdi sermaye veya para ile temsil edilen değerlerden müteşekkil sermaye dolayısıyla elde edilen kâr payı, faiz, kira ve benzeri iratlar menkul sermaye iradı olarak kabul edilmektedir. Madde hükmü içindeki bentlerde yer alan irat çeşitleri kaynağı ne olursa olsun menkul sermaye iradı sayılmıştır. Konumuzla ilgili olarak GVK’nın 75/2. maddesinde iştirak hisselerinden doğan kazançların menkul sermaye iradı olduğu kabul edilmiştir. Aynı maddenin parantez içi hükmüne göre kooperatiflerin dağıttıkları kazançların bu zümreye dahil olduğu ancak kooperatifin ortakları ile yaptıkları muamelelerden doğan kârların ortaklara, kooperatifle yaptıkları muameleler nispetinde dağıtılmasının<B style="mso-bidi-font-weight: normal"> kâr payı olmayacağı[/B] hükmedilmiştir. Diğer bir ifadeyle risturnların kar payı olarak vergilenmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
    Yazımızda daha önce ifade ettiğimiz gibi, bir yapı kooperatifinin amacına ulaştıktan sonra tasfiyesi sonucu ortaklara iade edilen değerler risturn değildir. İlk bakışta bu sebeple elde edilen değerin menkul sermaye iradı kapsamına girdiği düşünülebilir. Bununla birlikte ortaklara iade edilen değerler, 75. maddenin vergileme kapsamına aldığı unsurlardan <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“kâr payı”[/B],<B style="mso-bidi-font-weight: normal"> “faiz”[/B],<B style="mso-bidi-font-weight: normal"> “kira”[/B] ve bunlara benzeyen bir irat türü de değildir. Esasen ortaklara iade edilen değerler bir <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“irat”[/B] değildir.
    Dolayısıyla ortada bir <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“kazanç”[/B] dağıtımı olmadığına göre kazanç vergisiyle kavranabilecek bir konu yoktur. Bu sebeple ortakların tasfiye esnasında daha önce koymuş oldukları değerleri geri almaları prensip olarak bir kazancın varlığını doğurmaz. Kooperatifin varlığı süresince KV muafiyet şartlarını ihlal etmeden elde etmiş olduğu artık değerler sadece sermayenin muhafazası ve kooperatifin ekonomik olarak ayakta kalabilme gayesinin bir sonucu olarak meydana gelmiştir. Bu anlamda şayet ortaklık bünyesinde KV muafiyeti ihlal edilmemiş ise, diğer bir ifadeyle kooperatife bir <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“kazanç”[/B] izafe edilmemişse ortakların geri aldığı değerlerin de bir kazanç olduğundan söz edilemez.
    Ortada bir kazanç yoksa, esasen gelir vergisinin konusuna giren bir gelir unsuru da yoktur. Ancak zaman içinde değer kazanan bazı aktif değerlerin satılarak ortaklara tevdi edilmesinde enflasyondan kaynaklanan kazançların vergileme kapsamı dışında bırakılıp bırakılmayacağı sorusu gündeme gelecektir. Bu durumda 31.12.2001 tarihine kadar uygulanacak Geçici 56. madde hükmü göz önüne alındığında ortağın kooperatife koyduğu değerler karşılığı, aldığı değerlerden daha fazlası değer artış kazancı olarak mütalâa edilebilecek midir?
    Bu soruyu da ilgili madde hükümlerini inceleyerek cevap verebiliriz. Bilindiği gibi Geçici 56. maddeye göre <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“değer artış kazançları” [/B]vergiye tabidir. Bu kazanç unsurları bahsi geçen maddede sayılmış ve konumuza en uygun olan iki bendinde şu ifadelere yer verilmiştir:
    <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“<I style="mso-bidi-font-style: normal">4. Ortaklık haklarının veya hisselerinin elden çıkarılmasından doğan kazançlar[/I][/B]
    <B style="mso-bidi-font-weight: normal"><I style="mso-bidi-font-style: normal">5. Faaliyeti durdurulan bir işletmenin kısmen veya tamamen elden çıkarılmasından doğan kazançlar[/I][/B]<B style="mso-bidi-font-weight: normal">”[/B]
    Bize göre 4. bentte yer alan hükmün konumuzla doğrudan bir ilişkisi yoktur. Çünkü kooperatif ortağının iştirak payını başka birine devretmesi söz konusu değildir. Kanun metninde <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“elden çıkarma”[/B] ifadesi geçmekte ve bu ifade iştirak hissesinin satılması, bir ivaz karşılığında devri ve temliki, trampa edilmesi, kamulaştırılması, devletleştirilmesi ve ticaret şirketlerine sermaye olarak konulmasını ifade etmektedir.
    Bu sayılan hükümler muvacehesinde ortada bir iştirak hissesinin <B style="mso-bidi-font-weight: normal">“elden çıkarılması”[/B] söz konusu olmadığına göre bu bent hükmüne göre elde edilen bir kazanç da mevcut değildir.
    Diğer taraftan 5. bent hükmü kooperatifler açısından geçerli değildir. Çünkü faaliyeti durdurulan bir kooperatif, daha doğru bir ifadeyle amacına ulaşmış ve tasfiyeye girmiş bir kooperatif, kurumlar vergisi açısından bir tüzel kişi işletmenin tasfiyesi hükümlerine tabidir. Daha açık ifade etmek gerekirse kooperatif prensip olarak kurumlar vergisine tabi olduğundan tasfiyesi de bu kanun hükümlerine tabi olur. Şayet kooperatif kurumlar vergisinden muaf ise tasfiye karı da hesaplanmaz ve vergilenmez. Dolayısıyla gerçek bir kişinin şahsi işletmesini elden çıkarması esnasında elde ettiği kazancı vergilemeye yönelik bu hükmün de kooperatif ortağı açısından işlerliği yoktur.
    Tamamen kendi görüşlerimizin ifadesi olan bu yaklaşımımızın temelinde bir gerçek kişinin belirli şartlar altında elde ettiği kazançların zaten vergi dışı bırakılması hususu yatmaktadır. Bir gerçek kişi arsa alıp 4 yıl geçtikten sonra satsa, elde ettiği kazanç vergiye tabi değildir. Keza bir kişinin bankada duran döviz tevdiat hesabındaki parası kur farkı sebebiyle artış gösterse vergiye tabi değildir. Öte yandan bir kişi otomobilini kârlı bir şekilde istediği sürede satsa vergiye tabi değildir. Keza menkul sermaye iratlarının büyük bir bölümü beyan dışı bırakılmıştır.
    Aynı kazançların bir kooperatif üzerinden ve kooperatifin tasfiyesi münasebetiyle elde edilmesinde de vergi doğmamalıdır.
    Tüm bu açıklamalarımız kooperatif ortağının kendi parasını geri alması temeline dayanmaktadır. Bu paranın nemalanmış olması halinde de kurumlar vergisini gerektirmediği sürece ortak açısından da kazanç oluşmamaktadır.
    <H1 style="MARGIN-TOP: 6pt; PAGE-BREAK-AFTER: auto; TEXT-ALIGN: justify; mso-paginati&#111;n: n&#111;ne">VI- SONUÇ</H1>
    Amacına ulaşmış bir yapı kooperatifinin tasfiyesi halinde kooperatif bünyesinde kalan artık değerin ortaklara geri verilmesi kurumlar vergisi muafiyetini bozucu bir şart olarak değerlendirilmemelidir. Ortağın kendi parasını geri alması ile aynı anlama gelen bu olay, ne tüzel kişilik bünyesinde ne de ortağın şahsi gelir-servet durumu açısından vergilemeyi gerektirecek bir husus değildir.
    Kazanç gayesi gütmeyen veya muvazaalı bir takım işlemlerle kooperatifleri vergisiz kazanç kapıları olarak görmeyen bir anlayışla kooperatif amaçları doğrultusunda faaliyet gösteren ve amacına ulaştıktan sonra tasfiye edilen kooperatifin ortaklarının, tasfiye artıklarını payları oranında almaları, gerek tüzel kişilik bünyesinde gerekse ortaklar nezdinde vergiye tabi olmamalıdır.
    Ülkemizde gayrimenkul sahipliğinin yaygınlaşması açısından yapı kooperatiflerinin katkısı yadsınamaz. Bu sebeple yapı kooperatifçiliğinin makro açıdan desteklenmesi gerektiği ortadadır. KVK’nın mevcut halinde şahsi fikrimiz olan amacına ulaşmış bir yapı kooperatifinin tasfiye artığının dağıtımının vergilenmemesi hususu Kanun’un özü itibariyle mümkün gözükmemektedir.
    Ancak bu yönde ilgili maddede düzenlemeler yapılması halinde hem uygulamadaki tereddütlerin kaldırılması hem de yapı kooperatifçiliğinin desteklenmesi mümkün olacaktır.

    <DIV style="mso-element: footnote-list"><BR clear=all>
    <HR align=left width="33%" SIZE=1>

    <DIV id=ftn1 style="mso-element: footnote">
    * <B style="mso-bidi-font-weight: normal">Yeminli Mali Müşavir (DENET YMM A.Ş.)[/B]
    <DIV id=ftn2 style="mso-element: footnote">
    ** <B style="mso-bidi-font-weight: normal">Denetçi (DENET YMM A.Ş.)[/B]
    <DIV id=ftn3 style="mso-element: footnote">
    [1] Daha önce Maliye Bakanlığınca 18.09.1989 tarih ve 22138-2126/69303 sayılı Kurumlar Vergisi İç Genelgesi’nde düzenlenen üst kuruluşa üye olma şartı 4369 sayılı Kanun’la yasal bir zemine kavuşmuştur.
    <DIV id=ftn4 style="mso-element: footnote">
    [2] Bu şart Kooperatifler Kanunu’nun (KK) 93. maddesinde de yer almaktadır. KK’nin 71, 76 ve 77. maddelerine göre, bir üst kuruluştan kasıt “Kooperatif Birlikleri”dir. Bu birliklerin üst kuruluşu “Kooperatif Merkez Birlikleri”dir. Kooperatif Merkez Birlikleri’nin üst kuruluşu ise “Türkiye Milli Kooperatifler Birliği”dir.
    <DIV id=ftn5 style="mso-element: footnote">
    [3] Öteden beri tartışılan kooperatiflerin varlığını sürdürebilmeleri için ticari bir gaye gütmeden yapmış oldukları bazı işlemlerden dolayı elde ettikleri kazançların (kira gelirleri, menkul kıymet gelirleri vs.) kurumlar vergisi muafiyetini kaldırıp kaldırmayacağı hususu konumuzun dışındadır. Ancak hemen şunu ifade etmek gerekir ki, Maliye Bakanlığı’nın 1989/3 sayılı İç Genelgesi’nde ortaya koymuş olduğu anlayış, genel olarak ticari vasıf taşımayan bu türden gelirlerin bazı şartlarla kurumlar vergisi muafiyetini bozmayacağı yönündedir.
    <DIV id=ftn6 style="mso-element: footnote">
    [4] MB’nin, 09.01.1997 tarih ve B.07.0.GEL.0.49/4906-471867 sayılı Özelgesi,<B style="mso-bidi-font-weight: normal"> Yaklaşım,[/B] s. 92
    <DIV id=ftn7 style="mso-element: footnote">
    [5] Dn. VDDGK’nın, E. 1992/266, K. 1993/46 sayılı Kararı
    <DIV id=ftn8 style="mso-element: footnote">
    [6] Dn. 13 D.’nin, 19.12.1973 tarih ve E. 1973/3359, K. 1973/1240 sayılı; Dn. 13. D.’nin, 02.07.1973 tarih ve E. 1974/2147, K. 1975/2483 sayılı Kararları
    <DIV id=ftn9 style="mso-element: footnote">
    [7] Dn.
    Hüseyin ÜST
    S.M.M.M. İstanbul

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •