Seçim çalışmaları, Ramazan ayı ve sonrasında gelen bayram sebebiyle gündemden düşen ama aslında borçları sebebiyle sıkıntıya düşmüş olan birçok kişiyi ilgilendiren vergi ve SGK primlerine ilişkin af kanunu muhtemelen önümüzdeki günlerde TBMM’de kabul edilerek onaylanmak üzere cumhurbaşkanına gönderilecek.

Kanunun komisyondan geçmiş haline ve şimdiye kadar Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilen maddelerine göz attım. Edindiğim izlenim, kanunun bu haliyle vergisel alanda başarı şansının olmadığı yönünde. Çünkü önceki af kanunlarında daha önce tahakkuk etmiş fakat ödenememiş vergilere bağlı cezalar ve gecikme faizlerinde indirim yapılıyor, ödeme sıkıntısına düşmüş mükelleflere bu borçlarını taksitle kapatma imkânı tanınıyordu. Bu kanunlarda ayrıca matrah ve vergi artırımı fırsatı verilerek mükelleflerin belirli yıllar için ödeyecekleri vergiler karşılığında incelemelerden ve ilave tarhiyatlardan kurtulmaları sağlanıyordu. Böylece Hazine’ye de ciddi manada sıcak para girmiş oluyordu. Bunun yanı sıra stok ve sabit kıymetlerin değerlerinde oluşan hataların düzeltilmesi, inceleme aşamasındaki mükelleflere tanınan uzlaşma imkânı ve dava aşamasında olan alacaklarla ilgili belirli oranlarda anlaşma fırsatı tanınıyordu. Bütün bu alternatifli düzenlemeler çıkarılan aftan geniş bir kitlenin faydalanmasını, vatandaş devlet arasındaki uyuşmazlıkların ve vergi mahkemelerinde oluşan aşırı iş yükünün sona ermesini sağlıyordu. Muhatap olunan kitle geniş ve faydalanılan uyuşmazlıklar çeşitli olunca tahsil edilen vergiler de çok fazla oluyordu.

Oysa şu an görüşülen kanun tasarısında yukarıda bahsettiğim hemen hemen hiçbir düzenlemeye yer verilmiyor. Üstelik ilk teklif metninde vergi borcu bulunan mükelleflere vergi cezalarının kaldırılması düşünülürken maliye bakanının önerisi ile bundan da vazgeçildi. Mevcut düzenleme bu şekilde geçerse kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla ödenmemiş vergi aslı veya vergi aslına bağlı olarak kesilen vergi ziyaı cezası gibi cezalarda herhangi bir indirim söz konusu olmayacak. Bunların tamamının ödenmesi gerekecek. Buna göre yeniden yapılandırma sadece, kapsama giren vergi ve benzeri alacaklara ilişkin olarak hesaplanan gecikme faizi ve gecikme zammı gibi yan alacaklar için bir sonuç doğuracak. Borçlu mükellefler, kanunun yayımlandığı tarihe kadar yurtiçi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarı öderse, gecikme faizi ve zammı gibi alacaklar silinecek. Tabii ki bu borçlar için dava açılmaması, açılmış davadan vazgeçilmesi gerekiyor.

Havuza katkı yapanlara kıyak mı?

Büyük vaatlerle gündeme getirilen ve yandaş medya tarafından tarihin en büyük mali affı olarak lanse edilen bu düzenlemenin fiyasko ile sonuçlanmasının asıl sebebinin, fişlendiği için incelemelere alınan 100 bin civarındaki şirket olduğu söyleniyor. Eğer cidden gerekçe bu ise kısır siyasi çekişmelerin kimseye fayda getirmediğinin en bariz örneğini yaşıyoruz demektir. Çünkü bu şirketler faydalanmasın diye vazgeçilen af maddelerinden partili mükellefler de faydalanamayacak. Ülkenin yarısından oy alan ve tüm ülkenin temsilcisi olduğunu sürekli deklare eden bir hükümetin böylesine gereksiz bir ayrımcılık gütmesi ve bu gerekçelerle makul olandan vazgeçmesi çok garip. Ortak aklın devreye girmesi ve tüm mükellefleri rahatlatacak düzenlemelerin acilen bu kanuna eklenmesi gerekiyor.

Özellikle küçük ölçekli mükelleflerin aftan faydalanmalarına imkan tanımayacak şekilde çıkarılacak olan bu kanun düzenlemesinde, havuz medyasına bağışta bulunan mükellefleri rahatlatacak düzenlemeler özenle yerleştirilmiş durumda. Kanun metninde kasa ve ortaklardan alacaklar hesapları şişmiş olan mükelleflerin yüzde 3 oranında vergi ödemeleri halinde bu hesapları cezasız düzeltmeleri mümkün olacak. Kasanın veya ortaklardan alacaklar hesabının şişmesi, aslında kasada olmayan paranın kayıtlarda varmış gibi görünmesi ve gerçekte ortaklardan tahsil edilemeyecek olan paraların da ortaklardan alınacakmış gibi kayıtlarda tutulmasıdır. Bunun en önemli sebebi kasadan kayıt dışı olarak para çekilmesidir. Çalışanlarına kayıt dışı elden maaş ödeyen, faturasız kayıt dışı mal alan veya belgelendirme imkânı bulamadığı için rüşvet, bağış ve yardım paralarını kasadan çekerek elden ödeme yapan şirketlerin kasalarında yüksek olarak görülen rakamlar gerçekte fiilen bulunmaz. Yani kasada 100 milyon TL görünüyorsa bile gerçekte bu rakamın yüzde biri bile bulunmayabilir. Çıkarılacak af sayesinde mükellefler bu gerçek dışı kayıt tutarı kadar paranın yüzde üçü oranında vergi ödeyerek bu kayıtları gerçek haline getirebilecek. Normalde bir inceleme esnasında bu paralar için adatlama yapılması ve çıkan rakam üzerinden vergi hesaplanması gerekiyor. Af kanununda tanınan bu imkânla havuz medyasına milyonlarca TL para aktardığı için bu iki hesabı şişmiş olan şirketlere hesaplarını gerçek hale getirme fırsatı sunuluyor. Hatırlanacağı üzere işadamlarına ait ses kayıtlarında bu işadamlarından birisi havuza aktardığı para yüzünden 10 milyon TL ekstra vergi ödediğinden bahsediyordu. Bu verginin sebebi havuza aktarılan paranın firmadan ortaklara dağıtılan kâr olarak gösterilmesi ve bu kâr dağıtımı sebebiyle vergi stopajı yapılmasıydı. Çıkarılan af kanunuyla işini usulüne uygun yapmayan mükelleflere durumlarını düzeltme imkânı tanınıyor.

Kaynak: https://www.zaman.com.tr/yusuf-keles...z_2237043.html